kapat

CUMARTESİ EKİ
09.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Ramazan Özel
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.

Valesa'nın İstanbul düşü
Neredeyse her gün Svetlana'ların, Giorgi'lerin üçüncü sayfalardaki öykülerini okuyoruz. Peki 'rüya şehir' İstanbul'a nasıl, hangi şartlarda geliyorlar? Her hafta Odessa'dan İstanbul'a kalkan Caledonia gemisiyle 36 saatlik bir macera

Işıkların az olmasından mı, yoksa havanın hep kapalı olmasından mı bilemiyorum, içeride insanı boğan bir karanlık var. Ukrayna'nın Karadeniz kıyısında 'pek de şirin olmayan' Odessa şehrinin liman binası, dışarıdan modern görünüyor... Çağdaş mimarinin göstergesi olan her şey düşünülmüş. Ama yalnızca düşünülmüş! Çünkü kullanılması yasak. Örneğin yürüyen merdivenlerin girişine zincir çekilerek 'eskimesi' önlenmiş... Tavandan sarkan şık avizeler yanmıyor...

Avrupai bir tarzda yapılmaya çalışılmış geniş ve renkli camlı binada hareketlilik göze çarpıyor. Kötü kumaşlı büyük çantalar taşıyan insan grupları hızlı hızlı merdivenleri iniyorlar. Hepsinin amacı İstanbul'a giden gemiden iyi bir yer kapmak... Ben de peşlerine takılıyorum.

Odessa'ya geleli iki gün olmuş ama donmuş ve kötü yemeklerden perişan vaziyetteyim. Bu şehirde hayatın ne kadar zor olduğunu anlamak için bu süre yeter de artar. Şehirde herkes bir şeyler satmaya çalışıyor. Eski günlerden arabası olanlar taksicilik yapıyor. Tek tük dolaşan lüks arabaların içindeki zengin zümre dışarıdaki dünyadan kendini soyutlamış. Buradaki herkes daha iyi bir yaşam için yollara düşmek zorunda. Bunun için en yakın ve kolay adres Türkiye.

İşte bunun için İstanbul'a giden eski püskü bir feribot olan Caledonia'nın yolcu bekleme salonunda yoğun bir kalabalık var.

VİZE 10 DOLAR
İnsanların bir kamara için 90 ile 170 dolar arasında değişen paralar ödemesi merakımı celbediyor. Odalar herhalde jakuzili ve televizyonlu olmalı!.. Caledonia için bilet alanların çoğu Ukraynalı ve Moldovalı. İstanbul'a giden bu insanlar ya ticarete ya da bir iş bulup çalışmaya gidiyorlar. Türkler için Ukrayna'ya girmek için vize almak ne kadar zorsa, Ukraynalıların Türkiye'ye girmeleri o kadar kolay. 10 dolar karşılığında çok kolay geçiş izni alan yabancılara İstanbul'un her yerinde rastlamak mümkün. Bu insanların bir kısmı da bilindiği üzere varlıklı ailelerin yanına yardımcı olarak alınıyor.

Caledonia'ya binmek için asık suratlı adamın sorduğu Rusça sorulara sadece kafamı sallayarak cevap veriyorum... O da biraz durakladıktan sonra ülkeden ayrılabileceğim kanısına varıp mührü basıveriyor.

Gemiye ulaşmak için beklenen son noktada herkes birbirini süzüyor. Önümüzdeki 36 saat boyunca kiminle yolculuk edeceğini bilmek herkesin hakkı. Kapının dibinde bekleyen kürklü kadın, sürekli birbirine sarılan bir Türk erkekle Ukraynalı kadın, iki kaytan bıyıklı Türk, bir grup büyük torbalı kadınlar topluluğu ilk göze çarpanlar... Kürklü kadın fakir olmadığını göstermek için sürekli cep telefonuyla oynayıp hayali kişilerle konuşmalar yapıyor. Diğerleri onunla ilgilenmiyormuş gibi yapıp, yan gözle takip ediyorlar. Herkesin işlemleri tamamlanıp gemiye bindiğimizde uçuk fiyatlı kamarama kavuşuyorum. Gördüğüm kadarıyla fiyata sadece yatak dahil. Çünkü yemekler yenecek gibi değil. Odada bir de duş var ama yıkanmak zor. Karadeniz'in azgın dalgaları suyu isabet ettirmeyi engelliyor. İlk gece, aldığım dört mide bulantısı hapı sayesinde sorunsuz geçiyor.

Sabahın ilk ışıklarıyla diğer yolcularla tanışıyorum. Geminin yarısı güvertede. Dalganın etkisi ile herkes içerde bunalmış. Adı Giorgi olan 17'lik delikanlı, çok heyecanlı. Bildiğim her dilde yönelttiğim soruları anlamakta güçlük çekiyor. Sonuçta 'Tarzanca'da karar kılıyoruz.

Ülkesindeki sert yaşam şartları bu yolculuğu zorunlu kılmış. İstanbul'a giden tanıdıkları onu da çağırmışlar. Özellikle inşaatlarda çok düşük ücretler karşılığında olsa da, iş imkanı var. Bu yüzden daha 17'sinde ülkesini bırakmak zorunda kalması onu üzmemiş gibi. Giderek uzaklaştığımız karanlık ve soğuk kente bakınca ona hak vermemek elde değil.

YEMEKLER BERBAT
Tanışma merasimi oldukça eğlenceli geçiyor. Etraftaki Türk erkeklere telefon numaralarını dağıtan iki bayanın İstanbul'a gidiş amacı belli. Beni geminin fotoğrafçısı sanıp bol bol poz veriyorlar. Hiç bozmuyorum. Sonra da ne zaman alabileceklerini soruyorlar. 'Balıketi' kıvamındaki Diana, bir Türk'le evli olan ablasının yanına gidiyormuş. Türkçeyi iyi biliyor. Ablasının niye bir Türk'le evlendiğini sorunca "Niye bir Rusla evlensin ki? Geleceği olmaz o zaman. Ne zaman Türk çoğaldı bizim ailede, o zaman bizim gelecek var" cevabını veriyor. Herkese telefonunu dağıtan Valesa, biraz kuşkulanıyor benden, "Sen ne iş yaparsın?" diyor.

O sırada megafondan anons yapılıyor ve herkes içeriye koşuyor. Ben de peşlerinden gidiyorum heyecanla. Ama bu hareketliliğin sebebi kahvaltı içinmiş. Hem de ne kahvaltı! İçine krema doldurulmuş hamurumsu bir tatlı, bir bardağın içine atılmış markasız poşet çay ve çoktan soğumuş çay suyu, mantarlı yumurta olduğunu tahmin ettiğim bir bileşim de masada... Sadece bir iki dilim ekmek alıp masadan kalkıyorum.

KÖPRÜ GÖRÜNDÜ
Yola çıkılan Salı akşamından itibaren her öğün daha da aç kalkıyorum masadan. Alışık oldukları yemekleri keyifle yiyenlere bakıp çabalıyorum ama nafile. Elinde iki dilim ekmekle indiğim güvertede Moldovalı iki kadına rastlıyorum. Altın dişlerini keyifle göstererek gülen Vasilisa, 40 yaşlarında. İstanbul'a ticaret için gittiğini söylüyor. Yani eşya alıp satıyor. Bu ikinci gidişi ama yolculuktan pek memnun: "Bu yolculuk lüks. Yemek güzel, kamara güzel ve tuvaletli. Nesi zor bunun?" Vasilisa tam bir ticaret kadını. Yanındaki valiz sayısı diğer yolcuların beş katı düzeyinde. Eskiden daha iyi ticaret yaptıklarını ve diğer ticaretle uğraşan kadınların Türkiye'yi artık tercih etmediklerini söylüyor. Bunun birinci sebebi Türklerin yabancı kadınlara bakışı, ikinci sebep ise Türk tüccarların bir kısmının dürüst davranmaması.

Uykusuz gecenin ardından Sabah beşte, gençler ufukta aydınlanan gökyüzü Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün silüetini belirginleştiriyor. Köprünün görünmesi İstanbul'a geldiğimizin ilk işareti. O ana kadar emin olamayan yolcular, sevince boğuluyorlar. Ben bile o anda çok seviyorum bu şehri. En azından gemiden kurtulduğumun bir simgesi benim için. İstanbul'a ilk kez gelen 17 yaşındaki Valesa içinse umuda kaçış...

İstanbul'a bir, iki
Odessa'dan İstanbul'a her hafta iki gemi geliyor. Daha lüks olan Gloria gemisi her pazartesi yola çıkıyor. Yolculuk süresi 28 saat civarında. Durumu iyi olanlar daha çok bu gemiyi tercih ediyorlar. Her salı günü Caledonia daha ucuza yolcu taşıyor. Bu yolculuk 36 saat sürüyor. Yaz aylarında bir seferde 250 yolcu götüren bu gemiler kış aylarında daha düşük kapasiteyle çalışıyorlar. Ukrayna ve Moldova'dan umut yolculuğuna çıkan insanların bir diğer güzergahı ise yaklaşık 48 saat süren otobüs yolculuğu. Ancak uçakla gitmek ucuz olduğu halde gemi daha çok tercih ediliyor. Bunun en büyük sebebi ise uçakta kilo başına ödenen bavul ücretinin gemilerde adet olarak ödenmesi. Böylece devasa bavulları taşımak çok daha ekonomik oluyor.

Tolga Bozoğlu


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır