kapat

01.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )


Son Meclis kavgalarının ölümlü sonucu ve hatırlattıkları...

Büyük Millet Meclisi'nde, İçtüzük'ün değiştirilmesiyle ilgili tartışmalar sırasında; iktidar partileriyle muhalefet partileri arasında sert tartışmalar yaşandı...

Bu arada DYP Şanlıurfa Milletvekili Fevzi Şıhanlıoğlu da, itişkakış arasında aldığı yumruklarla yere düşmüş ve bir süre yerde sürüklenmiş. Kendisini kulise çıkardıkları sırada geçirdiği bir kalp krizi sonucu, hemen hastaneye kaldırılmışsa da; kurtarılamamış ve hayata veda etmiş. Zaten kendisi daha önce de bir kalp ameliyatı geçirmişmiş...

Bu kez de bir milletvekilinin ölümüyle biten Meclis kavgaları...

Olayları TV'lerde izlerken bir ara gözlerim daldı gitti...

35 yıl önce ben de az yaşamamıştım bu tür saldırıları...

19 Şubat 1968 gecesi ise korkunç bir linç olayı geçmişti başımdan...

Kürsüde İçişleri Bakanı Faruk Sükan, çok ağır suçlamalar yapıyordu TİP'e...

Ben de, oturduğum yerden:

- Böyle konuşamazsın; elinde kanıt varsa, Anayasa Mahkemesi'ne gidersin, diye bağırmıştım...

Sükan da, kürsüden şu soruyu sormuştu bana:

- Çetin Altan, siz Türk mahkemelerinin mahkum ettiği Nazım Hikmet'i milli şair, vatan şairi olarak gösterdiniz mi, göstermediniz mi?

Ben de ayağa kalkmış:

- Nâzım Hikmet en büyük şairimizdir, diye bağırmıştım.

Ve olan olmuştu. Adalet Partisi'nin tüm milletvekilleri üstüme saldırmışlardı. Ben yerlere düşmüş, başımı sıraların altına saklamıştım. Yediğim tekmelerden bir santimetre kare beyaz etim kalmamıştı. Sırtımdaki gömleğin göğsünden de -o kadar yıkandığı halde- tekme izleri çıkmadı.

Kendi bütçeleri görüşülmekte olduğu için, İçişleri Bakanlığı'nın üst düzey görevlileri de oradaydılar. İki Emniyet Genel Müdür Yardımcısı'ndan biri, kalp krizi geçirmişti.

35 yıl öncesinin Meclis'i ile başımdan geçenleri -tutanak kayıtlarıyla birlikte- "Ben milletvekili iken.." de yazmıştım vaktiyle...

Meclis'teki kavgaların neden olduğu son ölüm olayı, bana da yine bir an, yaşadığım o korkunç linci hatırlattı...

Kaba kuvvet... Şiddet... "İki kişiyi sallandır da, bak her şey nasıl düzelir" inancı... "Asmayalım da, besleyelim mi?" esprileri...

Bitip tükenmez bir hamaset afyonlanmasının yarattığı, tam Ortaçağ koşullanmaları...

Bir de buna, "küreselleşme süreci"nin gitgide hızlandığı bir dönemde; tüm Dünya'ya posta koyma tutkularını eklerseniz..

Türkiye'nin; gün günden daha çok yalnızlaşırken, ne gibi sorunlarla da karşılaşabileceğini tahmin etmeniz için, kahin olmanıza gerek kalmaz..

400 yıldır süren ekonomik bir keşmekeş; yine tam batağın ortasında, İMF reçetelerinden medet ummaya çalışırken..

Avrupa Birliği üyeliğinin koşulları, her üye ülke tarafından kulaklarımızda bir kez daha çıngıraklaştırılırken..

Saydamlaşmaya çalışmak yerine; durmadan efelenmek, babalanmak, yiğitlenmek...

Sanki keskin sirkenin zararı, en başta kendi küpüne değilmiş gibi..

1901 yılının gazete manşetlerini neden tekrar yayınlamıyoruz ki?

Yüz yıl önce de, acaba kimlere nasıl babalanıyorduk ve sonra neler oldu?

Sanırsam böyle bir tarih bilincine ve bilimsel bir özeleştiri objektivitesine hiç bir zaman sahip olamayacağız...

2101 yılını yaşayacaklar da, bugünkü durumumuzu incelemeye kalkarlarsa; neden hamaset hipnozlarından kurtulup, tutarlı bir akılcılığa bir türlü geçememiş olduğumuza, şaşıp şaşıp kalacaklar..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır