kapat

10.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
ZÜLFÜ LİVANELİ(livaneli@sabah.com.tr )


Tarikatlar

Siz, ilk gençliğinde Türkiye'nin bir tarikatlar ülkesi olduğunu bilenlerden miydiniz, bilmeyenlerden mi?

Ben bilmeyenlerdendim.

Çünkü dedemin babası Osmanlı subayı, dedem yargıç, babam savcıydı ve bu aile beni yetiştirirken Cumhuriyet ilkelerini aşılamıştı.

Tarikatların varlığından haberim bile yoktu.

Sonra bir gün bu gerçekten haberim oldu; büyük bir merakla "Tarikatlar Tarihi" kitabını okudum ve derin Türkiye'nin farkına varmaya başladım.

Biz memur çocukları; Cumhuriyet ve biraz da Batı kültürünün etkisiyle, sahnede olup biteni görüyor ve sahne gerisindeki ilişkileri kavrayamıyorduk.

Bu yüzden de tarikat ilişkileri çerçevesinde yetişen insanlardan farklıydık. Bu fark bugün de devam ediyor.

Tarikat dünyasında olanlar, siyaseti ve ticareti bu ilişkiler ağı sayesinde yürütüyorlar.

Dışarıdan bakan ve Türkiye'yi "normal" bir ülke sananlar ise olup bitenlerden hiçbir şey anlamıyor.

Ayrıca terminolojimiz, dünyaya bakışımız ve düşünüş tarzımız tarikat çevrelerinde büyüyen insanlardan tamamen ayrı.

Onlar da bize yabancı gözüyle bakıyorlar zaten.

***

Bu konuda kitaplar devirmeye başladığım zaman ilk farkettiğim şey; tarikatların Osmanlı İmparatorluğu'nda siyasi parti işlevi üstlendikleri oldu.

Bu tarz örgütlenmelerin yasak olduğu bir toplumda, siyaset yapmanın en yaygın biçimiydi bu.

Tarikatlar o kadar güçlüydü ki; toplumun dengelerini gözeten Osmanlı Padişahları'nın her biri ayrı tarikatlara mensup olabiliyordu.

Mesela Yavuz Sultan Selim, Sümbüli tarikatına bağlanırken Abdülhamid Nakşibendi kimliğini öne çıkarıyordu.

Siyasal denge meselesiydi bu.

Okuduklarım arasında en şaşırtıcı olanlardan birisi de İran'daki kadın tarikat lideriydi.

***

Cumhuriyet dönemi başladığında tarikatlar, tekkeler, zaviyeler kapatılmış ve modern bir toplum yaratma çabaları başlamıştı.

Bu işlem, toplumun köhne şark alışkanlıklarından kurtulması için hafızasının sıfırlanmasını gerektiriyordu.

Biz bu devrim kültürünün yetiştirdiği kuşaklara mensubuz.

Dolayısıyla ilk gençliğimizde ne Türkiye'nin tarikat yapısını görebildik, ne arkaik ticari ilişkilerini, ne Ortadoğu bağlantılarını, ne de bölgesel şovenizmi.

Ankara yönetimi, ideolojik önderliği elinde tutuyor ve toplumu düzenliyordu. Bu işlemi yürüten CHP ise hiç tarikat etkisi altına girmemişti.

Ama bütün bu yapılar, kül altında sıcaklığını koruyan ateş gibi varlığını sürdürdü ve yeni kurulan siyasi partiler içinde örgütlenme olanağı bularak karşımıza çıktılar.

Biz bu siyasi partileri modern örgütlenmeler sanıyorduk; o partilerin içinde tarikat mücadelesi yapan kişilerin varlığından haberli değildik.

Cumhuriyetin, CHP dışında kalan siyasi partileri bilemediniz on-yirmi yıllıktı ama bu milletvekili ve bakanların yüzlerce yıla dayanan gerçek partileri vardı.

Altı yüz yıllık, bin yıllık tarikat bağlarıyla hareket ediyorlardı.

Buzdağının, su kesiminin altında kalan kısmıydı onlar.

Ve bu toplumda; akla uygun davranmayı, sağduyuyu, rasyonalizmi, çağdaşlığı savunan insanların önüne çıkan sağır ve kahredici duvarın temel nedenlerinden biri de bu arkaik yapı idi.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır