kapat

30.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
İLKER SARIER(isarier@sabah.com.tr )


Polisin ateş etme hakkı

Her çeşit terörün, çalılıktan başını çıkartan bir engerek yılanı gibi gerek masum insanların üzerine, gerekse güvenlik kuvvetlerine yöneldiği bir atmosferde, "polisin ateş etme hakkını" tartışıyoruz.

Tartışmanın, özü şu:

"Polisin ateş etme sınırı nerede başlar, nerede biter?"

Meseleyi karıştırmadan net bir biçimde koyalım.

Polis, silah taşıdığına göre, ateş etme hakkına hiç kimse itiraz etmiyor, edemez de...

Keşke, polislerin silah taşımasına gerek kalmamış ideal toplumu yaratabilmiş olsaydık...

Bence polisin, ateş etme sınırı, teorik olmaktan çok "pratik" bir sorundur...

Yani teoride, ne kadar güçlü bir hukukçu olursanız olun, ateş etme sınırını, tam olarak belirleyemezsiniz.

Çünkü, ne zaman, nerede, nasıl ve ne tür bir olayın, yani çatışmanın meydana geleceği belirlenemez.

Öyle bir olay meydana gelebilir ki, polis silahını ateşlemek zorunda kalır.

Ama öyle de bir hadise cereyan eder ki, herhangi bir polis, silahını ateşlemeseydi de, halledebileceği bir meselede, silahına davranma hatasını işlemiş olabilir.

Öyleyse, iki noktanın berrak ve tartışılmaz biçimde ortaya konulmuş olması yeterlidir.

Birincisi, silahın ateşlenmesi sınırıdır:

Bir güvenlik görevlisi, kendi canı, arkadaşlarının veya sivil toplumun can güvenliği ciddi biçimde tehlikeye girdiği an silahını ateşleyebilir.

Bu ilke, silahı kullanan polisin, yegane can güvencesidir.

İkincisi nokta da şu:

Her polis kesin olarak bilmelidir ki, silahını keyfi ve bilinçsizce kullandığında, hukuk önünde bunun hesabını verecektir.

Bunun dışındaki tartışmalar, tarafların kendi hissiyatlarını ortaya koymalarından başka işe yaramaz.

Sigortasız öğretmenler
Öğretmen okurumuz Musa Çolak, Avrupa Birliği sürecindeki Türkiye'de yaşanan bir insanlık ayıbına dikkat çekiyor:

"Sayın Sarıer,

hukukun üstünlüğünü, insan hak ve hürriyetlerinin kıymeti ve önemi, Avrupa Birliği kapısındaki Türkiye'nin en önemli meselesidir. Bu sürece girmiş bir ülkede öncelikle kendimize dönük özeleştiri yapmak durumundayız.

İlk planda 'Sözleşmeli öğretmenler' sorununu dile getirmek istiyorum. Çok önemli bir göstergedir. Medeni olacak mıyız, hukukun üstünlüğünü hakim kılacak mıyız? Bunları uyguluyoruz diyorsak, gereğini usul dahilinde yapmak mecburiyetindeyiz. Yani bu 'Öğretmenlerimizi sigortasız çalıştırmayacağız' demektir.

Devlet böyle bir insanlık suçu işleyip, daha sonra Avrupalı oluyorum diyemez. Ayıptır, öğretmenlere reva görülen bu onur kırıcı davranışa ancak Uganda gibi devletlerde rastlanır. Burada yazdıklarım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'na suç duyurusudur.

'Sigortasız çalıştırılan sözleşmeli öğretmenler' sorununa mutlaka kulak vermelidir. Bu sorun aynı ağırlıkta Milli Eğitim Bakanlığı'nın sorunudur. Bu suça, vebale aynı oranda ortaktırlar.

Bu sorunun pırıl, pırıl satırlarınızda yer alacağı kanaati içerisinde, sütununuzun hayırlı uğurlu olması dileklerimle saygılar sunarım."

Hükümetin ve sayın bakanımızın bu konuya gerekli hassasiyeti göstermesini bekliyorum.

Bir avuç dolar için

Esenler-Çiftehavuzlar Mahallesi semt sakinleri adına yazan Mahmut Hüneroğlu'nun baz istasyonlarıyla ilgili şikayeti:

"Baz istasyonları konusunda yetkili bulamıyoruz. Semtimizde mevcut iki tane baz istasyonunu kaldırmaya uğraşırken, bir baktık bir gecede üçüncüsü kurulmuş. Bunun üzerine Ulaştırma Bakanlığı İstanbul İl Müdürlüğü'ne ve ilgili tüm yerlere başvuruda bulunduk. Aradan 7 ay geçti, henüz bir cevap alamadık.

Şimdi bizler vatandaş olarak soruyoruz; bu baz istasyonları konusunda yetkili bakanlık, müdürlük kim? Ayrıca bina sahipleri baz istasyonlarını binaların üzerine kurdururken kiracısına, daire sahibine, semt sakinlerine sormaları gerekiyor mu, gerekmiyor mu?

Tüm bunları da bilmek istiyoruz.

Bir kişinin baz istasyonu kurdurarak elde edeceği para mı daha önemli, yoksa hemen yanıbaşında binbeşyüz öğrencinin eğitim gördüğü Atatürk İlköğretim Okulu öğrencilerinin sağılığı mı önemli.

Yetkililerden bu sorunun cevabını bekliyoruz."

DEPREM MAĞDURU
Bir babanın feryadı

Samsun'dan yazan deprem mağduru Mustafa Aker'in mektubu:

"Sayın Sarıer,

Ben 17 Ağustos depreminin Sakaryalı mağduruyum. Deprem sonrası Samsun'da kirada oturuyorum. SSK emeklisi ve 130 milyon maaş alıyorum. Eşim iki kere beyin ameliyatı geçirdi ve hala yatıyor. Üniversiteye devam eden bir oğlum var. Diğer oğlum da bu sene Sakarya Üniversitesi Geyve Yüksekokulu'nu kazandı.

Bu yıl ÖSS formlarında bulunan öğrenim ve harç kredisi almak için gerekli olan evrakları verdik. Ama yeni ilan edilen listede adımızın olmadığını gördük. Merak ediyorum bu krediler hangi kriterlere göre dağıtılıyor. Sizden ricam, bizim gibi deprem mağdurlarına verilmeyen bu kredinin, kimlere verildiğini ortaya çıkarıp, bizleri bilgilendirmenizdir."

Bu kredileri zor durumda, darda olan almayacaksa, peki kim alacak?

İYİ VATANDAŞ
Esnafız, perişanız

"İlker abi,

gecikmiş vergi alacakları için bize bir defaya mahsus ödeme kolaylığı sağlansın. Anapara ve gecikme faizi için makul bir süre tanınsın. Borç namusumuzdur. Ama biz 4 milyon ekonomi mağduru küçük esnafız. Bizden 8 milyar dolar devletin alacağı var. Biz ne hortumcu, ne katil, ne de hainiz. Af istemiyoruz. Kesinlikle iyi bir vatandaş ve borçlu olarak, bizden alacaklı devletten bize imkan tanımasını bekliyoruz."

Zeki Bulut Ğ Samsun

Bu nasıl garanti

İstanbul'dan yazan Mehmet Ali Görmüş adlı okurumuz satın aldığı buzdolabı sonrası yaşadığı hayalkırıklığını şöyle dile getiriyor:

"Ben Avcılar'da turizmle uğraşan bir işadamıyım. 1998 yılında Elektrolux'tan beyaz eşyalarımı aldım. Bir sene sonunda buzdolabında sorunlar başladı. Buzdolabının alt kapağı paslanma sonucu değişti. Firma yetkilileri döndüğümde sorunu kabullenmek istemediler. Çünkü ben bu ürünü 20 sene paslanmaz garantisi ile almıştım. Ama yetkililer bu garantiyi 1 seneye indirdiler. Kısacası değiştirmek işlerine gelmedi."

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır