Sabah sabah soluğu gene Adliye'de aldık.. Bir yayın yolu ile hakaret davası daha..
Hayatımız boyu kimseye hakaret kastımız olmadı. Ama eleştirilerimizin köşelerini de hiç yuvarlamadık. Dobra dobra söyledik, ne düşünüyorsak.. Bazan yanlış sözcük seçimleri ile amacı aştığımız da oldu, ama, hepsi o..
44 yıldan beri "Neşren Hakaret" diye bir cezamız oldu. 3 ay.. Tecil edildi.
Tam bir yıl hastanede kalmıştık o sıra. Bir tek celsede bulunup kendimizi savunamadık.
Cumhuriyet'te zamanın Güreş Federasyonu Başkanı Rahmetli Hasan Bozbey'e "Küçük Adam" demiştik. Yargıç, bu deyişi aşağılayıcı buldu..
Oysa, Büyük adamların var olduğu dünyada, küçük adamlar da olmalıydı. Olmazmış.. Büyük adam var. Adam var. Küçük adam yok. Birşeyin küçüğü olmazsa, büyüğü nasıl olur bilemem..
Bozbey'le sonradan sıkı dost olduk.. "Davadan vazgeçersen namertsin. O zaman, benim seninle bu dava için dost olduğumu düşünebilirsin" dedim. Vazgeçirmedim.
Neyse..
Şişli Adliyesi, Küçükçekmece Adliyesine göre, Beyaz Saray.. Anlayın, Küçükçekmece Adliyesi nasıl bir izbe.. Nasıl dökülen bir gecekondu..
Bu göreceli Beyaz Saray da, mesela, dünya standartlarında bir rezillik.. Koskoca İstanbul'a bu apartmandan bozma adliye yakışır mı?.. Söylediklerine göre mal sahibi de Manukyanmış.. Müteveffa Manukyan..
Gene yargıçlar savcılar dosyalara boğulmuş.. Gene sağlıklı yaşam koşulları hikaye..
Her sabah buraya gelmeye mahkum olduğunu düşünen birisi, nasıl Adalet dağıtır, düşünmek bile istemiyorum.. Dikkat buyurun bu gözlemim, iyisi için..
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, yargıçlıktan gelme.. Görevinin ilk günlerinde, "Ne olur, gelin şu Ayazağa Kültür Sarayı inşaatını bir görün" demiştim.. Hemen geldi.. Gezdi, çok mutlu da oldu.. Ama adını anmak istemediğim Kültür Bakanı, herşeyin özelleştirildiği günümüzde sırf patronuna yaranma uğruna bu harika, bu bitmek üzere olan projeyi devletleştirdi. Şimdi ne durumda bilen yok..
Demem o değil.. Başka..
Kendisi de yargıç Sezer'in.. Bilir.. Ama daha iyi bilsin istedim.. Bir İstanbul ziyaretinde Küçükçekmece Adliyesine, gene habersiz, gene hiçbir hazırlığa imkan vermeden (Zaten ne hazırlayabilirler ki..) bir gidelim Sayın Cumhurbaşkanım..
Asıl mahkumların orada görev yapmakta direnen idealist yargıçlar ve savcılar olduğunu birlikte görelim..
Ceza verdiği adamı kendisinden daha sağlıklı, daha uygar koşullarda yaşamaya mahkum ettiğini bilen ve kahrolan bir Yargıç olabilir mi?.. Bir F tipini çektir Ayşenur Aslan atv ana haberleri için, ne olur, hücreleri, spor ve sosyal tesisleri, restoran ve kafeleri ile.. Bir de gecekondu bozması, Küçükçekmece Adliyesini.. Millet karar versin, gerçek mahkum kim?..
Apo İmralı'da değil, burada yatsaydı, bütün dünyanın sivil toplum örgütleri ayağa kalkardı..
Sonra da düşünelim, Sayın Cumhurbaşkanım.. Sayın Yargıç Sezer..
Ne yapılabilir?..
Yiğit yattığı yerden belli olur.. Dünyanın en düşük maaşına çalışan yargıçlarımıza, hiç değilse aydınlık, havadar, çay molası, yemek arası verdiklerinde kafa dinlemelerini sağlayacak bir iki sosyal tesisi olan sağlıklı Adliye binalarını, İstanbul'dan başlayarak, yurt çapına nasıl yayarız, ona bir bakalım.. O dosyalardan yuttukları kilolarca tozu ciğerlerine yerleştirmek yerine, bilgisayar sistemine artık nasıl geçilir, ona bakalım..
Birinci güç, Yasama, dünyanın en güzel Meclis binalarından birinde.. 550'sinin de ayrı çalışma odası, sekreteri var. Maaş, ödenekler, sosyal katkıların sonu yok. Başı ağrıdı mı, istikamet Amerika..
İkinci güç Yürütme, birbirbirinden güzel binalara yerleşmiş. Konutlar, makam arabaları, ödenekler cabası..
Dördüncü güç medya, plazalarda..
Üçüncü güç yargı, izbelerde.. Para yok.. Makam yok.. Konut yok.. Araba yok.. Hastalandı mı, Devlet hastanelerinde sıraya gir bekle ki, doktor bulasın, yatak bulasın..
Olur mu Sayın Cumhurbaşkanım.. Olur mu Sayın Yargıç, Ahmet Necdet Sezer!..
Böyle üçüncü güç olur mu?.. Böyle adalet olur mu?..
İçim kararak çıktım Şişli Adliyesinden de.. Harbiye'ye doğru gidiyoruz.. Devasa mezarlık duvarları, insanın üzerine yıkılıyor nerdeyse.. Şirin olsun diye boyanmış.. Sarı ve beyaz zebra deseni.. Bir duvar daha zevksiz kullanılmaz.. Üzerinde bir yazı.. Amerikada mahkumların adlarını ve numaralarını gömleklere yazan o soğuk, o çirkin, o itici karakter var ya.. Onunla hem de.. Simsiyah, iç karartan harfler, sizinle alay ediyor:
"Güleryüzlü temiz Şişli.."
Şişli'nin duvarlarını asıl bu yazılar kirletiyor, çirkinleştiriyor, ittiriyor..
Sevgili Erhan İşözen.. Beşiktaş'ın ve Ortaköy'ün ve de Şişli'nin mimarı.. Harikalar yarattın bugüne dek hep.. Projelerini biliyorum.. Sarıgül'le elele yeni harikalara devam ediyorsunuz.. Ama bu ana caddeden hiç geçmiyor, bu çirkinliği görmüyor musunuz?.. İstanbul'un en yoğun ana arterindeki bu sevimsizlik nasıl gözden kaçıyor?.. Ormana bakmaktan ağaçları göremez mi oldunuz?..
İçim daha da kararıyor.. Oysa gazeteye gelince, masaya keyifle oturmam lazım ki, zaten krizden anası ağlamış millete, bir kabus da ben sunmayayım, onlara iç açıcı birşeyler yazayım..
Birden, o zevksiz, o çirkin duvarda, hani o kutudan fıslanan boyalarla boydan boya, nerdeyse 20 metrelik kıpkırmızı, sımsıcak bir el yazısı gördüm..