kapat

Pazar Eki
17.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Düşman işgalinden kurtuluşun şerefine
Yaşı geçkin bir kadının önünde bilet sattığı kumpanya çadırlarında, tombul palyaço borucusu takdimde kusur etmiyordu. Canbazın, ateşbazın ve hokkabazın ardından yürekleri hoplatan kantocu kadın, çığırtkan sesiyle bu daveti sürdürüyordu

Yerli malı yurdun malı, her Türk onu kullanmalı sloganı ile ithalat frenlenmiş, ihracata ise "tam gaz" verilmişti. Ağıza tat veren lokum ve şekerler kadar göze hitap eden "bedeni lokumlar" da "Yeni Dünya"ya açılmıştı. Dünya gözünü dört açmış bizi seyrediyordu. Bizimkiler ise hayatın tam anlamı ile yaşandığı bu geçiş yıllarında bütün zorluklara rağmen yaşamayı da sahneye koyacaklardı.

Mahşeri bir kalabalık asrın son harikasını görmeye gidiyordu. Sahne Tophane'nin Ortapazarı'na kurulmuştu. Büyükçe bir çadır orta yeri kaplıyor ve alanı ipler çevreliyordu. "Giriş" yazan bölümün önündeki küçük masada, yaşı geçkin kadın bilet kesmeye hazırlanıyordu. Kumpanya rengarenk afişlerle süslenmişti. Büyük musikişinas Sadi Bey ve Heyeti...

Dansözler kraliçesi Asuman...

Komik-i Şehir İsmail...

Kantocu Asude...

Tombul palyaço borucu ise takdiminde kusur etmiyordu: "Geldi Geldi İstanbul Direklerarası'nın medarı iftiharı Sadi Bey Kumpanyası ve Opereti en şöhretli ve arz-ı ulusal yıldızları ile huzurlarınızda..."

Sonra tekrar araya caz band giriyor ve nefesli sazlarla ortalık çınlıyordu. Birden ortaya ateşbaz çıkıyor ve ağzından çıkan alevi kalabalığa doğru yönlendiriyordu.

"İşte canbazından ateşbazına, hokkabazından kantocusuna, sazendesinden hanendesine kadar büyük masraflarla kumpanyamıza katılan yıldızlar topluluğu, sizlerin huzurunda bulunuyor. Hanımlar, beyler ve küçük beyler. Ayrıca Atlantik denizinden getirdiğimiz, kara sevdadan muzdarip olarak karaya vuran Deniz kızı ile meşhur Şahmeran da operetimizin bir şükran nişanesi olarak takdirlerinize arz ediliyor.

Yerlerimiz mahdut olup program başladığında suret-i katiyetle bilet kesilmeyecektir. Bu müthiş temaşa vatanın düşman işgalinden kurtuluşu şerefine son bir kere daha umumi arzu üzerine takdim edilmektedir. Ücret her keseye müsavi olup, istihap haddi dolmak üzeredir. Koşunuz, yetişiniz ve tiyatromuzun bu muazzam programını kaçırmayınız. Altı yaşından küçükler biletten muaf tutulmuş olup, ayrıcana Kızılay payı ve başka rusumat kumpanyamız tarafından karşılanmaktadır."

VERESİYE VEREMEM
Bir palyaço taklalar atıyor, kovadaki konfetileri çocuklara boca ediyordu.

Tüller içinde rakseden dansözle açılış yapılmış ve seyircilerin "nurol" seslerini ne zurna ne de zil bastırabilmişti. Raksetmek yaşını çoktan geçen geniş kalçalı dansöz eskisi, bütün hünerini ortaya koymuş ve tam onların önüne gelince bel büküp gerdan kırmıştı. "İstanbul Geceleri Kolonyası" kokuyordu. Eğilip de siklamen renkli "Van Der Zee" ruju dudakları ile buse kondur-duğunda, felekten bir Ramazan gecesi çalan celepler, tütüncüler ve kesesinde altın taşıyan nice isimsiz tacir ve müstecir sınıfı iki kocaman göğüsle karşılaşıp, renkten renge gireceklerdi. Onlar ki o dönemlerin çok önemli bir posterini işyerlerinin en görünen yerine asarlar, veresiye değil peşin çalışmadan yana olduklarını gösterirlerdi.

Bu posterlerde senet sepetle çalışanın bomboş kasasına fareler hücum eder, peşin satan ise şişkin göbeği ile dolu kasasını gösterirdi.

"Veresiye veremem, arkan sıra gelemem / Gelirsem de bulamam, bulursam da alamam."

İstanbul yolcularında parayı cebe indiren Anadolu tacirleri soluğu eğlence yerlerinde alır, Beyoğlu merkez olmak üzere Sirkeci pavyonlarında cirit atarlardı. Dansözlerden alınan ilk öpücük bir çeşit "iş avansı"dır ve sonraki ödemeler muhabbetin kıvraklığı ve süresi ile ölçülecektir. Kimileri için İstanbul geceleri sadece ceplerin değil, hayatın da cellatı olmuştu. Kırmızı ışıkların kapladığı konsomatris masalarındaki şampanyalara kara sevdalar ile ödenmesi imkansız hesapların getirdiği yük nice hayat almıştı. Sirkeci otelinin tavanlarından 40 mumluk ampuller kadar asılmış bedenler de sarkıyordu.

Huysuz'un 'yoldan çıkaran' kantosu
Nurhan Damcıoğlu kantoyu özümsemiş, sahnesine de oyun gücü getirmişti. Dil hatalarına düşmeyişi, beden ritmini kantoya uyduruşu ile takdir ediliyordu. Seyfi Dursunoğlu ise 'yoldan çıkmış kanto'daki başarısını 'Katina' ve 'Daktilo' örnekleriyle gösteriyordu

1960'ların Ramazan gösterileri ile gündeme gelen kanto hayatı, tiyatrolarda yer bulmaya yine devam ediyor, çoğunlukla birlik ve kurumların özel ilgisi ile yaşatılıyordu.

O yıllarda Altınyurt Kulübü'nün düzenlediği Ramazan eğlenceleri ilanında, amaç şöyle ifade edilmişti:

"Sayın misafirlerimiz. Bu yıl sizlere Ramazan eğlenceleri programının dördüncüsünü sunuyoruz. Amacımız sizlere eski Ramazan gecelerini yaşatmak, dolayısıyla birkaç saat hoş vakit geçirmenizi sağlamaktır. Programımız iki bölüme ayrılmıştır. Birinci bölümde kantolar, ikinci bölümde Musahipzade'nin oyunu sunulmaktadır."

Ekibin tamamen amatörlerden kurulu olduğu belirtilen ilanda yardımları için teşekkür edilen isimlerin başında Enise Can, Fulya Akaydın gibi sanatçılar bulunuyordu (1967).

Eskinin yaşatılması konusunda bu gibi sanatçıların verdiği destekle "müzikli sahneler" amatör anlayışla "perdee" diyordu.

Nurhan Damcıoğlu Türk tiyatrosunun rahle-i tedrisinden geçmiş bir oyuncusu olarak yıllarını kantoya veriyor, eskinin onca kantocusundan daha başarılı oluyordu. Kantonun taş plaklardan sonra 45'lik ve uzun çalara dönmesi belki de bir hasretin ifadesiydi. Dinleyicinin eski hastalığı nüksetmişti.

Altan Karındaş, Seden Kızıltunç, Oya Alasya, Ayben Erman, Meral Küçükerol, Can Birim ve Seyfi Dursunoğlu bu yönde çabalar vermişti. Nurhan Damcıoğlu'nun plaklarında eski kantoların sesi, sahnesinde ise kantocuların bir hayli latif ve cezbedici bedeni vardı. Kantoyu özümsemiş ve sahnesine oyun gücü getirmişti. Beden ritmi ile kanto ritmi uygunluk arz ediyor, üstelik o çok tenkit edilen dil hatalarına düşmüyordu.

Damcıoğlu uzunçalarında Ben Kalender Meşrebim, Dingala, Fındıkkurdu, Yangın Var ve çingeneler gibi kanto örnekleri vardı.

Seyfi Dursunoğlu (Huysuz Virjin) sahneye sadece "Virjin" adını değil, TV programlarına kantoyu da taşıyacaktı. Sahneyi onca yıl özümseyen Dursunoğlu'nun özellikle "yoldan çıkmış kanto"da son derece başarılı olduğunu ve dönemin Galatalı oyuncusunu çok iyi uyarlamasına "Katina" veya "Daktilo" kantolarını misal olarak verebiliriz.

AMATÖR VİRJİN
Eski Sosyal Sigorta Kurumu Memuru Seyfi Dursunoğlu 1977'de kendisi ile yapılan bir röportajda "kantoyu şimdi de bir erkek yeniden sahneye getiriyor" şeklinde tanıtmıştı:

"Beylerbeyi Kültür Cemiyeti'nde amatör olarak sahneye çıktığım zaman bakan da gelip görmüş, bir şey söylemedi. Kantolar, düettolar yapardık. Arkadaşlarımın her birine kişisel özelliklerine göre isimler vermiştik. Birimizin adı Peruz'du. Benimki Virjin. Dostlar beni biraz titiz ve huysuz bulurlar. O münasebetle çekinmeden 'Huysuz Virjin' diye anons etmişlerdi."

Seyfi Dursunoğlu, kantoya çıkmadan önce yaşlı kişilerle konuşup, kıdemli sahne sanatçılarıyla görüşüp eski kantoyu sormuştu:

"Bu arada Niko ve Amelya gibi bu sanatla doğrudan temasa geçmiş kimseleri tanıdım. Kantocunun okuyuş tavrı ve üslubu hakkında bilgi edindim. Şimdi oldukça zengin bir repertuvarım var. Kadın görünümünde bir erkek olarak sahneye çıkışım ayrıca ilgi görüyor."

Ergun Hiçyılmaz


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır