kapat

CUMARTESİ EKİ
09.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Ramazan Özel
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Favorisi 'Fahişe'
Bu akşam Hilton'da ağırlayacağımız Placebo'nun lideri Brian Molko'yu tanıyalım: En sevdiği eşyası 'Fahişem' adını taktığı gitarı, bu günlerde en çok yaptığı şey de ağlamak!

Alternatif rock müziğinin başarılı temsilcilerinden Placebo, bu akşam Hilton Convention Center'da. Biletler 16 milyon lira, ön grup ise Türk alternatif sahnesinin başarılı ismi Mor ve Ötesi. Bakalım "işe yaramayan ilaç" manasına gelen Placebo, yeni albümleri "Black Market Music"in yanı sıra, "Without You I'm Nothing"den de güzelim şarkılarını icra edip derdimize derman olabilecekler mi?.. Konserden önce, grubun asortik solisti Brian Molko'yla Q dergisinin yaptığı bir söyleşiye göz atmakta fayda var...

İlk kimin konserine gitmiştiniz?

Belçika'daydı. 11 yaşındaydım, ağabeyimle beraber Telephone adında bir Fransız rock grubunun konserine gitmiştik. Konser filme alınıyormuş. Birkaç gün sonra kendimi TV'de görmüştüm ve çok hoşuma gitmişti bu. Ufak tefek olduğum için ön sıralarda yer kapmaya çalışmıştım da...

Okulda nasıl bir öğrenciydiniz?

Sessiz sakin ve biraz da yalnızdım. Çok okul değiştirdim, en çok da Lüksemburg'da okudum sanırım. Çok yalnız bir yerdir orası. Yapacak fazla şey yoktur. Kendimi odama kitler, müzik dinlerdim çoğu zaman. Fazla arkadaşım yoktu.

Rock yıldızı olmasaydınız, ne olurdunuz?

Herhalde aktör, çünkü kolejde bunun eğitimini aldım zaten. Ama okulu bitirdikten sonra bir müzik grubunda olmak istediğimi anladım; çünkü müzikte sinemadan daha özgürsünüz. Başkasının yarattığı bir şeyin parçası olmak yerine, o şeyi kendiniz yaratıyorsunuz. Senaryo size ait oluyor yani...

En değerli eşyanız?

Gitarlarım. Hepsi benden büyük, birer adları var ve hepsi kadın. Yedi-sekiz tane varlar. Adlarını üzerlerine yapıştırdığım çıkartmalardan alıyorlar. Bir tanesinin adı My Bitch mesela (Fahişem), diğeri My Goddess (Tanrıçam), bir tane de Louise Brooks dövmeli var, adı mecburen Louise. Benim favorim Fahişem.

Yaptığınız en kötü albüm hangisi?

Herhalde ilk iki single'ımız. "Fierce Panda"daki "The Bruise Pristine" ve ilk "Come Home" kaydımız. O zamanlar daha öğrenme çağımızdaydık. Sesim o kadar yüksekti ki radyoda yarım hızda çalabiliyorlardı şarkıyı!

En son ne zaman ağladınız ve niye?

Birkaç gün önce. Niyesini söylememeyi tercih ederim. Bu aralar çok ağlıyorum zaten, üzerimdeki baskı yüzünden; fırtınalı bir aşk hayatım var da... İşler bazen çığırından çıkıyor.

En sevdiğiniz içki?

Votka. Red Bull, kızılcık suyu, böğürtlen... Hiç fark etmez. Keith Richards gibiyim; votkayı her şeyle içebilirim.

Sizi tanımlayan beş kelime seçin...

Şizofren en iyisi. Günbegün değişirim çünkü. Karmaşık olabilir. Kararsız. İşkolik. Ve bir de yorgun galiba...

Sizce ailenizden hangi huyunuzu almışsınız?

Annemden sanatçı yönümü, hırsımı da babamdan almışım.

Bir yumruk çaktığınız son kişi kim?

Hatırlamıyorum. Çocukken olsa gerek. Şiddetten çekiniyorum. Dilim başıma çok dert açıyor, ama ufak tefeğim ya, 'büyük çocuklar' bana vurmaya pek yanaşmıyor. Biri vurursa, davulcuma söylerim (Steve Hewitt oluyor).

Bir otelde en çok neden şikayet edersiniz?

Gürültü. Uykum hafiftir çünkü. Bir de güneş geçiren perdeler.

Aldığınız son albüm?

Turnede kaybedip durduğumdan, hep yeniden satın almak zorunda kalıyorum. Son olarak Velvet Underground'un üçüncü albümünü dördüncü defa aldım...

En beğenmediğiniz özelliğiniz?

Sabırsızlığım. Her şeyi anında talep etmek gibi bir huyum var.

Yaptığınız en iyi yemek?

Makarna. İtalyan büyükannemden geçmiş bana. Çeşit çeşit sos hazırlamasını bilirim: Biberli, domatesli, rokfor peynirli, kremalı...

En büyük korkunuz?

Hapishaneye kapatılmak. Çok hassasım ve bunu kaldıracağımı hiç zannetmem.

Cenaze töreninizde ne çalmasını isterdiniz?

Spiritualized'dan "Lay Back in the Sun" çalmalı. Çok iyimser bir parça. Sözler şöyle: "Güneşin altında yaslan arkana/İyi arkadaşlar, iyi içki, iyi eğlence..." Cenazelerin iç karartıcı olması gerektiğine inanmıyorum.

Çekilmiş en iyi film hangisi sizce?

"Blue Velvet Ğ Mavi Kadife" harika bir filmdir bence. Ve "La Haine Ğ Protesto". Hayatın çok gerçekçi bir tasviri; hele o Paris banliyöleri... Çok sert.

Bir şiir var mı ezberinizde?

"Bütün dünya bir sahnedir, ve bütün erkekler ve kadınlar birer oyuncu. Girişleri çıkışları vardır ve bir insan hayatı boyunca pek çok role çıkar..." Bu sanırım "Onikinci Gece"den. (Ama maalesef değil...) Şarkı sözü yazmadan önce şiir yazardım ben.

Sizi ne tahrik eder?

İyi bir sohbet. İki insan arasındaki zihinsel iletişim.

Hayat biraz 'solcu' galiba
Murat Yılmazyıldırım / Kırık Yelken (EMI Ğ Kent)

"Çekilin karanlıklar, rahat bırakın beni. Ölüme yaklaşmışken, döndürmeyin yolundan bedenimi..." Biraz ağır sözler bunlar, biraz da 'bet' bir akşamda dinledik galiba Murat Yılmazyıldırım'ın solo albümünü; ama bize pek iyi geldi... Onu adaşı, 'güzel insan' Murat Çelik'le grupları Düş Sokağı Sakinleri'nden tanıyabilirsiniz, ya da belki yıllar önce Nazan Öncel'le söylediği, kahverengi yapraklı klibi olan şarkıdan hatırlarsınız. İstanbullular ona mutlaka Peyote'ta, Sappho'da rastlamıştır: Yılmazyıldırım, iyi müzisyen. İyi bir ses ve yeni albümü "Kırık Yelken"de bongodan gitara, akordeona; neredeyse her şeyi kendisi çalmış. 'Hayatın farkında olmaktan' bahsediyor kısaca... O akşam albümü dinlerken evde, ilk kez Yılmazyıldırım dinleyen yanımızdaki, "Arkadaş solcu mu?" diye sordu. "Bir nevi," diye cevap verdik.

Patlıcan moru, hikâye...
Eren Kazım Akay / Turkuaz Patlıcan (Kalan Müzik)

Şu ara TV'de görmüş olabilirsiniz; "Hop hop hop hop!" diye siyah-beyaz 'sanatsal' bir klipte, yarı çıplak boy gösteren bir adam var. O, Eren Kazım Akay. '64 Tarsus doğumluymuş. Annesi sopranoymuş. Galatasaray ve Mimar Sinan mezunu. Çamur ve kukla stüdyosunda animasyon yapmışlığı, model tasarlamışlığı var. Şarkı sözü yazmanın ise, müziğinde 'asil' (mi, asli mi acaba?) bir yeri olduğunu söylüyor. Serdar Ateşer destekli albümü "Turkuaz Patlıcan" için de, 'sokak şarkıcılığı geleneğinin modern uygulaması' deniyor. Biz o kadarını bilemeyeceğiz, ama Mazhar Alanson gibi tınlayan ve hakikaten de "Akışkan olan herşeyim katılaştı dün düşümde. Gözlerimi açamadan ağladım" gibisinden sözlerin sahibi Akay'a kulak vermekte sakınca yok.

Ayşe Deniz Poyraz


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır