kapat

28.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )


Yalnız ruhlar evreni

"Kollarını gevşek biçimde bırak... Avuçlarını aç" dedi sivri sakallı adam. "Kollarının ve bacaklarının külçe gibi yerlerinde kaldığını hissedeceksin!"

Genç kadın sıkıntılıydı...

Gergindi!

Üstelik başucunda duran adam, kendini çok etkileyici sandığı için karşısındakinde inatçı bir kayıtsızlığa yol açan tiplerdendi.

Ama adamın söyledikleri genç kadın için önemliydi: "Astral yolculuk çok kolay ve basit bir ruhsal deneyimdir..."

İçini kavuran özlem, daha önce dalga geçtiği şeylere inanmaya zorluyordu onu. En azından bir defalığına...

Çünkü sevgilisi uzaktaydı. Ona duyduğu özlem çokça aşk, biraz da kıskançlık olup çıkmıştı.

Hani "Nasılsın?" diye sorarak merakını gidermeye çalışırsın ya! Buna biraz da "Ne oluyor orada bakiiim!" edası eklenmişti...

Uzaklık sevgilinin kokularını çağrıştırıyordu...

Ama kuşkuları da uyandırıyordu uzaklık; her gün, her an...

İşte bu yüzden sivri sakallı adam genç kadının yüreğinin tam ortasına dokunduğunu biliyordu: "Uçuş bu. Şimdi buradasın, biraz sonra kilometrelerce uzakta sevgilinin yanında olacaksın!"

Devam etmişti adam:

"Üçe kadar sayacağım. Göz kapakların yavaş yavaş ağırlaşıyor. Üç dediğimde yola çıkmış olacaksın..."

"Bir!"

"İki!"

"Üç!"

***

Genç kadının "ruh"u kalın bir yorganın altından sıyrılıp çıkar gibi çıktı bedeninden. Ağır ağır yükseldi...

Tam odanın tavanına geldiğinde çarpacakmış gibi ürperdi. Oysa bedeni aşağıda uzanmış, kıpırtısız yatıyordu...

Sarı saçları başının altındaki siyah yastığın üzerinde parlıyordu. Fakat kendi yüzünde gördüğü ifade içini burktu: Yüzünde sıkıntılı bir gülümseyiş kalmıştı...

Sonra fırtınaya kapılmış gibi fırladı genç kadının ruhu... Tavandan yukarı... Gökyüzüne doğru...

Hayır! Yıldızları hiç görmedi. Gecenin karanlığını hiç farketmedi...

Öylesine hızlıydı ki, sadece gözlerinin kamaştığını hatırlıyordu.

Ve çok uzaklardaki büyük şehre taş gibi kesin bir hızla düştü...

Şehrin gözde restoranlarından birindeydi. Neredeyse militer bir disiplinle sıraya sokulmuş masalardan birine yaklaştı.

Ah! Bu inanılmazdı!

Sevgilisi yanıbaşındaydı. Masada sevgilisi, sevgilisinin yanından hiç ayırmadığı arkadaşı ve bir de kızıl saçlı bir kadın vardı.

Onun farkında değillerdi. Çünkü O ruhtu... Ve hayat sadece bedenleri tanıyordu...

Bir süredir mesleki bir staj için bu şehirde bulunan sevgilisine duyduğu özlem sarstı onu...

Sevgilisinin dalgalı saçlarına dokunmak istedi. Ama parmakları yoktu ki!..

Geniş omuzlarına sarılmak istedi. Kolları yoktu ki!..

Masadaki üçlü neşeliydi. Genç adam öyküler anlatıyor, ardı ardına espriler patlatıyordu. Kızıl saçlı kadın (Biraz ince bir Kate Winslet, sinirli bir Gwyneth Paltrow... Öyle bir kadındı!) kahkahalarla gülüyordu.

Bir ara ürperdi...

Sevgilisi sanki dönüp ona bakmıştı...

Bir kımıltı sanki! Hafif bir esinti!.. Kısacık bir an!

Yüzüne baktı genç adamın.

Sanki o da ürpermişti. Tatlı bir hatırlama anıydı belki... Ama sonra bir hayaleti kovar gibi davranmıştı...

Genç kadının "ruh"u sıkıldı. Böyle gizlice oturup bedenleri izlemek çok rahatsız ediciydi.

Bedenler baştanaşağı bir "dil"di. Çok şey anlatıyorlardı.

İleri doğru karşı konulmaz dürtüyle fırlayan sağ ayak...

Dizlerde birden beliren arzulu kaşıntılar...

Masaya boşluktan bırakılmış gibi düşen ve "ilkyardım" dilenen bir kol...

En küçük bir ilgiye bile aç dudaklar...

"Ruh" çok derinlerden gelen sese kulak verdi: "Geri dön artık. Çok kaldın!"

Gözlerini açtığında sivri sakallı adamın bilmiş bilmiş güldüğünü gördü.

"Bu deneyimde çok başarılıydınız. Şimdi eve gidip biraz dinlenin."

Genç kadın üzerindeki tabelada "Olağandışı Ruhsal Araştırmalar Merkezi" yazılı demir kapıyı kapatıp kendini sokağa attığında kafası karmakarışıktı...

***

Ertesi sabah telefonu çaldı genç kadının. Tatil günü için çok erken bir saatti. Sevgilisiydi arayan.

Sesini bebekleştirerek "Nasılsın?" diye sordu.

Sevgilisi "Beni boşver, asıl sen nasılsın!" karşılığını verdi. Sonra durakladı... "Bütün gece uyuyamadım. İçimi bir sıkıntı sardı da arayayım dedim."

"Yok" dedi genç kadın. "İyiyim, bir şeyim yok!"

"Kendine iyi bak canım! Tamam mı? Önümüzdeki hafta oradayım, biliyorsun."

***

Aradan aylar geçti. Aradan aylar geçince genç kadınla sevgilisinin ilişkileri de bitti. (Aradan yılların geçtiği devirler geride kaldı, şimdi birkaç ay yetiyor!)

Yakınlarına bakılırsa (onlar hep yanlış mı biliyor?..) genç kadından çok sevgilisi çekti ayrılıklarının acısını...

Derken...

Bir gün, bir dergide sevgilisinin fotoğrafını gördü. Yanında o kızıl saçlı kadınla...

"Yanılıyor muyum?" diye düşündü ve resimaltını dikkatle okudu:

"Londra'da doğan aşk evliliğe gidiyor."

Genç kadın bugün de olağandışı öykülere; "ruhsal yolculuk"lara inanmıyor.

O rüya gördüğünden emin. Sanırım, haklı da!

Ama genç kadın şuna kuvvetle inanıyor:

Ruhlarımız çok yalnız... Çünkü bedenlerimiz var!

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır