Orada Fatih, burada ben
Sadece sesiyle değil iddialı kişiliğiyle de İmparator'a benziyordu. Örneği de hazırdı: "Fatih geldi, Fiorentina yükseldi. Ben geldim, Diyarbakır şenlendi"
Yılbaşı gecesini unutmamıştı: "Sabaha kadar buradaydım. 12'ye beş vardı. Telefon çaldı. Terim, kulüp başkanının ve benim yeni yılımızı kutladı"
Söyleşi sırasında gülmeye başlıyorum. Gaffar Okkan "Neden" der gibi bakıyor) O kadar Fatih Terim'e benziyorsunuz ki. İnanılmaz bir vurgu benzerliği
Diyarbakırspor Başkanı Adnan Öktüren ile gittik Fatih Terim'e. İki sene önce. Dedim ki, "Böyle böyle bir şeye girdik, bize yardımcı ol." Uzun uzun konuştuk. Dostluğumuz oluştu. Bu yılbaşı gecesi burada oturuyorum Kimse yok. Ben burada otururum beşe kadar. Niye otururum? Sokaktaki polis biliyor ki ben buradayım. Vatandaş diyor ki benim müdürüm orada. Neyse, yılbaşı gecesi 12'ye beş kala telefon çaldı. Fatih Terim! Yılbaşımı kutladı Adnan'la beraber. Fatih'in başarısı burada. Benim de başarım burada. Ben saygı duyarım ona.
*Peki ne yaptınız da faili meçhuller bitti? Gaffar Bey taktiği neydi?
Çok çalışmak. Koklamak. Hissetmek. Mesleğine aşık olmak. Meslek çok güzel; eğer kullanabilenin elindeyse, ustalık gösterirse işte bu Diyarbakır doğar. Fiorentina'ya gidersem onu ben de birinci yaparım.
* Bu kadar da iddialılık olmaz ki!
İddiasız adam hiçbir işe yaramaz. Benim bilgim olmazsa hiç konuşamam.
* Madem böyle, sizin bundan sonraki hedefiniz, durun tahmin edeyim...
Hiçbir hedefim yok Çok samimiyim...
*Yok yok vardır. Buradan İstanbul'a, oradan Genel Müdürlük'e atlanılır. Veee "Ver elini politika" denilir...
Yok öyle! Ben Kodamanlar'dan Fırıncı Fikri'nin oğluyum. Babamı söylüyorum yani. Sıfatlar geçicidir. Ben Sakaryalıyım. Bizde lakapla konuşulur, anlayışım o yani. Emniyet müdürü olmak bir şey değil. Hepimiz insanız.
*Hakkınızdaki şu efsaneyi bir anlayalım... Halka yamuk yapanları cezalandırma efsanesi... Halkı polislerin yanlışlığına karşı korudu efsanesi...
Her şey yasal. Biz keyfi muamele yapamayız. Arkadaşlarıma eğitim verdim. İnsanların sevgiye, saygıya ihtiyacı var. Şimdi ben oradan başlarsam çok derine giderim. Anlatırsam felaket bir şey olur.
*Bugüne kadar yanlış yapan kaç polis arkadaşınızı cezalandırdınız? Böyle bir rakam verseniz keşke?
O zaman ben kendi teşkilatımı şey yapmış olurum. Rakam veremem ama kim yaparsa yani yasaya uymayan vatandaş da olsa, hatır gönül yok. Atilla Bey benden pasaport almada yardım isterse seve seve yaparım. Atilla da gitmiş ateş açmış. Silahıyla beraber alırım onu, hiç anlamam.
Bir tereddüt anının anatomisi
GAFFAR Okkan, birlikte yediğimiz öğle yemeğinden sonra, "Belediye başkanı ile görüşmüşsün. Benimle de görüştün. Bir de vali beyle görüş, hiç değilse bir nezaket ziyareti yap" dedi ve şöyle bir teklifte bulundu: "İstersen birlikte gidelim, sen dışarıda bekle. Ben içeriye girip söylerim. Randevuyu alınca da sen içeriye girersin" dedi. "Olabilir" dedim önce ama sonra, "Emrivaki olmasın. İsterseniz siz randevuyu alın, bana bildirin. Ben öyle geleyim" dedim. Tam bir karara varamadık. Odasından çıktık. Koridor boyunca yürürken de, çıkış kapısında bir grup polisin, topuklarını yere vurup, "Dikkat!" diye bağıran bir polisin uyarısıyla selamlanırken de, hatta merdivenlerden inip, iki arka kapısı da açılmış bizi bekleyen makam aracına doğru ilerlerken bile, "Ne yapsam acaba? Gaffar Okkan ile gitsem mi," diye düşündüm. Kapıları açık makam aracı çok cazip bir davetti. O anda bana "Gelin hadi beraber gidelim" deseydi tereddütsüz binerdim. Ya da kendiliğimden, "Ben de sizinle geliyorum" diyebilirdim. "Atlayayım şu arabaya" diye düşündüm yeniden. Sonra SABAH Diyarbakır Temsilcisi Atilla Korkmaz'a gitti gözüm. Büroya dönmek üzere köşeye yönelmişti. Aklımdan şunlar geçti:
"Seni havaalanında karşıladı. Senin için koşturdu. Randevuları aldı. Fotoğrafları çekti. Belediye başkanı ile görüşmende, bütün gün şehirde dolaşmanda Feridun Çelik'in makam aracından inmedin. Öğleye kadar Mercedeslerle dolaştın. Atilla Korkmaz peşinde koştu. Şimdi yine bineceksin şu makam aracına, assolistler gibi kurulacaksın. O yine arkadan gelecek. Ayıp! Atilla Bey ile git."
ORADA OLABİLİRDİM
Okkan ile el sıkıştık. Son sözü, "Sizi telefonla arayacağım. Randevu saatini söyleyeceğim" oldu. Biz Atilla Korkmaz ile büroya döndük. 10 dakika sonra Gaffar Okkan aradı: "Saat 17:00'de vali bey sizi kabul edecek." Onbeş dakika sonra valiliğe doğru yola çıktık Atilla Korkmaz ile birlikte.
Okkan'ın, vali ile görüştüğünü sonradan öğrendim. Serhatlı'nın makamında görüşmemiz devam ederken, Gaffar Bey her an bize katılabilir diye bekledim. Ölüm haberini bekliyormuşum.
Suikast sırasında benim de o araçta olma olasılığım, ilk anda dehşet içeren bir sevince dönüşse de beni, onun mesajlarını almak üzere tam zamanında onunla buluşturan kaderin, o mesajları insanlara ulaştırmadan ölmeme izin vermeyeceği çok açıktı.
SON ÇAY
Sohbetimiz sırasında çay içiyordu Gaffar Okkan. Fotoğrafta görülen yarılanmış bardaktan birkaç yudum daha aldı. Başka içmedi. Zaten ondan sonra da kalktık. Okkan'ın son çayıydı bu. Ve son sandviçi ve son röportajı...
HALKA DOĞRUYU SÖYLEDİK
Vıdı vıdıya izin vermedim
* Sizin halk nezdinde "Süper" olarak değerlendirilmenizin hikmeti ne? Herkesi dinlerim. Herkesle konuşurum. Bakkala giderim. Meyhane kerhane ile işim yok. Giderim Atilla'nın yanına. O müsait değilse bakkal Ahmet'in yanına giderim. Şuradaki bakkalın gösterdiği samimiyet, dünyanın en güzel samimiyetidir. Çocuklar ben geldiğim zaman böyle yapıyorlardı ('zafer' işareti yapıyor), şimdi böyle yapıyorlar (polis selamı yapıyor). Mütevazı olmak istemiyorum. Çok müdürle çalıştı Diyarbakır; eğer bana saygı duyuyorsa ben ona sevgi saygı duyuyorsam yapılacak bir şey yok. İnsanların da Diyarbakır'da aradığı şey buydu.
Yani ben halkın yanındayım tabii. Evet biz halk için varız. Bana görev verilirken deniyor ki git Diyarbakır'daki insanın canını, malını, ırzını koru. Görevimiz bu. Sokakta faili meçhul cinayetler devam ederken bunları yakalayamazsak inandırıcı olamazsınız. Ben bunu yakaladım.
*Siz mi yakaladınız yoksa yakalanmasına izin verilir bir döneme mi girildi? 10 yıl evvel gelseydiniz zor yakalardınız...
On yıl evvel gelseydim hiçbir olay olmazdı. Çok iddialı konuşuyorum ama olmazdı. Bunu sokaktaki çocuk söylüyor bana. (Yöre şivesini taklit ederek:) "Keşke 10 yıl önce gelseydiniz babo da bir şey olmasaydı" diyorlar.
* Bu kadar güç... Tek başına?
Tek başına mı? Arkamda dağlar gibi güç var, kanun var, yetki var.
* Eskiden yakalanamaması, sizin zamanızda yakalanmasının tek nedeni sizin becerikli olmanız mı?
Kimseyi suçlamak istemiyorum. Benim beş bin polisim var. Kendime asla maletmem. Fiorantina düşmüştü. Fatih Terim gitti birinci oldu. Örneğim bu benim. Buradaki vatan aslanlarına ('polislere' demek istiyor) dersiniz ki bak oğlum, bak bu bizim vatandaşımız. Gel, Atilla Bey (Vatandaşı temsil ediyor burada) ne istiyorsun? Efendim ben bir haber duydum. Doğru mu yanlış mı? Doğru. Ya şu haber? Yanlış. Yani öyle vıdı vıdı yok. Neyse o! Anladın mı ne demek istediğimi?
* Anladım.
İŞTE EKONOMİK GELİŞME
90 karpuza ev satılırdı
OdasIndakİ monitörleri konuşuyoruz. Ortasında bir büyük ekrandan TV izliyor, 7-8 ekrandan şehri ve emniyet müdürlüğünün içini gözetliyor.
* Şu kameralarla oturduğunuz yerden şehri görmeniz olayı da çok ilginç.
İlk biz uyguladık. Şehri 24 saat izliyoruz. Üstteki ekran da iç düzen. Altı nokta var. Bir de canlı yayın var. Ben istediğim zaman ekibi gönderiyorum, kamera bana sesli ve canlı olarak veriyor. Diyorum ki mesela, Sabah gazetesinin önüne git ver bakalım ne yapıyorlar.
* Diyarbakır'da yeni trendler ne?
Şehir Diyarbakırspor'u konuşuyor. Şampiyonluk bekliyor. Biz Batman maçına giderken köylü çocukları gördük durduk. Onlar bile Diyarbakırspor'u izliyor.
* Bu kentte spordan başka ne var?
Yatırım var, inşaat var. Ekonomi canlanıyor. Ben geldiğimde doksan karpuza ev vardı burada. Doksan tane karpuz. Güldüm. Dedi ki: (Şiveyi taklit ederek) "Ne güliysen babo? Bizim karpuzlar büyüktür." Yani doksan milyon lira ediyor. Şimdi aynı ev 17 milyar. Benim korumam iki yüz milyona taksitle almıştı evi... Ne zaman mı, sadece üç sene önce. Giderken kaça sattı? On yedi milyara sattı!
* Sosyal hayata ilişkin gözlemleriniz?
Polat Rönesans Oteli'nin temeli atılmış durumda. Melik Ahmet semtinde ('umulmadık bir yerde' demek istiyor) vatandaşın birisi beş yıldızlı bir otel yapmış 20 Şubat'ta açılışı var.
DİYARBAKIRLILARLA BİREBİR İLETİŞİM KURARDI
Kürtçe öğrenmişti
Kariyer merdivenindeki basamakları birer ikişer çıkan Gaffar Okkan, en sonunda Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'ne atandı. Terörün belini kırmalıydı ama bunu yaparken, halkın sevgisini de kazanmalıydı. Okkan, bu işin anahtarını buldu kısa zamanda; futbol...
"Birinci takımım" dediği Diyarbakırspor'un maçlarına gitmeye başlayan Okkan genç nüfusun sevgilisi oldu. Derken kulübün yönetimine girecek, futbolcularla tek tek ilgilenecek ve tribünlerin "Oley Gaffar Baba" tezahüratlarıyla karşılanacaktı.
ÇOCUKLARA ÖZEL İLGİ
Gençliğinde, babasının fırınından gizlice ekmek alıp fakirlere dağıtarak kazandığı "yardım" alışkanlığını Diyarbakır'da da sürdüren Okkan, sokaktan topladığı 100 çocuğa her gün öğle yemeği vermeye de başladı.
Bir yandan da, beyaz ve maviye boyattığı 2 otomobille sokakları denetletiyordu. Diyarbakır'da ilk kez halkın arasında görev yapan bayan memurların bulunduğu bu araçlardan biri, her gün ortalama 25 kayıp çocuğu buluyor, evi varsa evine, yoksa emniyete götürüyordu. Bu çocuklar, Okkan'ın direktifleri doğrultusunda yerel radyolardan ve polis hoparlörinden anons yapılarak aileleriyle buluşturulmaya çalışılıyordu. Kayıp çocukların bakım ve beslenmelerine harcanan paraların çoğunu ise Okkan kendi maaşından karşılıyordu...
Kenti dolaşan diğer araç ise yürümekte güçlük çeken ya da ağır yük taşıyan yaşlıları alıp, evlerine bırakmakla görevliydi. Çocuklarından ayrı yaşayan yaşlıların sorunları araştırılıyor, küs ya da kayıp olanlar aileleriyle buluşturulup barıştırılıyordu.
Kürtçe öğrenip, kahvelerde koyu sohbetlere dalması, köy düğünlerine bile gitmesi Gaffar Okkan'ın Diyarbakır'da bir efsaneye dönüşmesine, tam anlamıyla "Gafar Baba" olmasına yol açacaktı. İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 17 takdirnameyle ödüllendirildi.
Hizbullahçıların yuvalandığı, Diyanet'in kontrolü dışındaki camileri mercek altına almıştı. O dönemde yaşadığı zorlukları, "Yıllardır camilere karşı uğraşıyorum. Bazen, polis memurlarını bile camilere karşı çalışmaya ikna etmek zor oluyor" diye özetleyen Okkan en sonunda başarıya ulaştı.
Evet tehlike altında olduğunu biliyordu ama ölümün bu kadar çabuk geleceğini tahmin etmiyordu.