kapat

19.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Ramazan Özel
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Asıl kriz bundan sonra bilek güreşi çok kızıştı

Hükümet belli ki "bilek güreşini" birinin eli yanıncaya kadar sürdürmekte kararlı. Ecevit'in "kendi içlerine de sinmeyen" af tasarısını "virgülüne bile dokunmadan" tekrar Çankaya'nın onayına göndermek istemesi en tepede çıkacak bir krize aldırmadığı anlamına geliyor.

Sezer bir tuzağa düşürülecekti belli ki, af yasasını imzalayacak ve Anayasa Mahkemesi'ne gidecekti. Ancak bu sırada onay Resmi Gazete'de yayınlanacağı için cezaevleri boşalacaktı.

Ardından Anayasa Mahkemesi yasayı iptal etse bile hukukta geriye doğru işletme olmayacağı için af yerine getirilmiş olacaktı. Böylelikle kamuoyunun vicdanını sızlatan affın sorumluluğu Sezer'in omuzlarında kalacaktı. Tabii işin bir başka yönü daha var. Anayasa Mahkemesi af yasasını iptal etmeyip eşitliğe aykırılık iddiasıyla düzeltebilir de. Bu durumda PKK'lı teröristler ve Apo dahil herkes bundan yararlanır.

Herhalde bu da kamuoyunun vicdanını çok rahatsız edecektir. İşin özeti, böyle bir durumda da iktidar bütün sorumluluğu başka iki kurumun üzerine atmış oluyordu.

Sezer bu oyunu bozdu. Yasayı imzalamadı veto etti. Cezaevlerinden gelecek tepkilere göğüs germeyi tercih etti. Hükümet de buna karşı ve halka rağmen "virgülüne dokunmadan" eylemi başlattı.

Hükümetin bu yaptığı en azından kendisine saygısızlık. Çünkü hiçbir parti bu affı benimsemiş değil, ama "bilek güreşi" adına kısa sürede bu yasayı en azından daha iyi hale getirmek varken, iş Çankaya ile hesaplaşma yoluna saptırıldı. Bu hesaplaşmadan ne çıkar, bunu şu anda kesin tahmin etmek çok zor. Ancak, şu kadarını söyleyebilirim, hükümet gerçekten çok sıkışmış durumda, kendi yarattığı krizden çıkmak için başka krizleri göze alıyor. Bunun Türkiye'ye faydasının olup olamaması ise galiba pek kimsenin umrunda değil.

OGS'yi beceremiyorlar
Köprü ve otoyollardan hızlı geçişi sağlayan Otomatik Geçiş Sistemi çok iyi de, sistemi hala iyi çalıştıramıyoruz. Bürokratik işlemler azaltılmadı, parayı tahsil eden banka sayısı da hala sınırlı. Bir de üstelik OGS kartını sadece hangi araç için aldıysanız o araçta kullanabiliyorsunuz. Gerçi kartı cebinize koyup istediğiniz araçta elbette kullanabilirsiniz ama yakalanınca ceza kesiyorlar. Ne akla hizmet bilmiyorum.

Geçenlerde gazeteden bir arkadaşımız aracını değiştirmiş. OGS kartı da varmış, tabii durumu bildiği için Yeşilköy Ziraat Bankası'na gitmiş. Durumu anlatmış, ama görevli kartı iptal edemeyeceklerini, yeni araba için yeni kart alması gerektiğini söylemiş. O da herşeyin silbaştan olması ve yeni para ödenmesi demek. Arkadaşımız da sözleşmeyi çıkarıp 8'inci maddesini göstermiş ve yeni bilgilerin verilmesi halinde kartın diğer araca transfer edilmek durumunda olduğunu söylemiş. Banka görevlileri kabul etmemiş, arkadaşımız da biraz sesini yükseltince banka müdürü güvenlik görevlilerine talimat vererek arkadaşımızı dışarı çıkarttırmış. Kolay olması gereken işlerimizi nasıl da zora sokuyoruz değil mi?

Boliç harika
Boliç bana göre Fenerbahçe'nin en iyi oyuncularındandı. Ancak birkaç şanssız maçtan sonra ve tabii Fenerbahçe'nin kötü gidişi nedeniyle neredeyse bütün fatura ona kesildi. Başta kışkırtılan taraftarlar olmak üzere basının bir bölümü Boliç'i çok ağır eleştirmeye başladı. Bu da belli ki Boliç'in psikolojisini bozdu. Bozuldukça gol atamadı, gol atamadıkça sinirleri daha da bozuldu.

Sonunda Boliç İspanyol Rayo Vallacano takımına transfer oldu. Boliç şimdi İspanya'da harikalar yaratıyor. Son 9 resmi maçta tam 10 gol attı. Ligde ise 6 golü var. İspanyollar Boliç'i yere göğe sığdıramıyor. Boliç şimdi çok mutlu, demek ki futbolda psikoloji de çok önemli.

Bu hep böyledir, şimdi görün bakın, düne kadar Boliç'i yerden yere vuranlar, önümüzdeki sezon onu transfer etmek için yarışa kalkabilir. Tebrikler Boliç.

Hayriye Hala Senfonisi
Betin Güneş'i artık biliyor olmalısınız. Köln Flarmoni Orkestrası'nın şefi, besteci. Türkiye'nin Almanya'daki sanat elçilerinden, gururlarından biri.

Betin Güneş Cuma günü yine Türkiye'deydi. Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrasını yönetti.

Orkestra bu konserde Betin Güneş'in "6. Sefoni" adını verdiği bir eserini de çaldı. Türkiye'de ilk kez çalınan bu eser, Betin Güneş'in "Hayriye Halası" için yazdığı bir eser. Hayriye Hala Betin Güneş'in en sevdiği isimlerden biri. Betin Güneş bir yıl önce vefat eden halasını ölümsüzleştirmek için bu senfoniyi yazdığını söylüyor.

Hayriye Hala Senfonisi çağdaş müziğin pekçok unsurlarını barındırıyor. Klasik Batı Müziği tarzı ile zaten Betin Güneş'in mucizeler yarattığı Türk müziğinin uyumu bu senfonide de kendini gösteriyor.

Ancak benim bu senfoniden size aktarmak istediğim asıl nokta, üçüncü bölüm. Çünkü bu bölümde hiçbir yaylı ve nefesli saz çalınmıyor. Sadece vurmalı sazların kullanılmasıyla ortaya inanılmaz güzellikte bir müzik çıkmış.

Onca konser izledim, ama hiçbirinde orkestranın en arka sırasındaki vurmalı çalgılar sanatçılarını bu kadar hareketli olduğunu görmemiştim.

O bölümün bir ilginç yanı da, orkestranın diğer elemanlarının, yanlarında getirdikleri herhangi bir şeye vurarak müziğin ritmine katılmalarıydı. Kimi anahtarlığına, kimi tabakasına, kimi rujuna, kimi çakmak gazı kutusuna vurarak ortaya eşşiz bir ahenk çıkardı.

İstanbul güzel bir konser gününü daha yaşadı, izleyebildiğim için kendimi şanslı sayıyorum. Bu arada Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrası'nın genç sanatçılarını da kutlamak gerek, çok zor parçaları büyük başarıyla çaldılar.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır