kapat

11.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
NURİYE AKMAN(nakman@sabah.com.tr )


Araf'ta bekliyor

CHP lideri, partisini Meclis dışına atan halkın sırayla SHP, DYP, RP, DSP, MHP'yi birinci parti yaptığını belirterek, "Umarım sıra bizdedir" diyor

DENİZ Baykal, fotoğrafları çekilirken çok munis, ancak iş konuşmaya gelince diyalog yerine monoloğu tercih eden bir lider. Ona, geçirmekte olduğu büyük değişimin, Türkiye'yi bütün katmanlarıyla kucaklama kararının mutlu şahidi olmak üzere gittim. Ancak eskiden tecrübeyle tanıdığım gibi eleştiriye tahammülsüz, gergin ve flu bir Baykal ile karşılaştım.

- Uzun bir suskunluk dönemi geçirdiniz. Sonra birden "dinden, maneviyattan ve sağın değerlerinden" söz etmeye başladınız. Yüzde dokuz değil de yüzde on oy almış olsaydınız, bugün Meclis'te aynı kısır döngüde debelenecektiniz. O bir tek puanın, bu kadar dev bir fark yaratmasına siz de bizim gibi şaşıyor musunuz?

* Hayır. Beni dikkatli izleyenler, tutarlı bir çizgide olduğumu fark ederler. 1970'li yıllarda ben üretimden söz etmeye başladım. Üretim, sağın ilgi konusu sanıldığından o zaman da çok şaşırtıcı bulunmuş, sağa sapma gibi anlamışlardı. CHP'nin bir kesimi 12 Mart doğrultusunda bir siyaset güderken biz bunu reddettik. O zaman da dudak büküldü bizim solculuğumuza.

"Anadolu soluyla DSP'nin ilgisi yok"

- Aynı şeyi 28 Şubat'ta yapmadınız...

* İzin verin! Bizi anlık fotoğraflarla değil, sürekli değişim çizgimizde görün. 1992'de Bosna'ya gittik. Bosna da sağın ilgi konusu diye düşünülüyordu. Biz Türk solcularını, kendisini ilerici zanneden insanları bu insanlık suçuna ilgi duymaya çekebilmek için çalıştık.

- Yine de bugün pekçok insan, yeni söyleminizi hayretle izliyor, sizin bir siyaset esnafı olup olmadığınızı, sözettiğiniz kavramları ne kadar içselleştirebildiğinizi merak ediyor.

*Söyledim demin! Ben 70'li yıllardan beri aynı çizgideyim.

- Yeni söyleminiz bir devrim olarak algılanıyorsa, siz de erinmeden bize kendinizi inşa etme serüveninizi anlatmalısınız.

*Bu benim doğal çizgimin gelişimi, açılımı. Bir devrim söz konusu değil.

- Ve siz şimdi barajı aşmaktan değil, iktidara yürümekten sözediyorsunuz. Demek ki yüzde dokuz olan oy oranınızı yüzde 18'e çıkarma gibi bir mucizeye talipsiniz. DSP'nin tabanından oy alabilecek misiniz?

* Oy artışı planlaması içinde değilim. Bizim burada yaptığımız dünyada eşi benzeri görülmemiş bir şey değil. Türkiye'de yeni yeni farkedilen bu anlayış bizim sürekli içimizdeki çizgi.

- Türk seçmenin daha önce benimsemediği bu çizgiyi, şimdi kimlerin algılayacağı önemli değil mi?

*İnsanları damgalamak doğru değil. Türkiye'de insanlar siyasi parti tercihleriyle damgalanmış ve ebediyyen o damgayı taşımak zorundalar. 1989'da halkımız SHP'yi, iki yıl sonra DYP'yi, 1995'te RP'yi, dört yıl sonra DSP ve MHP'yi birinci parti yaptı.

- Sıra sizde mi yani?

* Umut ederim öyledir. Yaşanan olayların sonucunda belli siyasetlerin zamanı geliyor, eğer o siyasetler kendilerini doğru bir biçimde düzenleyebiliyorlarsa bu herkesi şaşırtan bir sonuç oluyor.

- Sizin Anadolu solu diye adlandırdığınız bu değişim programını Ecevit'in çok daha önce benimsediği, işin "aslı" varken "geç kalmış bir taklide" kimin bakacağını soranları tespit ettim.

*Bugün iktidarda en büyük siyasi parti olarak görev yapan partinin ne solla, ne Anadolu soluyla bir ilgisi var. Söylemle uygulama arasında çok büyük bir farklılık var. Izdırap verici bir görüntü içindeler. Biz Anadolu'dan güç alarak dünyaya yöneliyoruz.

- Ama daha önce ağzınızdan ne şeyh Edebali'yi duyduk, ne Yunus'u. Üzerinizde nasıl bir baskı hissediyordunuz?

*Daima bizim Anadolu düşünürlerine büyük saygı duymuşuzdur.

- Ama onlar dilinizde değildi.

* Yıllarca dilimde de oldu. Uluslararası sosyal demokrasi kendini yeniden tanımladı. Bunun özü Anadolu'nun aydınlanmacılığı düşüncesine paraleldi.

- Blair hareketi mi?

*Biz Yeni Sol kitabı yazdığımızda ne Blair vardı ne başka şey.

- Solculuktan ekmek yenmeyeceğini anladığınız için dönmediniz yani...

*Biz Türkiye'de sola yönelik temel bir çarpıklığı ortadan kaldırdık. Çağdaş sosyal demokrasi ikinci dünya savaşı solundan farklı, temeli insanın refahı, demokratik ve inanç özgürlüğüdür.

- İyi ama Yunus, Mevlana gibi isimlerin asıl referansı Kuran. Birkaç sloganın dışında onları ne kadar özümseyebildiniz diye düşünenler olabilir.

*Bu söylediğimiz düşünceleri temsil eden insanlar evrenseldir. Bu değerlerin sağ düşüncede yeri yoktur.

-Olur mu?

*Sağ, Yunus'un söylediklerini söylemeye cesaret edebiliyor mu?

"Bu tartışmayı noktalayalım"

- Bir kimlik verisi olarak Müslümanlığınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

* Dini inancın sorulmasını da, açıklanmasını da doğru bulmuyorum.

- Bu dünyada iktidar olmayı tercih etseniz bile sonunda cennete gitme umudunuz var. Siz hangi yönünüzle cenneti hak ettiğinizi düşünüyorsunuz?

* Bir şakanın böyle bir teolojik tabu gibi ele alınmasını reddediyorum. Bir cehennem zebanisi fıkrası anlattım. Gazetecilerin "kendinizi cehennemde mi düşünüyorsunuz" sorusunun etkisi altına girerek, tam tersine çok büyük haksızlıklar yapıldığı için yerimizin cennet olduğunu söyledim.

- Sizin cennetiniz ve cehenneminiz nasıl bir yer?

* Bu sorunuzu bir metafor olarak alıyorum. Cennet, insanın kendisiyle ve çevresiyle bütünleşme içinde olması, mutlak uyum. Cehennem de tam tersi.

- Bu anlamda siz şu anda cennette mi cehennemde misiniz?

* Henüz Araf'tayım.

- Yani cennetle cehennem arasında?

* Bu tartışmayı noktalamak istiyorum. Kimseye teolojik bir tartışma içindeymişiz izlenimi vermek istemem.

"İçimdeki polis artık babacan bir komiser"

- 62'nci yaşınızı nasıl idrak ediyorsunuz?

* Yaştan kaynaklanan bir değişim yok. Biraz daha saçlarım kırlaştı, biraz daha kilo aldım. Belki içimdeki polis de yaşlandı. İçimde eskiden hiç affetmeyen, acımasız, kuralcı bir polis vardı. Yanlışlar karşısında çok sert, hırslı, gözü pek bir polis. O polis yaşlandı. Saçları döküldü, göbeklendi, daha bir affedici mahalle polisi haline düştü. İnsanların kusurlarını gördüğü zaman hemen tutanak tutup üzerine yürümeyen, insanlara öğütler veren, babacanca davranan bir polis haline dönüştüğünü seziyorum.

- Benim sizinle ilgili izlenim ve hislerim tam tersi. Çok gerginsiniz.

* Demek içimdeki polis tam değişmemiş.

- Aşık olmayı özlediniz mi?

* Önemli olan hayata karşı ilgidir.

- Lafı dolaştırdığınıza göre bir kadına aşık olmayı özlemediniz...

*Böyle bir özlem içindeyim diyemem ama güzel olduğunu kabul ediyorum.

- Şükrü Sina Gürel'in yerinde olsaydınız mertçe söyler miydiniz?

*Faraziye üzerine spekülasyon doğru değil, ama onun tavrını doğru ve saygıdeğer buluyorum.

- Güzel kadınlarla nasıl başa çıkıyorsunuz?

* Öyle bir sorunum olmuyor. Elbette insan çevresinde güzellikler görebilir. Ama herkesin kendisine çizdiği bir yaşam çerçevesi var. Benim içimde de o yaşlanmış komiser var.

İÇİNDEKİ POLİS COPUNU KALDIRIP BAYKAL'I DÖVÜYOR
Baykal, gerçekten cennetle cehennem arasında bir yerde, Araf'ta. Bu kavramları metafor olarak kullandığımız için, rahatça söylerim ki; bu tespit onun psikolojisini bütünüyle ortaya koyuyor. Röportaj boyunca yaşadığım gerginliği bütün boyutlarıyla aktaramam. Ancak ayrılırken kendisine de söylediğim şeyi okurlarla paylaşmak istiyorum: Baykal'ın, neyi ne kadar savunduğu konusunda içinde bir netlik göremedim. Başkaları onu "dövmese" bile, içindeki polisin "copunu" kaldırıp kaldırıp onu dövdüğünü kendisine de acıyla söyledim.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır