kapat

22.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )


"... Ve okudum bütün kitapları"

Bazen Londra'da yürürüm. Taymis akar Londra Kulesi'nin yanından. Öldürülmüş prenslerin odası... Duvarlarında Shakespeare'den mısralar. Westminister'de her attığım adım bir eski çağ ünlüsünün adına rastlar:

- Merhaba Marlow, merhaba.

Sislerin içinde heykeller, heykellerin içinde sisler... Yağmur yağar Trafalgar Meydanı'na. Parklarda ıslak çimler. Ve yapma bir göl uzanır yalnızlığın ötesine...

Yüksek arkalıklı cilalı tahta iskemleleriyle meyhaneler ciddidir. Yaşlı ama boyanmış İngiliz Misis'leri bir şeyler konuşurlar aralarında; gençliklerinden yana, gitgide bozulan dünyadan yana...

Sonra Stocholm'e çıkarım. Sağlam giyimler, sağlam papuçlar, sağlam çizgiler ülkesi. Upsala'da boynuzla içilen şnapz; ormanlarda kuşlar için yapılan özel tahta yuvalar...

Bir şato gözükür uzaktaki yamaçta... Kuzey denizlerinin soğukluğundadır hava ve ne kadar çabuk olur akşam burada; ne kadar hızlı yürür insanlar; ve gönül küçük sert bir kadeh konyak gibi yudumluk aşklar özler.

Bruge... Sizi iyi tanırım. Dereniz zorlama şirindir. Franklar atmışlığım da vardır aşk gölünüze... On ikinci yüzyılın karanlık yapıları... Tersinden konuşulan Almanca gibi bir dil ve Flaman bayrakları. Çok bunalmış olmalı buralarda Erasmus...

Sen, ey Amsterdam... Fransız şarkıcıların son balıkçı türküsü... Hatırlar mısın Lahey sabahlarında döndürdüğümüz plakları? Rambrant gelirdi de dinlemeye; Belediye Müzesi'ndeki Anatomi Dersi'nden konuşurduk. Ve Van Gogh enayi bulurdu bizi...

Kudüs... Mazaret'de Meryem'in gebe kaldığı mağara. Ve Davut'un mezarı. Ve Trablusgarp'ta evliya türbesi, Turgut'un...

Sizi de henüz unutmadım San Fransisco kıyıları. Halâ yürüdüğüm olur, iki bin metrelik asma köprüde.

Braşov'daki dağ tepeleri, Varna'da içtiğim şarap, Ramsar'daki havyarlar... Ve Afganistan stepleri. Ve Kartaca. Ve Lüksemburg'un çelik fabrikaları. Frankfurt, Berlin, Trev...

Roma sokaklarında halâ sigara içer gölgem ve Nice'den Montecarlo'ya doğru uzanırım bazen.

Bilirim aslında dünyanın kaç bucak olduğunu. Nasıl estiğini rüzgarın Santantonio'da.

Boston'da ağır ağır dönen Amerikan bar. Chicago'da müzik çalan İtalyanlar...

Ve Orly. Hani bir gün helikopterle gelmiştim, Paris'e Brüksel'den, kaybettikten sonra pardösümü Waterloo'da. Yok hayır daha önce kaybetmiştim pardösümü, yahut daha sonra... Belki de Napoleon savaşında kaybetmişimdir kimbilir. Herkes de savaşı, yahut Kıbrıs'ı kaybetmez ya... Kimi de pardösüyü kaybeder böyle. Pardösüyle birlikte daha başka şeyler de kayboldu galiba... Canım çekmiyor onları kurcalamayı. Ve nutuk da söyleyemiyorum:

-Gereken cevap verilecektir, diye...

Paris metrosunda akordeon çalan dilenci, bilmiyorum ne düşünüyor Vietnam'da ölenler için. Bizimkiler akordeon çalmadıkları ve dilencilikleri de belli olmadığı için, hiçbir şey düşünmüyorlar.

Bir şey düşünmediklerini Silvan'dan Adana ovasına inerken daha iyi anladım. Çifti yedi buçuk liraya çalışıyordu ırgatlar pamuk tarlalarında... Pamuk tarlalarında çifti yedi buçuk liraya çalışan ırgatların ülkeleri; hiçbir şey düşünemezler, Vietnam savaşında ölenler için. Hiçbir şey düşünemezler ülser için, radarlar için. İnsanlık için, haysiyet için, özgürlük için, mutluluk için.

Pamuğu satarız, parayı alırız.

Parayı alırız, pamuğu satarız.

Köyleri satarız, ırgatları alırız.

Irgatları satarız, köyleri alırız.

Vatanı...

Vatanı, bu alım satım içinde vakit bulursak severiz. Hele mevsim seçimse... Hele Washington'dan göğüs kabartıcı mektuplar da gelmişse. Hele apartmanın ikincisi de çıkarken; kardeşimiz beyefendi, milletvekili seçilmişse. Ve hele tombul sevgilimiz dudaklarımızdan öpmüşse...

Eminim ki, bilir bütün bunları Paris metrosundaki dilenci. Rambrand da bilir. Erasmus da, Marlow da...

Londra da bilir. Stockholm da, Amsterdam da...

Sadece Adana'daki ırgat bilmez, Libya'daki fellâh, Afganistan'daki Özbek...

Bir de İstanbul'daki martı kuşları...

Bir de Ankara'daki kargalar...

Bir de eskiden yediğimiz hurmalar...

Kolay değil Türkiye'de yazar olmak. Kalem ve kağıt yetmez yazar olmaya. Akıl yetmez, fikir yetmez, yürek yetmez. Ve hepsi kazara yetse de, dünyanın ne olduğunu anlatmaya ömür yetmez.

Not: 32 yıl önce yazılmış bir yazı... "Kopuk kopuk"tan...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır