kapat

23.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim
GÜLAY GÖKTÜRK(gokturk@turk.net )


Hissetmek ve bilmek

Postmodern dönemin alamet-i farikalardan biri de, bilmek yerine "hissetmek" sözcüğünün daha sık kullanılması galiba.

Geçenlerde bir yazımda, "bilmek"le "hissetmek" arasındaki ilişkiye değineceğimi söylememin nedeni de buydu. Bakıyorum, artık insanlar, "Böyle düşünüyorum" demek yerine "Böyle hissediyorum" demeyi tercih ediyorlar. En net, en katı fikirler bile bir "his" gibi ortaya kondu mu, daha "şık" daha "trendy" bir üslup yakalanmış oluyor.

Bilmek ve hissetmek... Ya da bilgi ile duygu...

Beynimizle kalbimiz arasında yarattığımız o garip işbölümünün ürünü olarak ortaya çıkan bu iki kavram arasındaki problemli ilişki modern zamanlardan postmodern zamanlara tersine dönmüş bir biçimde aktarılmış gibi görünüyor.

Hadi kabaca söyleyeyim: Modern zamanlar, "bilme"nin altın çağlarıydı. Posmodernizm ise "bilmeyi" tahtından indirip onun yerine "hissetmeyi" oturtuyor.

Ama bilme/hissetme ayrımı yine korunuyor.

Bu ayrım birkaç farklı sonuca yol açabiliyor. Yaygın olarak yapılan şey, bilgiyi sorgulamaya ve değişime açık tutarken, duyguyu eleştiriye karşı korumaya alıp "değişmez kılmak" oluyor. "Bilgiler edinilir, sorgulanır, yenilenir ya da değiştirilir; ama duygular asla" deniyor. Duygular dokunulmaz kılınıp her türlü eleştiriden muaf tutuluyor. "Duyguların doğrusu-yanlışı olmaz, duyguların hesabı sorulamaz, duygular suçlanamaz" oluyor.

Postmodern akım bu noktadan daha da ileri giderek, "biliyorum" sözcüğünün yerine "hissediyorum" sözcüğünü ikame etmekle; fikirleri de tıpkı duygular gibi dokunulmaz kılıyor. "Ben böyle düşünüyorum" yerine "Bana öyle geliyor" ifadesi arkasına sığınılarak yaratılan "subjektifleştirme" gayretleri sonucu, fikir neredeyse "duygu"ya dönüşüp paçayı eleştiriden sıyırtıyor.

Böylece postmodern birey, ne duygusunun, ne de fikrinin hesabını vermek zorunda kalıyor.

***

Oysa şöyle dikkatlice büyüteç altına aldığımızda, ardında bastırılmış ya da açık, doğru ya yanlış bir bilgi ya da fikir yatmayan bir "duygu" bulamıyoruz kolay kolay.

"Öyle hissediyorum" dediğimiz şey, genellikle sistemleşmemiş, bölük pörçük, fikir diye ortaya atılıp da savunulabilecek tutarlılıktan ve sağlamlıktan yoksun, henüz sezgisel aşamadan bilince çıkmamış, dolayısıyla rahatlıkla söze dökülemeyen ilkel ve ham fikirler oluyor. Kimi zaman da, bir zamanlar düşünülmüş ve benimsenmiş ama zamanla eskidiği ve geçerliliğini yitirdiği halde şöyle sıkıca bir elden geçirip beynimizin çöp tenekesine atmadığımız "fikir hurdalığı" yatıyor o "his" denilen şeyin ardında. Artık geçerliliğini yitirdiği için açık açık fikir diye savunamıyor; ama fikren aşmadığımız için içimizden de atamıyor; "öyle hissediyorum" deyip işin içinden çıkıyoruz.

Sonuçta galiba, "duygu" dediğimiz şey, bilgi ya da fikirlerimizin ya filizlenme ya da çürüme aşamasında; yani doğarlarken ve ölürlerken onlara taktığımız isim oluyor.

***

Aslına bakarsanız, bütün bu ayrımlar; bütün bu "tahta çıkmalar" ve "tahttan inmeler", "in" ve "out" olmalar, bizim gibi yarım buçuk bilen ve yarım buçuk hissedenler için sözkonusu... Bilimle didişen "modern" bilgin gerçekte "hislerini" (sezgiyi) hiçbir zaman dışlamamıştı. Ve hiçbir modern sanatçı estetiğin matematiğini unutup hislerin akarsuyunda boşa kulaç atmamıştı.

Zaten onlar bu konuda popüler makale yazmak zorunda da kalmamıştı...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır