kapat

19.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Ramazan Özel
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ABDURRAHMAN YILDIRIM(yildirim@sabah.com.tr )


Yeni eylem planı gerekli

Yapı Kredi Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hasan Ersel, yaşanan likidite krizini yönetim hatasına bağlıyor ve bu yönüyle krizi 1994'tekine benzetiyor. Krizin etkilerinin sanıldığından ciddi olacağını belirten Hasan Ersel, bir durum değerlendirmesi yaparak yeni eylem planının hazırlanması gerektiğini savundu

ğretim üyesi Hasan Ersel, araştırmacı yönüyle SPK ve Merkez Bankası'nda görev yaptı. 1994'te Yapı Kredi Bankası'na aynı kimliği ile Genel Müdür Yardımcısı olarak geçen Hasan Ersel, "Kriz, likidite talebinde ani değişikliğe Merkez Bankası'nın tepki gösterememesiyle ortaya çıktı... Böyle bir krize düşülmeden gidilebilirdi" dedi. Krizle birlikte yeniden bir belirsizlik ortamına girildiğini ve risklerin arttığını kaydeden Ersel, maliyetten gelen unsurların fiyatları yukarı doğru iteceğini, ancak talebin frenlenmesinin fiyatlar üzerinde azaltıcı etki yapacağını düşünüyor. "Bunların hangisinin baskın çıkacağını söylemek zor. Ama 2001 yılı enflasyon hedefinin tutturulması olasılığı çok düşük" diyen Hasan Ersel, sorularımızı yanıtladı.

* Bu kriz sizce ne kriziydi?

Likidite krizi idi. Bankacılık sisteminde likitideyi azaltıcı gelişmeler oluyordu, ama kanımca bunlar böyle bir krizi bu tarihte yaratacak nitelikte değildi. Bankaların menkul kıymet portföylerini göreceli olarak azaltıp, tüketici kredisine yönelmeleri, varlıklarının daha az likit olmasına yol açtı. Bilindiği gibi menkul kıymetlerin ikincil piyasası var, kolaylıkla likit hale dönüştürmek olanaklı. Buna karşılık tüketici kredilerinde vade sonuna kadar beklenmesi gerekiyor.

Ama bu beklenmeyen bir gelişme değildi. Bankaların böyle bir yolu izlemelerinde şaşılacak bir şey yok. Uygulamaya konulan istikrar programı kamu borçlanmasını azaltmayı ve bankaları kredi piyasasına yöneltmeyi amaçlamaktaydı. Bankalar da tabi bunu gördüler.

Bu eğilim, kendisini yılbaşından itibaren gösterdi. Kamu borçlanmasında faizler hızla düştü. Bu, kredi piyasasına yönelmeyi sağladı. Tüketici kredilerinde yoğun bir rekabet yaşandı ve faizler önemli oranda düştü. Bu tür etkiler bankaların aktifinin getirisinin azalmasına neden oldu. Bankaların buna karşılık pasifin maliyetini düşürmesi gerekiyordu. Burada ise bankaların etkileyebilecekleri maliyet unsuru mevduat faizleri idi. Mevduat faizlerini düşürmek her banka için akılcı bir yoldu. Ama sistemin tümüne bakılınca bu davranış TL mevduatta beklenen artışın olmamasına yol açtı. İnsanlar ya repoya yöneldiler ya da mali varlıklarını nakde dönüştürüp dayanıklı tüketim malı gibi gereksinimlerini tatmine yöneldiler.

Denge faıizi oluşmadı
Likiditeyi sıkan ikinci boyut, uygulanan mekanizmanın mantığı içinde vardı. Bilindiği gibi Merkez Bankası ancak döviz girişi karşılığında likidite verecekti. Bunun dışında Merkez Bankası'nın iç varlıklarını genişletme karşılığında likidite vermesi söz konusu olmayacaktı.

Bu düzenlemenin arkasında iki varsayım yatıyordu. Bunlardan ilki sermaye hareketlerinin faiz hareketlerine çok duyarlı olduğu idi. Faizler artınca ülkeye sermaye girişi olacak, bu faizleri aşağıya çekecek, faizler çok düşünce de sermaye çıkışı olacak, sonuçta bu süreç "denge faizinin" oluşmasını sağlayacaktı. Bunu destekleyici ikinci varsayım ise kısa vadeli sermaye hareketlerinin canlılığını sürdüreceği idi.

FAİZLER ÇEKİCİ OLAMADI
Yılın ilk yarısında hakikaten sermaye girişi oldu. Ama bunun önemli bir kısmı Hazine'nin uzun vadeli borçlanması biçimindeydi. Yani giren sermaye, faizlerin aşağıya düşmesine yardım etti ama, faizler fazla düştüğünde onları tekrar yükseltmeyi sağlamadı. Çünkü giren sermaye kısa vadeli faiz oynamalarına karşı duyarlı değildi, geri çıkmadı. Bu durumda kısa vadeli sermaye girişi için çekici olmayan faiz düzeyi kalıcılık kazandı. Bu kısa vadeli sermaye girişini olumsuz yönde etkiledi.

Yılın ikinci yarısında pek fazla sermaye girişi olmadı. Bu sırada da ekonomi hızlı bir şekilde büyümeye başlamıştı. O büyüme de ticari kredileri canlandırdı. Bir yandan içeriye sermaye girmediği için Merkez Bankası likidite veremiyordu, öbür tarafta ekonomi hızlanmaya başladığı için likidite talebi artmıştı. Bu iki etki biraraya geldiğinde sistem likidite açısından sıkışmaya başladı. Ancak bu kriz doğuracak bir gelişme değildi. Bence kriz, likidite talebinde ani değişikliğe Merkez Bankası'nın tepki gösterememesiyle ortaya çıktı.

n Yani bu krizin temel ekonomik dengesizliklerle bir ilişkisi yok mu?

Bence bu anlamda yok. Ama buradan ekonomide ya da mali sektörde herşeyin çok iyi gittiğini söylemek istemiyorum. Sadece zamanın bu noktasında böyle bir krize düşülmeden gidilebilirdi demek istiyorum. Doğrusu, başta hemen herkes için bir sürpriz oldu. Kendi hesabıma ben hiç beklemiyordum. Özellikle 1998 Rusya krizinde Merkez Bankası'nın başarılı performansı belleğimdeyken...

Hasan Ersel'den seçmeler
Doğrusu krizi ben de hiç beklemiyordum

Kriz, likidite talebine Merkez Bankası'nın tepki gösterememesiyle ortaya çıktı.

Böyle bir krize düşülmeden gidilebilirdi. Kendi hesabıma ben hiç beklemiyordum.

Krizi hafife almamamız gerekir. Ciddi büyüklükte olumsuz etkileri olacak.

Krediler azalacak, faizler yükselecek. 2001'de 4.5'lik büyümenin epeyce altında kalınacak.

Türkiye'den ayrılan sermaye kriz sözü unutuluncaya kadar geri gelmez.

Tedbir alırsak programı bozmaz
Kriz 2001'i etkileyecek ve büyüme hızı yüzde 4.5'in epey altında çıkacak

* Bu krizin 94 ile bir benzerliği var mı?

Yönetim hatalarının ağırlığı açısından var. Ama aynı tür bir kriz değil...

* IMF ile kapsamlı bir program yürütülürken kriz çıkması ne anlama geliyor?

Yukarıda söylediğim eğilimler uygulanan programın mantığından çıkarılabilecek gelişmelerdi. Dolayısıyla bunlarda bir sürpriz yok. Öyle olunca da bu durumlarda neler yapılabileceğinin önceden düşünülmesi gerekiyor. Program bir çerçeve çiziyor. Burada karşılaşılabilecek her olayı ve bunlar olduğunda alınacak her türlü kararı önceden belirlemek olanaksız. Anlamı da yok. Bu, uygulamacının, ortamı ve ortamdaki değişmeleri iyi izleyerek alacağı kararlarla yürüyecek...

* Kriz programı bozacak düzeyde mi?

Bu krizi hafife almamamız gerekir. Ciddi büyüklükte olumsuz etkileri olacağı ve bunların kısa dönemde ortadan silinmeyeceği kanısındayım. Bankaların 2001'deki davranış biçimi değişebilir.

* Nasıl değişecek?

Merkez Bankası ile bankalar arasındaki ilişkiler açısından bir sorun doğdu bence. Kriz öncesi dönemde Merkez Bankası'na güven sanırım çok yüksekti. Bu kurumdan gelen sinyalleri bankalar anlıyor ve bunlara göre kredi açmak, mevduat toplamak ya da faizi değiştirmek gibi konularda kendi tavırlarını ayarlıyorlardı. Bu kararlar açısından 2001 daha riskli bir yıl. Bunun kredileri azaltıcı, faizleri yükseltici etki yapacağını ve sonuçta büyümeyi azaltacağını sanıyorum. Ben gelecek yıl için hedeflenen yüzde 4.5 büyümenin epeyce altında kalınacağını tahmin ediyorum. Bu da istihdam sorunlarının ağırlaşmasına yol açacak.

Büyüme hızının düşmesinin, ödemeler dengesinde cari açığın düşmesine yol açması bekleniyor. Bu iyi. Türkiye'nin gelecek sene 2000'deki kadar rahat kaynak bulabileceğini sanmıyorum. Türkiye'den ayrılan sermaye de çabucak dönmeyebilir. Hiç olmazsa kriz sözü unutuluncaya kadar geri gelmez.

Enflasyona gelince: Burada fiyatlama davranışlarının değişeceğini beklemek gerekir. Yeniden bir belirsizlik ortamına girdik. Bu, algılanan riskleri artırdı. Maliyetten gelen unsurlar fiyatları yukarıya doğru itecek gibi. Ama öte yandan da ekonominin yavaşlaması iç talebin artışını frenleyeceği için bu da fiyatlar üzerinde azaltıcı etki yapabilir. Bunların hangisinin baskın çıkacağını söylemek zor. Ama ilan edilen 2001 yılı enflasyon hedefinin tutturulması olasılığı çok düşük.

Serinkanlı davranalım
n Kriz bize aynı zamanda bankacılık sektörünün ekonomiyi nasıl kilitlendiğini gösterdi. Bu sektördeki durum nedir? Sağlığına nasıl kavuşur?

Doğru. Ama herkesin bildiğini öğrenmek için bu krize gerek var mıydı? Bilemiyorum. Şimdi sektör önce yeni ortamını anlamaya çalışacak. Merkez Bankası'nın konumunun ne olacağını kestirmeye çalışıp, onun vereceği sinyallerin anlamını ve yapılabilirliğini tartacak. Ondan sonra da bu olayın bünyede yarattığı olumsuz sonuçları gidermeye çalışacak.

* Bankacılık sisteminin sağlığı sokaktaki vatandaşa nasıl yansır?

İnsan parasını emanet ettiği bir bankanın ertesi gün ortada olmadığını görmekten, ondan sonra da parasını kurtarabilip kurtaramayacağı savaşını vermekten hoşlanmaz. Bu onun hem sisteme hem de kendisine güvenini kırar. Bunun yaygınlaşması ise olayı daha da vahimleştirir. Sisteme itimatsızlığın maliyetinin çok büyük olabileceğini çeşitli ülke deneyimlerinden biliyoruz.

* Yeni bir durum tespiti yapıp yeni bir eylem tarzı ortaya koymak gerekiyor mu?

Evet... Ama serinkanlılıkla...

Önlemleri planlayalım
* Yabancıların Türk bankalarına açtıkları kredilere garanti getirildiği açıklaması sizce ne anlama geliyor?

Henüz bu konu aydınlığa kavuşmuş değil. Olsa olsa 1994 krizindeki üç bankadaki olayların yaşanmaması için böyle yol aranıyor. Bu konuda bir an önce doyurucu açıklama yapılmalı.

* Önümüzdeki günlerede ne yapalım, ne yapmayalım?

Dedikodu ile vakit geçirmeyelim diyeceğim ama gerçekçi değil. Galiba insan dedikodu yapmadan duramıyor. Hele canı çok sıkılıyorsa... Ama biraz daha sakin düşünmeye ağırlık verebiliriz. Önce nelerin aksadığının, iletişim kanallarında bir sorun olup olmadığının saptanması gerekiyor. Ulaşılan sonuçlar ışığında kurumsal bazda neler yapılabileceğinin belirlenmesinde ve tabi bunların da biran önce yapılmasında yarar var. İkinci olarak iktisat politikalarının sağlıklı yürütülebilmesi için gerekli olan saygınlığın yeniden sağlanması zorunlu. Üçüncü olarak ise ortamın değiştiğini kabul edip, yeni ortamda arzulanan sonuca varmak için ne önlemler alınması gerektiği üzerinde durmak gerekiyor.

Fax: (0212) 315 85 94

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır