Özellikle 1970'li yıllarda solcu bir genci yüz metreden tanımak mümkündü: Koyu yeşil parka, kırmızı kaşkol, postallar, kot pantolon ve cepte logosunun ucu gözüken Cumhuriyet gazetesi... Bu görüntüde halka en yakın öge, gür bıyıklardı ama üst dudağı örten tüyler de, 'devrimci bıyığı' ile 'ülkücü bıyığı' biçiminde ayrılmış. Henüz 'cilalı imaj çağına' girmemiştik. Siyasal ve ideolojik işaretler açık, kesin ve sertti!
Aradan yuvarlak hesap 25 yıl geçti. Şimdi yine koyu yeşil parkalı, blucinli, postallı gençler dolaşıyor etrafta. Ama eskinin devrimcileriyle ortak paydaları hemen hiç yok.
İngiltere'den ithal edilen Barbour montları 170 milyon lira. Buffalo botlarına babaları 90 milyon saymış. Kısa kesilmiş saçları mutlaka jöleli. Gazete okumak, yoldaşlarıyla solcu kahvelerde buluşup memleket meselelerini konuşmak gibi bir dertleri bulunmuyor. İletişim araçları Nokia'nın gümüş ceptelefonu. Kafelerdeki dedikodular ICQ'da devam ediyor.
Artık popüler kültüre dahil olduk. Zenginliğini göstermek değil, bunu televole tarzında yapmak ayıp. Zaten bütün oyun da bunun üzerinde dönüyor. Eğer bir Cumartesi günü Bağdat Caddesi'ne çıkarsanız yüz metrelik yolda yukarıdaki "üniformayı" giyinmiş 25 gençle karşılaşırsınız. Onlar tüketim kültürün totemleri olan moda markaların çevresinde çağdaşlık dansları ediyor.
Böyle giyinerek birbirlerine benziyorlar; böylece gelip geçici bir "biz" hissi doğuyor. Hem de Cadde'den beş on kilometre kuzeyde, Ümraniye gecekondularında oturan gençlerle aralarına ikinci ve aşılmaz bir mesafe koymuş oluyorlar.
"Karizma yapıyoruz" diyorlar. Doğru da, bu saltanat Cumartesi sabahından Pazar akşam üstüne dek sürüyor. Pazartesi sabahı karizmayı gardıropta bırakıp okula gidiyorlar; lacivert ceket, kravat ve gri pantolonla!
EMRE AKÖZ