kapat

Ramazan Özel
06.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Ramazan Özel
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.

İbadet senin borcundur
Aslolan ibadetlerin bizzat yapılmasıdır. Bir ibadetin yerine diğerini koymak mümkün değildir. Kişinin sağlığında yerine getirmediği ibadetlerini sonradan nakdi (parasal) ödeme ile düşürmeye (ıskat) çalışmasının İslam dininde yeri yoktur

ÜLKEMİZİN bir çok yerinde ölen kimsenin ibadet borçlarının ödenmesi için halk arasında "devir" olarak bilinen bir uygulama yapılmaktadır. Belli bir miktar paranın fakirlere verilmesi ve onun da güya hamiyetli davranarak, aldığı bu parayı veren kişiye hibe etmesi ve ödenmesi gereken tutar tamamlanıncaya kadar bu kabul ve iade (hibe) işinin devamı demek olan "devr usülü"nün, akli ve nakli hiçbir dayanağı yoktur.

Sözlükte "düşürmek" anlamında kullanılan "ıskat"; dini terim olarak, kişinin sağlığında çeşitli sebeplerle yerine getiremediği namaz, oruç, kurban, adak, vb. dini vecibelerinin, ölümünden sonra (hatta henüz sağlığında) fidye ödemek suretiyle düşürülmesi, böylece o kişinin bu tür borçlarından kurtarılması manasına gelmektedir.

Iskat, hicri üçüncü asırdan, devir ise beşinci asırdan sonra İslâm toplumları arasında uygulanmaya başlamış ve hızla yaygınlık kazanmıştır.

Hastalar ve yolcular oruçlarını sonraki günlerde tutabilirler
Aslolan ibadeti bizzat yerine getirmektir. Her ibadetin ayrı bir önem ve kıymeti vardır. Bu itibarla ibadetlerin ve sorumlulukların biri yerine diğerini ikame etmek mümkün değildir. Böyle olunca kişinin sağlığında iken yerine getirmediği ibadetlerini sonradan yapılacak nakdi (parasal) ödeme ile düşürmeye (ıskat) çalışmanın ciddi bir izahı yoktur.

Ancak İslam oruç tutmayan ve ileride tutamayacak olan kimseye tutamadığı oruç için "fidye" verebilmesine müsaade etmiştir. Nitekim Kuran-ı Kerim'de; "Sizden kim hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar" (Bakara: 2/184) buyurularak ibadetlerin sorumlu tarafından misliyle (o ibadetin aynısı ile) kaza edilmesi hükmü getirilmiş, bunun arkasından da oruç tutamayacak derecede hasta, zayıf ve ihtiyar olanlar için "Oruca güç yetiremeyenlerin fidye vermesi, bir yoksulu doyurması lazımdır" (Bakara: 2/184) denilerek mazereti olanlar için bir fırsat verilmiş, ayetin sonunda "yine de oruç tutmanın daha hayırlı olduğu" açıklanmıştır.

İslam bilginleri oruç yerine fidye ödenmesi hükmüne illet (sebep) olan vasfın "acz" (acizlik) olduğuna hükmederek, mazeretli veya mazeretsiz olarak orucunu tutmamış ve kaza etmeden vefat etmiş olan kimselerin oruç borçları için de fidye ödenebileceği görüşünü belirtmişlerdir. Çünkü ölen kimsenin de artık oruç tutması imkansızdır. O halde, bunların durumu, tutamadıkları oruca karşı fidye vermeleri nassla (âyet) ile sabit olan kişilerin durumuna kıyas (mukayese) edilebilir. Ölenin bu konuda vasiyeti varsa, bu kıyas hükmü daha da kuvvet kazanmış olur.

Bu itibarla, çeşitli sebep ve zaruretlerle oruç tutmamış ve kaza edecek zaman ve fırsat bulduğu halde kaza da edememiş olan kişi, ölüm esnasında, şayet malı varsa, borçlu olduğu her gün için, fakire bir fidye verilmesini vasiyet etmesi uygun olur. Oruç için bu şekilde yapılacak ıskat uygun görülmüştür.

Ciddi bir durum olmadıkça namaz kazaya bırakılmaz
"Iskat-ı Salât"a (Namaz borcunun düşürülmesi) gelince: Bir kimsenin namaz borçlarının fidye ile ödenebileceğine dair Kuran ve sünnette (hadislerde) ne bir nass (âyet), ne de bir işaret vardır. Namaz borcunun, oruç ıskatı (oruç borcunun düşürülmesi) ile ilgili hükme kıyası da (mukayese edilerek hakkında aynı hüküm verilmesi de) mümkün değildir.

Zira kolaylık ve zorluk itibariyle de, -ister edâ, ister kaza olsun- namaz, oruç gibi değerlendirilemez. Çünkü mazereti veya suyun bulunmamısı sebebiyle abdest alamayan kişinin teyemmümle, ayakta duramayan veya oturamayanın yattığı yerde, sadece başı ile ima ederek namaz kılması mümkündür. İma ile namazdan aciz kimseler ise namazlarını tehir edecekler; kaza imkanı bulamadan ölürlerse bundan sorumlu olmayacaklardır. Oysa oruç, meşakkatli bir ibadettir. Belirli mazeretler sebebiyle ertelenmesi de caizdir. Kesin zaruret olmadıkça, namazın kazaya bırakılması ise caiz değildir. Nitekim, namaz borcunun da fidye ile zimmetten düşebileceği konusunda imam Muhammed'in "ez-Ziyad" adlı eserinden nakledilen "namaz fidyesi de inşallah kifayet eder..." ifadesi dışında, herhangi bir ilim sahibi kişinin bu konuda görüşü de mevcut değildir.

MEHMET NURİ YILMAZ


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır