kapat

26.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
YAVUZ DONAT(ydonat@sabah.com.tr )


Esrarengiz mektup

"Okkan'ın eşi tabutun başına geldi. O güzel kadın bir gecede erimiş, çökmüş, bitmiş, tükenmiş, küçülmüş. Bir yandan Gaffar'ın tabutunu okşuyor... Bir yandan da kendi kendine konuşuyordu..."

Perşembe... Saat 07.55... THY'nin "Marmaris" adlı uçağı ile Esenboğa'dan havalandık.

Uçakta Yaşar Okuyan dedi ki:

- Film aynı film... Türkiye biryere geliyor... Bundan rahatsız olunuyor... Ve eski senaryo sahneye konuyor... Türkiye karıştırılıyor.

Uçak, her partiden milletvekilleri ile doluydu.

Ve "uçuş boyunca" kimsenin ağzını bıçak açmıyordu.

Bir ara "kaptan pilotun" anonsu duyuldu:

- Sayın yolcularımız... Hepinizin ve büyük Türk milletinin başı sağolsun.

"MÜDÜR YOK"
Diyarbakır'a her gidişimizde bizi, uçağın merdiveninde Gaffar karşılardı.

Her defasında "yapma bunu... Gelme buraya" derdik ama... Dinletemezdik.

Dün uçağımız Diyarbakır'a inince...

"Aynı yere" dikkatle baktık.

"Bir mucize gerçekleşir de Gaffar'ı orada görebilir miyiz" diye.

Yoktu.

OHAL Bölge Valisi Gökhan Aydıner, "aklımızdan geçenleri okurcasına" konuştu:

- Yavuz Bey, başın sağolsun... Gaffar müdür yok... Bütün gün beraberiz.

HASTANE
"Son sürat" Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne gittik. Hastaneye.

Yaralılara "geçmiş olsun" demeye.

İki kahraman polis Fatih Gökçek ile Veli Göztepe "aynı odada" yatıyorlardı.

Bizleri görünce...

"Türk terbiyesi... Polis disiplini işte bu demek."

Ayağa kalkmak istediler.

Daha bir gün önce üzerlerine kurşun yağmış.

Üzerlerinde bomba patlamış.

Onlar ise...

"Kalkmak... Göreve koşmak" aşkıyla yanıp tutuşuyorlar.

NURİ BOZKURT
Sonra "Ortopedi-1, Özel Oda"ya girdik.

Yataktaki kahraman ağır yaralıydı:

Nuri Bozkurt.

Yaşar Okuyan "geçmiş olsun" dedi.

Gökhan Aydıner "nasılsın" diye sordu.

Vücudu delik deşik olan yiğit polis ne yanıt verse beğenirsiniz:

- Efendim ben özel harekatçıyım... Dokuz defa pusuya düştüm, sağ çıktım... Arkadaşlarım nasıl efendim?

HİZBULLAH
Hastaneden çıktık.

Diyarbakır Valisi Cemil Serhadlı'nın "makamına" gittik. İçişleri Bakanı da oradaydı.

- Sayın Bakan... Durum nedir?.. İpucu, falan...

- Kullanılan silahlar... Bazı şeyler... Hizbullah'a oturuyor.

Odada "yarım saat" kaldık.

Tantan'ın ağzını bıçak açmıyordu.

Bir ara dedi ki:

- Gaffar... Kahraman... Yiğit... Mert... Karakterli... Çalışkan Gaffar... Ben Sapanca'lıyım, o Hendek'li... Çok eskiden tanırdım...

PANKART
Vali'nin odasındaki "kasvetli havaya" dayanamadık.

Kendimizi sokağa attık.

Sokak... Sanki miting alanı.

Herkesin elinde bir pankart.

* Gaffar müdür, kalbimizdesin... İmza... Sobacı Esnafı.

*Gaffar'a uzanan eller kırılsın.

*Sana 12 Milletvekili kurban olsun Gaffar'ım.

*Diyarbakır seni unutmayacak.

*Sen ölmedin... İmza... Ayakkabıcı Esnafı.

BAKAN DA AĞLAR
Sonra "tören yerine" geçtik.

"Şehitlerin tabutları" getirildi.

Biz, İçişleri Bakanı ile birlikte, Gaffar Okkan'ın tabutunun başındayız.

Bu sırada 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu... Ağlayarak... Tabutlara bakarak... Sesini yükseltti:

- Hangisi benim babam.

İşte bu sahne dayanılmazdı.

Bakanlar da ağlar.

Milletvekilleri de.

Sadettin Tantan, Yaşar Okuyan, Safter Gaydalı, Fikret Ünlü... Saffet Arıkan Bedük. Abdülkadir Ensarioğlu, Nurettin Dilek, Abdulsamet Turgut, Salih Sümer... Diğerleri... Kimi gördüysek herkes...

Ağlıyordu.

BEYAZ MENDİL
Fikret Ünlü dedi ki "Diyarbakır'a kurşun sıkıldı."

Saffet Arıkan Bedük:

- Vatanın bağrına hançer saplandı.

Abdülkadir Aksu:

- Barış bombalandı.

İşte bu sırada, bir şehit eşi, "ay yıldızlı bayrağa sarılı tabuta" kapandı:

- Aslanım, erkeğim, yiğidim, kocam... Evimi yıktın, belimi büktün, beni burada koyup nereye gidiyorsun.

Baktık, Tantan elini cebine attı.

"Beyaz mendilini" çıkardı.

"Gözlerine" götürdü.

ACILI EŞ
Ve Gaffar Okkan'ın eşi geldi.

"O güzel kadın" bir gecede erimiş, çökmüş, bitmiş, tükenmiş, küçülmüş.

Bir yandan Gaffar'ın tabutunu okşuyordu...

Bir yandan da...

"Kendi kendine" konuşuyordu:

- Vatan, bayrak, Atatürk, devlet diye, diye öldün Gaffar'ım... Sensiz nasıl yaşarım... Evim gitti, yuvam bitti.

Yaşar Okuyan'a dedik ki:

- Dayanamayacağız.

Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan kolumuza girdi:

- Yavuz Bey, sakin ol... Dayan.

YÜRÜYÜŞ
Şehitlerin "özgeçmişleri" okundu.

Hepsi de "gencecik fidanlar."

Hepsinin de sicili "ödüllerle dolu."

Sonra Vali Serhadlı konuştu:

- Alçakları bulacağız... Diyarbakır'ın namusunu temizleyeceğiz.

Ardından Ohal Valisi Gökhan Aydıner:

- Müdürüm... Memurum... Gaffar'ım... Kahramanlarım.

Derken "dualar edildi."

Ve binlerce... Onbinlerce Diyarbakırlı, şehitlerin ardından yürüyüşe geçti.

"OLAYI GÖRDÜM"
Yürüyüş "bir yerde" sona erdi.

Otomobillere bindik.

Ver elini havaalanı.

Ama ilerlemek ne mümkün.

"Onbinlerin yürüyüşü" sürüyordu.

İşte bu sırada...

"Bakanlar... Generaller" otomobillerdeyken...

12.35 sularında...

Diyarbakırlı bir kadın, kalabalığın arasından sıyrıldı.

"Vali'nin otomobiline" yaklaştı.

Ve camdan içeriye bir zarf atıp, uzaklaştı.

Otomobildekiler... Vali Cemil Serhadlı... Devlet Bakanları Safter Gaydalı ve Fikret Ünlü şaşırdılar. Hemen mektubu açtılar.

Şunlar yazılıydı:

- Suikastı gördüm.

ATA UÇAĞI
Havaalanına geldik.

Diyarbakır Havaalanı'nın "alameti farikası... Müdürü... Herşeyi" bir Hacı vardır.

Hacı "hüngür, hüngür."

Bu sırada "şehit cenazeleri" geldi.

"Askeri uçağa" özenle yerleştirdik.

"Şehit ailelerinin" koluna girdik.

"Aynı uçağa" bindirdik.

Ve biz de...

"ATA uçağına" geçtik.

Saat 13.00'te havalandık.

İŞTE MEKTUP
Uçağın "ön bölümünde" beş kişiydik.

Sadettin Tantan.

Yaşar Okuyan.

Fikret Ünlü.

Safter Gaydalı.

Bir de biz.

Önce Okuyan konuştu:

- Demek bir insan halkı sevince, halk için gece gündüz çalışınca, halk ona tapıyor... Ve halk ile devlet kucaklaşıyor.

Sadettin Tantan ise...

"Dilini yutmuş" gibiydi.

Bir ara sessizlik oldu. Sessizliği Fikret Ünlü ile Safter Gaydalı bozdular:

- Pencereden bir mektup atıldı... Kadın, elyazısı ile yazıyordu... Diyor ki... Gözlerimle gördüm... Penceredeydim... Silahlar patladı... Ortalık karıştı... Aşağı baktım... Gaffar müdürü vurdular... Sonra... Dört kişi gördüm... Ellerinde uzun namlulu silahlar... Sağa, sola baktılar... Silahları ceketlerinin altına sakladılar... Yine etrafa baktılar... Oradaki dükkanların ikisine girdiler... Biri berber... Diğeri çorbacı dükkanı... Herkesi dışarı çıkardılar... Ve bu defa tabancalarını çektiler... Kendilerine polis süsü verdiler... "Kaçanları kovalıyormuş gibi" yaptılar... Yere kurşun sıktılar... Ve hızla olay yerinden uzaklaştılar...

ON KİŞİ
Sadettin Tantan dedi ki:

- Mektup nerde?

Fikret Ünlü:

- Vali Bey'de.

Safter Gaydalı:

- Cemil Serhadlı, size göstermek için mektubu cebine koydu.

Tantan:

- İyi... Bu güzel... Vali Bey, diğer uçakta... Şehit aileleri ile birlikte... Biraz sonra, Ankara'ya inince mektubu incelemeye alırız... Ancak... Hepsi, o dört kişi değil... On kişi kadarlar.

VE SON
Diyarbakırlı "misafirperver."

O acılı halleriyle bizleri düşünmüşler.

Uçağa "lahmacun... İçli köfte... Patlıcan salatası... Burma kadayıf" getirmişler.

Ama herkesin gözü yaşlı.

Kimsede yemeğe bakacak takat yok.

Saat 14.00'te Esenboğa'ya indik.

İndiğimizde "sarhoş gibiydik... Ayakta duramıyorduk... Ve hepimiz kolkola girip, zorlukla yürüyebildik."

Allah bir daha böyle acılar göstermesin.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır