kapat

27.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Yazarların 'yazan' hâlleri
Onlara yazar diyoruz ama, hep 'yazmayan' hallerini görüyoruz; yazmış bitirmiş ya da ara vermiş hallerini. Merak ettik, yazarların 'kapandıkları' mahrem mekanlarına; odalarına girdik

Virginia Woolf'un "Kendine Ait Bir Oda" kitabı, ismiyle de çok şey anlatır. Çünkü oda 'biricikliğimizin aynası'dır. Orada her şey "bana" aittir; benim yatağım, kalemim, kasetlerim... Yazarlar için ise oda, yazmanın meşakkatli bir yalnızlık gerektirmesinden ötürü, daha derin anlamlar taşır. Bütün gün orada ne yaparlar? Üstelik bazen hiç yazmadıkları oluyor! Ne yaparlar yazarlar odalarında yalnız?..

Pokerci Orhan Pamuk
Orhan Pamuk, her sabah Cihangir'deki bürosuna gidiyor ve akşama kadar vaktini burada geçiriyor. Günde yarım sayfa yazıyor, gerildiğinde voltalar atıyor, boş olduğunu bildiği buzdolabını karıştırıyor, pencereden bakıyor ve kahve içiyor. Bakın yazı odasını nasıl tanımlıyor:

"Odamda bildik eşyalarlayımdır. Her birinin anı birikimi vardır. Bu da bana güven ve huzur verir. Hiçbir köşesinde korku verici bir karanlık yoktur. Dolaplarında ne var ne yok bilirim. Böylece kafam daha iyi çalışır, cesur düşünürüm. Bu güven hayalgücümü azdırır. Sadece oda değil, gömleklerim, kalemlerim, yıllardır terlik niyetine giydiğim ve artık altı delinmiş ayakkabım, aynı kazaklarım, 50 yıldır var olan lambam da. Hepsi bana güven veriyor.

Bazen seyahate gitmem, odamı özlemem gerekiyor. Yabancı yerler de hayalgücümü açar, hattâ oralarda da yazarım. Ama yazmak için illa kahve yapmak, masanın üzerine yeşil çuha sermek, aynı dolmakalemi kullanmak gibi alışkanlıklarım var. Bir zamanlar günde iki paket sigara içiyordum ve bırakırsam yazamam sanırdım. Ama bıraktım ve bal gibi de yazdım. Yazamadığımda 'Sigarayı bıraktığım için yazamıyorum' da dedim.

Bir torbaya masamın üzerindekileri koyarsam her yerde yazacağımı bilirim. 'Peki bu ritüel neden?' diyebilirsiniz. Bunun yanıtı işte o güven duygusu. Kiminin bir işe başlamadan önce 'Bismillah' demesi, kiminin sağ ayakla adım atması gibidir."

Refik Durbaş bir ufak içer
Şair Refik Durbaş, odasına kapananlardan. Orada oturuyor, okuyor ve yazıyor. Çoğunlukla da orada yatıyor. Karısı bundan biraz şikayetçiymiş:

"Odam benim sığınağımdır. Orada hem özgürüm hem de tutsak. Özgürüm çünkü çevreyle bağım yok, tutsağım çünkü yazıya bağımlıyım. Genellikle gece yazarım. Akşam 7'de bir ufağın yarısını içerim. Saat 11'i geçince üzerimdeki rehavet de geçer ve 2'ye, 7'ye kadar yazarım. Tabii sabahları geç kalkarım. İki bardak çay içerim. Eskiden elle yazardım, sonra daktiloya geçtim. Bilgisayara çok direndim ama öğrendim; fakat 13 şiirimi uçurdu. Bu yüzden ayrıca elle yazıyorum. Tıkandığımda balkondan bakarım. Kalemleri çok seviyorum, en çok da kırmızı ve yeşil mürekkepli dolmakalemimi. Yatarak kitap okurum ve tüm bu işleri odamda yaparım."

Kamuran hastalanıyor
Bir de iki yazar barındıran evler var. Çetin Altan ve Solmaz Kamuran'ın evi gibi. Evin dili olsaydı da, ondan "iki yazarlı ev"in öyküsünü dinleyebilseydik... Solmaz Kamuran, yazarken kendini kaptırdığını söylüyor:

"Hiç düşünmediğim, aklımda olmayan bir şeyi yazabiliyorum. Sanki biri tarafından kontrol ediliyormuşum gibi. Ürkütücü bir şey bu. Hasta gibi yazıyorum, telaş, stres... Odama kapanırım ve sürekli yazarım, yüksek sesle okurum, bazen ağlarım. Odamın dışında asla yazamam, denemedim bile. Çünkü bütünleştiğim tek yer. Yazdığım sırada sinemaya gitmem, TV bile izlemem. Hani dünya batsa farkında olmaz denir ya, öyle. Biri gelip dünyaya böyle oldu dese 'A! Evet benim romanımda da böyle oldu' diyebilirim!"

Çetin Altan önce ajans dinler
Çetin Altan ise yazma halini anlatılmaz buluyor:

"İnsan kendi kendini göremez çünkü. Sonra benim üç şiirim daha ilkokuldayken yayımlandı. Şimdi 72 yaşındayım. Artık yazarken zorlanmam falan söz konusu olabilir mi! Sonra Türk edebiyatının yazarları çok büyük acılar çekti. Ben de hapislerde yattım ve oralarda yazdım. Yani bir oda arayışım, öyle bir lüksüm hiç olmadı. Orhan Kemal yazılarını İkbal Kahvesi'nde yazarmış. Her sabah 5'te kalkarım gazeteleri okur, 7'de ajansları dinlerim. Sonra da yazmaya başlarım."

Katil Ahmet Ümit!
Polisiye yazarı Ahmet Ümit yazmak için işyerini tercih edenlerden:

" Zaten dört saat çalışıyorum ve burası da sakin. Çok güzel bir manzarası var. Sıkıldığımda boğazı, adaları seyrediyorum. Gündüzleri yazanlardanım. Akşamları TV seyredip, kitap okuyor, bir de rakı içiyorum. Yazarken hiç stresli olmam. Sadece karakterlerime benzemeye başlarım. Polisiye roman yazarı olunca tuhaf oluyor; çünkü insanın kendini katil gibi hissetmesi hiç hoş değil!"

BUKET AŞÇI


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır