kapat

01.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )


Toplum kapkaççılığa yeniliyor

Büyük şehirlerimizde başına kapkaççılık felaketi gelmemiş kaç kişi kaldı?

Neredeyse tanıdığınız her üç kişiden biri çantasını, cüzdanını, ehliyetini, kimliğini kaptırmış, değil mi?

Kaptırmamak için yerlerde sürünmüşlerdir...

Yalnızca bedenleri mi?
Ruhları da yerde sürünmüştür olay sırasında; ruhları da hırpalanmıştır...

Sonra soygunu belgeleyecek resmi işlemler sırasında başlarına gelenin ne kadar "sıradan bir polisiye vaka" olduğu açıklaması da hırpalar onları...

Oysa tek tek her insan için asla sıradan sayılmayacak bir şeydir bu.

"Olmuş işte! Bu namussuzları yakalamak kolay mı? Geçmiş olsun ve bundan sonra daha dikkatli olun!" deyip geçiştiremezsiniz...

Hırsızlık travmatiktir...

Bir dünya kapanır yenisi açılır sanki! Hayatınızda milat olur...

Çok sevdiğiniz evinizden çekip gitmek istersiniz. Başka bir eve; hatta mümkün olsa başka şehre...

Kapkaççılığa maruz kalmak ise daha beterdir: Çünkü o durup dururken hem hırsızlığa hem de SALDIRIYA uğramaktır...

Dünkü SABAH'ta, daha önce iki kez kapkaççıların saldırısına uğrayan bir kadının üçüncü saldırıda 20 metre sürüklendiği ve şimdi yoğun bakımda olduğu haber yapılmıştı.

Artık başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmek gerekiyor.

Bir şehir kapkaççılığa teslim olacaksa bunu basit bir güvenlik sorununda yenilgi sayamayız.

Tablo daha büyük bir dehşeti içerir.

Kapkaççılık örgütsüz terördür...

Ama örgütlü terörü solda sıfır bırakacak kadar toplumsal çaresizliğin, toplumsal çöküşün ve toplumsal adaletsizliğin resmidir kapkaççılık...

Kimi Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi, kapkaççılık önü alınamayan bir hayat gerçeği haline gelirse (ki az kaldı); yenilen sadece asayiş olmaz; yenilen toplum olur; bütün dokusu ve bütün birimleriyle toplum yenilir...

Siyasi düşmanlar; kültürel düşmanlar...

Devletler bunlarla ilgilenmeyi her şeyin üstünde tutarlar.

Oysa insanların üçüncü kapkaççılıktan sonra da "bir şey olmamış!" gibi davrandığı bir toplum arada "güme gitmiştir!"

Sokaklarında barbarlığa alışmış insanların dolaştığı bir şehir...

Bu nasıl bir şehirdir?..
Bir düşünün.

Yol yakınken, henüz geç olmamışken...

Bu konuyu uzmanı, güvenlikçisi ve vatandaşıyla ciddiye alıp çözüm aramalıyız.

"X olmak" ne demek?
"Sayın Şıhanlıoğlu hastanemize geldiğinde x haldeydi."

"Sayın izleyiciler Şıhanlıoğlu ambülansa koyulduğu sırada x durumdaydı."

Şanlıurfa Milletvekili Fevzi Şıhanlıoğlu'na hayata döndürmek üzere müdahale etmeye çalışan ekiptin bir hekimin "x" (eks diye okunuyor) demesini haydi anlayalım. O kendi dilini kullanıyor basın açıklaması yaparken...

Ama televizyon kanallarına olay yerinden bilgi veren bütün muhabirler de aynı deyimi kullanmazlar mı!..

Demek istedikleri şu: Şıhanlıoğlu daha hastaneye gelmeden önce ölmüştü...

Neden x diyor hekimler?
Latince kökenli "exitus" kavramından geliyor.

"Çıkıp gitmek;" hatta sadece "gitmek" anlamındaki "exire"den türetilmiş.

Zaman içinde tıp dilinde "exitus" kavramı "ölü"nün yerini almış ve sadece "x" harfiyle ifade edilir olmuş.

Tıp müthiş bir mekanizma; müthiş bir endüstri...

Çok ölüm gelip geçiyor bu mekanizmanın içinden.

Ve bu kadar çok "ölü" sözü etmek; ölümü böyle sürekli adlandırmak ve saymak bu mekanizmaya biraz sert, biraz ağır geliyor.

Bu yüzden ölüm giderek tek bir harfle; "x"le özdeşleşmiş.

Fakat günümüzde kimi sosyal bilimciler bu tutuma itiraz ediyorlar.

Bu "x"ci tutumun giderek "ölümün gerçekçi kabulünü" önlediğini; toplumun ölüm fikriyle barışmasını önlediğini savunuyorlar.

AYNA
Melankolisiz bir dünyada bülbüller geğirmeye başlardı.

E.M. CIORAN

Radikal mi, muhalif mi?
Şu ünlü "Bekarlar Partisi" organazisyonunun ardından Donatella Piatti'nin köşesini kaldırdı ya, Radikal gazetesi...

Hıncal Uluç en "yakıcı" yerinden yaklaştı olaya.

"Bu kızı, o rezil(!), o skandal(!) doğum günü partisinden sonra, Sabah kovabilirdi... Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet kovabilirdi. Bir tek Radikal kovamazdı... Radikal tutucuların egemen olduğu bir gazete demek ki..."

Şimdi Piatti ve Radikal'den uzaklaştırma olayını bırakıp şu tutuculuk ve radikallik ilişkisine kısaca göz atalım mı?

Radikal ismi üstünde; "köküne kadar" gidebilendir; kökten değişik ve kökten değiştirici olabilendir. Karşıt olan değil, farklı olandır radikal...

Ama bizim öyle otoriter bir kültürümüz var ki...

Muhalif olursunuz da radikal olamazsınız.

Yapabildiğiniz kadar muhalefet yapabilirsiniz de, bir türlü istediğiniz "renk"lere bürünemezsiniz; istediğiniz kadar "renklenemezsiniz."

Muhalif yine de soluk alabilir bu ortamda.

Neden?
Çünkü karşı çıktığı şeyler dışında toplumun genel kabulleriyle uyuşur; ve böylece kendini kabul ettirebilir. Siyasi iktidar izin verdiği sürece de varlığını sürdürebilir.

Ama radikal olmak...

İşte o... "Köküne kadar tutucu olmak" anlamındaki radikallik dışında zor bu ülkede...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır