kapat

28.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Kurban Bayramı
ZÜLFÜ LİVANELİ(livaneli@sabah.com.tr )


Para en yüce değer olursa...

Durup düşünelim: 81 yıl önce büyük umutlarla ve temiz heyecanlarla kurulan Türkiye Cumhuriyeti, neden dünya yolsuzluk liginde en üst sıralarda?

Bayındırlıktan enerjiye, bankacılıktan yerel yönetimlere, hatta Devlet Tiyatroları'ndan, Türk Dil Kurumu'na kadar uzanan yolsuzluk, niçin metastaz yapmış bir kanser gibi bütün ülkeyi sarmış.

Neden dolayı yolsuzluk, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin belini bükecek boyuta gelmiş ve vergilerimizin yüzde 36'sı hırsızlıktan kaynaklanır olmuş?

İşte bunlar, hepimizin külâhı önümüze koyup düşünmemizi gerektiren akla ziyan sorular.

Ama bu soruların cevabını vermeden de hiçbir yere varmamız mümkün değil.

Çünkü yolsuzlukla mücadele, sadece yasa ve polis işi değildir.

Sanki İskandinav ülkeleri, her bürokratın ve her siyasinin peşine polis taktıkları için mi temiz kalıyorlar?

Bu işin başka bir açıklaması olmalı.

***

Bana göre bu açıklama, ülkede yolsuzluk kültürü olarak tanımladığımız alışkanlığın yaygınlaşması.

Eğer bir toplumda, değerin tek ölçüsü olarak parayı öne sürerseniz, sonunda ulaşacağınız nokta budur.

Dengeli toplumlarda, değerler sistemi hiyerarşik bir yapı içindedir.

Para elbette ki bir değer ölçüsüdür ama tek ve en baskın değer değildir.

Kültür, nezaket, bilgi, ahlâk, sanat, edebiyat, bilim gibi birçok değer, yaşamın ölçüleri haline gelmiştir.

Eğer bunları silip atar ve toplumu sadece paraya yönlendirirseniz, sonunda paraya, sadece para olduğu için tapan cahil ve görgüsüz bir topluluk elde edersiniz.

***

DGM'lere götürülen "bilmemne operasyonu" sanıklarına bakıyorum. Dengesiz beslenmeden deforme olmuş çuval gibi bir gövde, dirsekleri parlamış, kolları kısa, buruşuk bir ceket, kirli bir surat ve bu surata yerleşmiş hain bir ifade.

Sonra da hortumladıkları paralar açıklanıyor. Yüz milyonlarca dolar!

Peki bu adam, bu kadar doları ne yapacak?

Doğum gününde dostlarını toplayıp La Scala'ya bir opera açılışına mı götürecek?

Ya da bir Miro koleksiyonu mu yapacak?

Chateau Margaux şarap koleksiyonuna mı merak saracak?

Hayır! Hiçbirini yapmayacak.

Yine kendisi gibi hırbo arkadaşlarıyla kebapçıya gidip acılı Adana yiyecek ve daha sonra en büyük lüksü olarak gazinoda assoliste orkide içinde pırlanta gönderecek.

***

Paraya tapan herkes böyle değil tabii ama sonuçta para, para olduğu için isteniyor.

Daha gelişmiş bir yaşam için değil.

Çünkü son yıllarda bu topluma "paranın tek ve en yüce değer" olduğu öğretildi.

Dünyada başka değer ölçüleri de olduğu unutuldu.

***

Oysa, gidip sorun bakalım Yaşar Kemal bir "İnce Memed" ini Türkiye'nin en büyük holdinglerine değişir mi?

Gazi Yaşargil, tıp dünyasına yazdırdığı adını hangi fiyata satar?

Nazım Hikmet'e "Memleketimden İnsan Manzaraları" nın şairi olmaması karşılığında ne önerebilirdiniz?

Biraz düşünmekte yarar yok mu?

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır