kapat

21.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.

BİLAL ÇETİN(bcetin@sabah.com.tr )


Ecevit: Düne kadar böyle bir küstahlıkla karşılaşmadım...

Milli Güvenlik Kurulu'nun önceki günkü toplantısı sırasında çıkan tartışma üzerine patlak veren devlet krizinin siyaset ve ekonomi dünyasında neden olduğu şiddetli depremin şoku devam ederken dün sabah saatlerinde Başbakan Bülent Ecevit'le görüşüyoruz. Ecevit olayın üzerinden 24 saat geçmiş olmasına rağmen yaşananların şokunu hâlâ üzerinden atabilmiş değil. Hâlâ üzgün ve tepkili. Toplantıda iplerin kopmasına neden olacak şekilde tam olarak nelerin konuşulduğunu sorduğumuzda, "Nelerin söylendiği önemli değil, sinirden çoğunu hatırlamıyorum da zaten" diyor Başbakan Ecevit:

"Cumhurbaşkanı'nın sergilediği tavır söylenenlerden daha önemli. Karşılaştığımız birinci tavır, Anayasa kitapçığının suratımıza fırlatılmasıdır. İkincisi de Milli Güvenlik Kurulu gibi bir ortamda siyaset konuşulmaya çalışılması, siyasi polemiğe kapı açılmaya çalışılmasıdır..."

Evet, Başbakan Ecevit, Cumhurbaşkanı'nın söylediklerinden çok, konuşmanın yapıldığı zemine ve tavırlara tepki gösteriyor. O sözleri her ne kadar çok ağır ve Ecevit'in hak etmediği, hakaret sayılabilecek eleştiriler olsa bile, bunlar uygun zeminlerde söylenseydi önceki gün patlak veren kriz yaşanmayacaktı. Örneğin, MGK toplantısı öncesinde yapılan özel görüşme sırasında yapılsaydı veya daha uygun bir zemin olan haftalık olağan görüşme sırasında...

"Evet" diyor Başbakan Ecevit:

"Bunlar haftalık olağan görüşmelerde konuşulabilirdi. Cumhurbaşkanı gerekli gördüğü uyarıları bize o görüşmelerimizde yapabilirdi..."

Ancak bugüne kadar hiç bu yolu denemedi Cumhurbaşkanı. Örneğin bir kararnamede eksiklik veya yanlışlık mı görüyor, bunu Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile Başbakanlık Müsteşarı aralarında görüşerek gerekli düzeltmeyi yapabilirlerdi. Bu da olmaz ise Başbakan'la yaptığı haftalık olağan görüşmede konu ele alınır ve kamuoyu önünde bir tartışma ortamı doğmadan, hükümet küçük düşürülmeden pek çok önemli sorun ve tartışma konusu ortadan kaldırılabilirdi. Ancak olmuyor, haftalık olağan görüşmeler amaca uygun değerlendirilemiyor.

Ve çok ilginçtir ki, normal durumda bir saat olarak planlanan haftalık olağan görüşmeler Sezer Cumhurbaşkanı seçildiği günden beri hiçbir zaman 20 dakikayı geçmiyor.

Neden?

Tehlikeli bir "ilk" yaşandı
Şu yanıtı veriyor Başbakan Ecevit:

"İçeri giriyoruz. Görüşmenin başlangıcında ben durumu anlatıyorum, gerekenleri söylüyorum. Ama bu en fazla on dakika sürüyor. Benim anlatacaklarım bittikten sonra susuluyor. Ben de öyle konuşkan bir kimse değilim. Sayın Cumhurbaşkanı da benim söyleyeceklerim bittikten sonra ağzını açıp bir şey söylemiyor. Bir süre birbirimize bakıyoruz, sessiz oturuyoruz. Ondan sonra da ben kalkıp çıkıyorum. Sizin de dediğiniz gibi görüşme en fazla 20 dakika sürüyor..."

İşte bu uygun zeminlerde yapılmayan konuşmalar, yeri geldiğinde dile getirilemeyen yakınmalar iki tarafta da zaman içinde bir birikim yaratıyor.

Cumhurbaşkanı yaz aylarında çıkan ilk krizin ardından biriktirdiği tepkisini önceki günkü Milli Güvenlik Kurulu toplantısına taşıyor. O nedenle de bir ilki yaşıyor Türkiye, son derece şiddetli ve sonuçları itibariyle çok tehlikeli bir devlet krizini; yapılamayan, yarıda kesilen bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısını...

"MGK toplantısı yarıda kesildi çünkü benim orayı terketmem, çıkmam gerekiyordu" diyor Başbakan Bülent Ecevit ve ekliyor:

"Gösterilen tavır ve ağır ithamlar karşısında ya üst düzey bürokratların ve komutanların önünde siyasi tartışmaya girecektim Cumhurbaşkanı ile, ya da çıkmam gerekiyordu. İkincisini yaptım..."

Ve son derece kırgın, üzüntülü bir ifadeyle şu sözler dökülüyor Ecevit'in dudaklarından:

"Bugüne kadar ne siyasal yaşamımda, ne de özel yaşamımda düne kadar bana öyle bir küstahlık yapılmadı. Ben de hiç kimseye böyle bir şey yapmadım..."

Bu noktada Süleyman Demirel örneğini veriyor Ecevit:

"35 yıl Sayın Demirel ile çok sert siyasi mücadeleler yaptık. Ama o Cumhurbaşkanı olduğu günden itibaren makamların gereği ne ise ikimiz de ona göre hareket ettik. En küçük bir sorun çıkmadı, aksine büyük bir uyum ve işbirliği içinde çalıştık..."

Sezer Cumhurbaşkanı seçildiğinde de aynı uyum ve işbirliğinin daha da gelişerek süreceğini umuyordu Ecevit, ama şimdi içinden çıkılmaz bir kriz ortamı yaşanıyor...

Bu ortamda devletin işleyişi nasıl sağlanacak, Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasında yeniden bir ilişki düzeni nasıl kurulabilecek?

"Bir çare bulacağız, bulmamız gerekiyor, devlet işlerini aksatamayız" demekle yetiniyor Ecevit...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır