kapat

28.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Superbahis
Bush krize el koysun
Türkiye'yi Endonezya'yla aynı kefeye koymayın. Beyaz Saray, krize el atmalı

Ekonomik kriz içerisindeki Türkiye'ye Amerika'nın en önemli gazetesi New York Times'tan destek geldi. "Türkiye Tayland'a benzemez. Türkiye, tıpkı İsrail ve Meksika gibi stratejik öneme sahiptir" diyen gazete, Amerikan yönetimini uyararak, "Türkiye'deki kriz Amerika'nın çıkarlarını da zedeler" denildi ve Türkiye'nin düzlüğe çıkmasının IMF gibi bir kuruluşun politikalarına bırakılmayacağı, Beyaz Saray'ın konuya el atması gerektiği belirtildi.

CLINTON YAPMIŞTI
Robert Kaplan imzalı yazıya göre Reagan yönetimi enflasyonla boğuşan İsrail'i yalnız bırakmadı. Eski Başkan Bill Clinton da Meksika'ya yardım eli uzattı. Bush yönetimi ise uluslararası sorunlara müdahale konusunda gönülsüz olduğunu fakat krizin jeopolitik boyutlara ulaşmaması ve Türk siyasi sisteminin modernleşmeyi sürdürebilmesi için müdahale etmekten başka çaresi olmadığını belirtti. Bush yönetimi Türkiye'nin ekonomik krizini, politik ve stratejik bir kriz olarak görmeli ve müdahale etmeli. Türkiye, 1983 yılından itibaren "hızlı bir liberalleşme" sürecine girdi. Türkiye'nin yapısını değiştiren bu süreçte istikrarı, MGK sağladı.

Türkiye krizini Uzakdoğu ülkelerinde yaşanan krize benzeten Kaplan, krizin ise dünya ve Amerika açısından çok daha büyük jeopolitik sonuçlar doğuracağını belirtti. Amerika açısından böylesine stratejik öneme sahip olan bir ülkede yaşanan krizin Amerika'yı da etkileyeceği belirten ve "Türkiye, Amerika açısından bir Tayland değildir. İsrail ve Meksika ile aynı kategoridedir" diyen Kaplan'a göre, bu stratejik ortağın kaderi IMF ve benzeri uluslararası örgütlerin insafına bırakılamaz. Beyaz Saray doğrudan müdahale ederek krizi önlemeli.

Ordu darbeden kaçıyor. Siyasi sorumluluk almak istemiyor

Türkiye-İsraİl askeri işbirliğinin Suriye'yi barış yapmaya zoradığını hatırlatan köşeyazarı Kaplan'a göre, Saddam'ın devrilmeye çalışıldığı bu dönemde güçlü ve istikrarlı bir Türkiye'nin varlığı büyük önem taşıyor. Kaplan yazısına şöyle devam ediyor: Ancak belirli bir zaman sonra kurumlar sorumluluk almaktan kaçınmaya başladı. Ordu, sorunlara karşı ortaya çıkıp siyasi sorumluluk almaktan kaçınıyor. Darbe yapmak istemiyor. Daha da ilginci politikacılar da sorumluluklardan kaçınıyor. Çünkü onlar, biliyor ki, işler kötüye gittiğinde asker gelip müdahale edecek. Ve bu da kamuoyuna "post-modern ve yumuşak darbe" diye yansıyacak... Türkiye'nin Ortadoğu'daki istikrarın anahtarı ve Kafkaslar'daki ülkelerin can damarı olduğunu vurgulayan Kaplan, Türkiye'nin zayıflamasının bölge barışı açısından bir sorunlar yumağı doğuracağını, Irak, Suriye gibi terörist ülkelerin sorun çıkarmasının Türkiye sayesinde önlendiğini söyledi.

Kimlik bunalımının atlatılması için yeni bir Atatürk'e ihtiyaç var. Nerede o Atatürk?

Amerika'nın önde gelen gazetelerinden Washington Post'ta Stephen S. Rosenfeld imzasıyla çıkan bir köşeyazısında Amerika'nın Türkiye'ye bu kriz döneminde niye yardım etmesi gerektiğine dikkat çekiliyor. "Türkiye'de Uzun Süreden Bu Yana Devam Eden Kimlik Bunalımı" başlıklı yazıda, Türkiye'nin bu kriz dönemini atlatmak için yeni bir Atatürk'e ihtiyacı olduğuna dikkat çekiliyor.

"BU 2 POLİTİKA NİYE?"
Rosenfeld'in "Ülkedeki son kriz, Türkiye'nin şimdiye kadar iyi anlaşılamayan Avrupa ve Ortadoğu'da oturaklı bir güç olduğunu ortaya koydu" sözleriyle başladığı yazısı, "Türkiye'ye mevcut güçlükleri aşması için yardım edeceği sırada, Amerika Türkiye'nin büyüyen bir demokrasi ve eskiden bu yana bölgedeki güvenlik ve istikrar ortağı olduğunu göz önünde tutmak zorundadır" diye devam ediyor. Türkiye'ye yönelik iki Amerikan politikasının gerçekten gerekli olup olmadığını sorgulayan yazar, bu iki politikayı şöyle açıklıyor:

1. İlk politika, klasik muhafazakar yükümlülük... Zira Türkiye, Amerika için stratejik açıdan çok zengin bir potansiyeldir. İki ülke de Irak konusunda olduğu gibi Ortadoğu ve Avrupa'nın jeopolitik durumuyla ilgili derin bir çıkarı paylaşmaktadır. Hazar Denizi petrolleri, doğal gaz ve diplomasi konusunda ortak çalışmaktadırlar. Ankara, 54 müslüman ülke arasında en demokratik ve laik devlet rolünü oynamaktadır. Türkiye'nin ileride AB'ye girmesi, işte Ankara'nın Batı'ya bağlı kalması bu politikaya bağlıdır.

2. İkinci politika ise liberal baskı... Amerika'nın kendine özgü bazı prensipleri var. Ve bu prensipler, Türkiye'nin eğilimlerini göğüsleyebilmesine yardımcı olması için Amerika'ya geniş yükümlülük getiriyor. Bu yükümlülülerden bazıları şunlar: Ordunun siyasete mesafeli etkisi, ülkenin Kıbrıs'ta sergilediği nazik siyaseti, ufak bir Kürt azınlıktan kaynaklanan terörizmi ele alış biçimleri...

"ORDU İZİN VERMEZ"
Başbakan Ecevit'in Amerika'nın da bir MGK'sı olduğu yolundaki hatırlatmasına dikkat çeken Rosenfeld, "Aslında Ecevit, 'Ordunun hakimiyetiyle ilgili sürekli yapılan bu kuru gürültünün nedeni ne?' demek istiyor" diye yorum yapıyor. Rosenfeld, "Anketler de halk arasında orduya büyük destek olduğunu gösteriyor. Rusya, İran, Irak ve Suriye gibi komşularına ve terörizme bakınca, Ecevit'in 'Etrafımızda tehdit var' açıklamaları inandırıcı gözüküyor" dedikten sonra şu yorumu yapıyor: Bu yüzden, sakın ordunun yakın zamanda Türkiye'nin tam demokratiye geçişine izin vereceğini sanmayın...

Rosenfeld, yazısına son noktayı şöyle koyuyor: Avrupa'nın bu en genç nüfuslu toplumunda politika hâlâ eski bir oyun gibi, kişiler etrafında dönüyor Türkiye'nin gerçekten bir Atatürk'e daha ihtiyacı var. Nerede o Atatürk?..


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır