kapat

06.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )


Elektrikli oturum

Bir tiyatro sahnesi..

Mekân: TBMM Genel Kurul Salonu, AB Uyum Yasaları görüşülmekte..

Tarih: 2002 yılı, Şubat ayı.

Çok sayıda milletvekili ayakta, etrafı elektrikli tellerle çevrilmiş kürsüye doğru itiş kakış içindedir.

Bir milletvekili bağırır:

"Abi çok yaklaşmayın bu kırmızı kordon değil, elektrikli tel. Çarpılırsınız."

Faydası olmaz. Kavga giderek alevlenir. Avrupa'nın en şık meclis toplantı salonu olduğu iddia edilen, trilyonlar harcanarak yaptırılmış, kırmızı koltuklu, elektronik düğme sistemli sıralarda oturmakta olanlar da yerlerinden fırlayıp kalabalığa karışır. Bazı milletvekillerinin eli belinde, bazılarının silahı elindedir. Meclis Başkanı İzgi'nin önlemleri bir yarar sağlamamış, silahla yine Meclis'e girilmiştir.

Başkanlık kürsüsünden Murat Sökmenoğlu bağırır:

"Arkadaşlar lütfen, daha sırada Medeni Kanun, Elektrik Piyasası Kanunu var. IMF, Ermeni sorunu, işsizlik, Yerel Yönetimler Yasası.. Lütfen oturun.."

Kimse dinlememektedir. Birkaç milletvekilinin kafası yarılır, gözü morarır. O sırada bir vekil saçları dimdik olmuş şekilde yere düşer. Biri onu elektrikli tele itmiştir. Kavga aniden durur. Milletvekilleri toplu olarak ağlamaya başlarlar.

Tarih: 2003 yılı, Şubat ayı.

Mekân: Yine Genel Kurul Salonu
Bu kez kürsünün etrafında yaklaşanı yemek üzere eğitilmiş aslanlar vardır. Bazı milletvekilleri orta çağ şövalyelerini andıran zırhlar giymiştir. Aynı yasalar görüşülürken benzer bir tartışma yine çıkar.. Zırhlı provokatör cephesi kürsüye doğru ilerler. Bizim aslanları (!) vahşi aslanlar bile durduramaz. Olay bir aslanın, unutarak heyecanla kavgaya koşan zırhsız bir milletvekilini yemesiyle son bulur. Milletvekilleri yine toplu olarak ağlamaya başlarlar.

Arşivde inceleme yaparken 8 Şubat 2000'de yazdığım, kıyak emekliliği 20 dakikada çıkarıveren Meclis'ten gerekli yasaların bir türlü çıkamayışını eleştirdiğim yazımı görmüş olmanın verdiği duygularla yazdım bunları.

Aynı yasalar halâ çıkmış değil.

Meclis'te onlarca kanun beklemekte. IMF'ye verilen söz gereği 31 Ocak tarihine kadar çıkması gereken Elektrik Piyasası Kanunu engellemeler sonucu yaşanan üzücü olaydan dolayı çıkarılamadı.

Mevcut içtüzükle 3 maddelik kanunlar 8-10 saatte çıkarılabiliyor. Bu yasalar Genel Kurul'a gelene kadar komisyonlarda didik didik edilmesine, en ince detayına kadar incelenmesine, itirazı olanların önerge verme hakkı olmasına rağmen yine kavga çıkıyor..

Peki bu kavgalara hakkı olduğunu sananlar açıklasınlar bize, nasıl ilerleyeceğiz?

Bunca sorunun altından nasıl kalkacağız?

Onların yüzünden ĞÇetin Altan'ın deyimiyle- 21. Yüzyıl'ı da mı ıskalayacağız?

Kamer Genç gibi iki kelimeyi biraraya getiremeyecek kadar bilgisiz, kürsüye alkollü çıkacak kadar sorumsuz kafaların barınabildiği, bununla da yetinilmeyerek bu kafaların başkanlık yapabildiği bir Meclis'in, başbakanının iki olaydan birini içine sindiremediği bir hükümetin ülkeye bu kadar zaman kaybettirmesine göz mü yumacağız?

Tepkilerimiz çok yetersiz. Sivil Toplum Örgütleri'nin toplu halde ve bizim de Meclis'e yağdıracağımız faks ve telefonlarımızla tepkilerimizi göstermemizin, barışı, huzuru, birliği sağlamak üzere Meclis'i ciddiyete davet etmemizin zamanı geldi de geçiyor bile.

Hemşo'ya haksızlık
Üç günde arka arkaya üç film seyrederek kendi sinema rekorumu kırdım. Bizim çocukluğumuzda iki filmi arka arkaya tek seans fiyatına oynatan sinemalar vardı. O dönemde aynı günde iki film izlediğim olmuştu ama üç günde üç filme gittiğim hiç olmamıştı.

Neyse ki filmlerin üçü de güzeldi de zaman kaybına uğramadım, gittiğime değdi.

İlk film Dikey Limit.. Usta dağcıların yaşadığı akıl almaz bir macerayı anlatıyor. Son derece etkileyici. Ailece zevkle izlenebilir.

İkincisi Elizabeth Hurley'in şeytanı canlandırdığı Şaşkın. İlginç, eğlenceli, hoş bir film. Ailece izlenebilir.

Ve üçüncü film.. Hemşo'ya öncelikle şu "polislere hakaret içermesi" itirazının gerçekle bağlantısını görmek üzere gittim. Konu Türkiye'nin önemli sorunlarından biri; kan davası.. Başroldeki sanatçıların hepsi çok başarılı. Mehmet Ali Erbil gerçek kimliğine uygun, neşeli, hayatı fazla ciddiye almayan Yaşar rolünde çok iyi. Usta bir sinema sanatçısının oğlu olarak bu onun için beklenmedik bir başarı değil. Ama Okan Bayülgen'in ilk sahneden itibaren doğal oyunuyla izleyiciyi bu kadar etkilemesi beklenmedik.. Bence sinemada TV'den de iyi.

Polislere hakaret konusu ise aklıma bile gelmedi. Görevine saygısız, sorumsuz iki sivil polisin neden bütün polisleri temsil ettiği düşünülsün ki? Alınganlık bu boyutta olacaksa o zaman sinemadaki her rol birilerini gücendirebilir. Bu fikirde olanlara Kim Basinger'in Los Angeles Sırları (L.A. Confidential) filmini görmelerini tavsiye etmek lazım. Amerikan polisini yerin dibine batırıyordu film. Kimse alınmadı.

Hemşo, ilk yarıdaki abartılı cinsellik sahneleri ve konuşmaları dışında gayet güzel bir film. Ön yargılı gitmezseniz zevkle izleyeceğinizi sanıyorum.

ABD'nin kulak yasağı
Son iki yıl içinde bazı sözde aydınlarımızın ve medyanın büyük katkılarıyla demokrasinin anlamını öyle deformasyona uğrattık ki sonunda toparlamakta epey güçlük çekeceğiz.Bizim demokrasi anlayışımıza göre "Artık bu çağda yasak olmaz" ve "Bütün yasalar eleştirilmek ve uyulmamak için yapılmıştır.."

Gelişmemiş kişilik, kimlik ve güvensizlik sendromu (ekonomik ve siyasi istikrar eksikliği hat safhada olunca bu da doğal tabii.) Bize "düşünce özgürlüğü ve demokrasi" dersleri veren Avrupa neden aynı dersleri örneğin "Bu ülke sınırları içersinde Ermeni soykırımı olmadığını iddia etmek yasaktır" diyen Fransa'ya veremiyor?

Onların demokrasisi yasaksız demokrasi değil de ondan!

Duymayanlara, ABD'de mevcut enteresan bir yasaktan söz etmek istiyorum. Amerikan Sefaret ve Konsolosluklarında işlem yaptırmak, örneğin vize almak için fotoğraf verecekseniz çektirirken (küçücük de olsa) küpe takmak yasak! Saçınızın iki telinin bile kulak önüne düşmesi yasak! Kulak, yüzde operasyonla karakteri değiştirilemeyecek tek organ olduğu için güvenlik açısından tamamen görülmesi gerekiyormuş.

Amerikalılar ve bütün yabancılar bu anlamsız yasağı neden eleştirmiyorlar dersiniz?

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır