kapat

CUMARTESİ EKİ
16.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Ramazan Özel
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Dormen'in bitmeyen aşkı
Haldun Dormen, Paul Newman'la sınıf arkadaşıydı. Ama onun şöhretinden yararlanıp Amerika'da kalmayı hiç düşünmedi. Ailesinden kalan yüklü mirası da tiyatroya yatırdı

İnsanın kendisinden bahsetmesi ne kadar güç, hattâ gülünçse çok yakın biri hakkında da bir yazı yazması o kadar zor. 1950'den bu yana en yakın arkadaşlarımdan biri olan Haldun Dormen'le ne zaman birlikte olsak sadece okul günlerimiz değil, yakın geçmişimizdeki acı-tatlı anıları deşerek kâh güler, kâh içlenir, kâh kızarız. Tabii bu kızgınlıklar -bir konu dışında- hep başkalarına yöneliktir.

Bu yakınlık yüzünden çok arzu ettiğim halde Haldun'la tek bir kere röportaj yapamadım. O da kitaplarında topladığı anılarında tek bir kere benden bahsetmedi. Ama bundan sonra yazacağı kitabında 1950 yılında, Taksim Meydanı'nda tramvaydayken arkadaşlarının "Bak bak Leyla Umar geçiyor" deyince kendisini yerde kafa üstü bulduğunu yazacağına söz verdi.

Ben de bu âlicenaplığı ve açık sözlülüğüne karşı Haldun'la bir röportaj yapma kararı aldım. Böylelikle çok yakın bir dostumdan bahsetmeme kararımı bozdum.

Haldun daha Amerika'ya Yale'de master yapmaya gitmeden önce yaşamını tiyatroya adayacağını biliyordu. Son derece saygın bir işadamı olan babası Said Dormen oğluna mani olmak bir yana, onu destekledi, ama maalesef kızı Güler Yiğit'in Türkiye'nin en iyi tiyatro kostümcülerinden biri olduğunu göremeden vefat etti. Haldun, Paul Newman'la sınıf arkadaşıydı. Ama hiçbir zaman onun şöhretinden yararlanıp Amerika'da şansını denemeyi düşünmedi.

50 YIL ÖNCE
Türkiye'ye döner dönmez Beyoğlu'nda kurduğu cep tiyatrosuna birlikte gittiğim ve Haldun'dan daha ateşli bir tiyatro tutkunu olan sevgili babam oyun bitince: "Bu çocuktaki azim beni çok etkiledi. Eminim benim gibi pes etmeyecek" derken yeşil gözleri yaşarmıştı.

O günden sonra Haldun'un hiçbir oyununu kaçırmayan babam, onu izlerken tiyatrosunu ayakta tutmak uğruna kendine ait her şeyi satan Haldun'u bir işadamı içgüdüsüyle ilerde çok sıkıntı çekeceğini biliyor ve üzülüyordu.

Gerçekten de Haldun ailesinden kalan hayli yüklü mirasın çoğunu sadece tiyatrosunu yaşatmak için gözden çıkardı.

1961'de "Sokak Kızı İrma" ile başlayan ve bu müzikal tutkusundan kurtulamayan Haldun otuzun üzerinde sahnelediği müzikaller hakkındaki hislerini şöyle açıklar: "Müzikal tabii ki bütün bir tiyatro demek değil, ama tiyatronun bir parçası. 'Tiyatro' asıl yaşamım. Önemli olan yapılan ne olursa olsun dünya standartlarına uygun olması."

Yıllardan beri bir Shakespeare sahneye koyma arzusuyla kıvranan Haldun sürekli müzikal önerileri aldığını, biraz da üzülerek söylüyor.

Haldun'un bu müzikal aşkını izleyen iş adamı Yavuz Yayla onun için Maltepe'de sade fakat görkemli bir bina inşa etti ve oranın sanat danışmanlığını üstlenmesini rica etti.

ALKIŞLAR
Vaktiyle Süreyya Plajı'nda denize girenler o sahada kurulan Yayla Sanat Merkezi'nde Cevat Fehmi Başkut'un "Buzlar Çözülmeden" adlı eserinden esinlendiği "Bir Kış Öyküsü" müzikalini ayakta, dakikalarca alkışlarken Haldun heyecanlıydı. Çok değerli sanatçıların oluşturduğu büyük kadrosunu tek tek tanıttı. Gencecik besteci Serpil Günseli için "Amerika'daki müzikaller hep erkek bestecilere aittir. Bizde ise geçen yıl 'Amphytrion 2000'nin besteciliğini yapan Serpil Günseli bu gece dinlediğiniz nefis müziği besteledi" dedi. Salon bu genç kadın için de alkıştan çınladı.

Şile'de son perde
Haldun, verdiği dersler, radyo programları, provalarından arta kalan vaktini Şile'deki evinde geçirir. "Bir Kış Öyküsü"nün son sayfalarını yazar-tiyatrocu arkadaşı Kemal Uzun'la bitirirken hafta sonunu evinde geçiren bizlere de sucuklu yumurta ziyafeti çekiyordu.

Onun evi yarım, hatta tam pansiyon halinde işler. Üç yatak odası konuklarına ayrılmıştır. Bu odaların biri, dizilerinin çekimi için iki gün Şile'den İstanbul'a inen sevgili İsmet Ay'a aittir. Evin kadın emektarı 18 yıldan beri güleryüzle, her konuğa ayrı servis yapmaktan zevk duyar.

Haldun çevresine gösterdiği sevgi ve saygıyı fazlasıyla geri alan şanslı insanlardan biridir. Örnekler sayılmayacak kadar çoktur... Yıllardan beri Yapı-Kredi Sigorta'nın Genel Müdürü Erhan Duman'ın Dormen Tiyatrosu'na verdiği maddi, manevi destek... Dormen'in mesleğine ve kişiliğine duyduğu saygıyı kocaman bir bina inşa ederek kanıtlayan iş adamı Yavuz Yayla...

Haldun dostluklarını sevgiyle besler... Arkadaşlarının ona ihtiyacı olduğu ânı bilir ve yardıma koşar... Ve Haldun dünyada tanıdığım en organize şakacıdır. Birini bizzat bendenize yapmıştır, anlatayım; siz karar verin:

Haldun, sayısını unuttuğum yıllar önce bir grup Amerikalı kız arkadaşı için akşam yemeği hazırlamamı istedi. İşimden çaldığım saatleri özene bezene yemek yapmakla geçirdim. Kar, diz boyu olduğu için konukların soyunmaları, çizmelerini çıkarmaları hayli vakit aldı. Tabakları hızla bitirdiler. Haldun arkadaşlarıyla birlikte ayağa fırladı ve "Kusura bakma, gitmemiz lazım; başka yere söz verdik" dedi. Ve ben tam kendi tabağımı elime almışken koca grup çizmelerini, kalpaklarını giyip dışarı fırladı. Tabağımı elimden düşürüp ağlamaya başlarken birkaç dakika sonra döndüler. Üşenmeden paltolarını çıkarıp sadistçe, halime dakikalarca güldüler. Haldun halâ o geceyi bütün ayrıntılarıyla herkese anlatır. Ama o günden sonra bir daha öyle bir şaka yapmadı. Kim bilir, belki de merhameti muzipliğine ağır bastı...

Leyla Umar


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır