Yamuk yumuk mankenleri, sağnak yağmur indirdiği defileleri, birbirinden acayip giysileriyle en hafifinden 'aykırı' tabir edilen İngiliz tasarımcı Alexander McQueen, geçen hafta hayatının imzasını attı. Fransızların ünlü modaevi Givenchy'nin stilisti, kendi markasının yüzde 51'ini Gucci grubuna, yani bir numaralı rakibe sattı. Ama ne satış... 30 yaşındaki McQueen köşeyi döndü çünkü bundan böyle kendi ismi dünya çapında tanınan bir marka olacak. Üstelik Gucci onun markasına hiç karışmayacak... Tabii bu anlaşma, Gucci için de büyük bir zafer: Louis Vuitton, Yves Saint Laurent gibi dev markaları bünyesinde barındıran LVMH grubunun sahibi Bernard Arnault, geçen yıl Gucci'yi de almaya çalışmış ancak başkan Domenico de Sole'un çalımıyla bu emeline ulaşamamıştı. Hâlâ hukuki savaşı sürdüren bu iki şık beyefendi, şimdi McQueen gibi podyumda pantolonunu indiren bir kaçığı paylaşamıyor. McQueen ise Givenchy'den aylar önce ayrılmak istediğini iddia ediyor... Altı çocuklu bir ailede büyüyen Alexander, babası gibi taksi şoförü olmamaya erken yaşta karar verdi. Çocukken kızkardeşinin disko kıyafetlerini kesip biçti, atölyelerde biçki dikiş öğrendi. Milano'ya gitti, dönünce St Martin's School of Art'ta master yaptı. 'Bitirme tezi' insan saçıyla doldurduğu transparan bir gelinlikti. Tom Ford, Gucci'yi diriltmek üzere baştasarımcılığa getirildiğinde McQueen de Givenchy'nin yorgun imajını silkelemek üzere çağrıldı. Ancak Paris modasına has özellikler McQueen'in ajandasında yoktu: Küfürbaz, asi, zengin ve statü sahiplerine karşı saygısızdı... Yves Saint Laurent "haute couture'ün katilleri bunlar" derken Vivienne Westwood daha da ileri giderek onun için "yeteneksiz" demişti. Bu sert eleştirilere rağmen McQueen'in aşırı dozdaki şovları sayesinde Londra modası son yıllarda bunca popüler oldu.