kapat

11.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
ALİ KIRCA(alikirca@sabah.com.tr )


Dar vakitler ya da hüzünler zamanı (x)

Yaşamak için daha ne kadar vaktiniz var, bir bilen var mı?

Daha kaç gece uykuya yatacağız?

Daha kaç şafakta uyanacağız?

Daha kaç kez okşayabileceğiz çocuklarımızın saçını?

Kaç kez sarılabileceğiz anamızın kollarına?

Daha kaç kez dost sofralarında kadeh kaldırabileceğiz?

Bir bilen var mı?

Kaç kez yurtdışına çıkabileceğiz, kaç ülke daha göreceğiz, hangi yabancı şehirlerin sokaklarında meraklı voltalar atacağız?

Kaç yeni şarkının hüzünlü yollarına revan olacağız, kaç şarkının kanatlarında gülüp oynayacağız?

Daha kaç yeni işiniz olacak, kaç yeni eşiniz?

Kaç bulut dolanacak başınızın üstünde, kaç rüzgar savuracak bulutları güz vakitlerinde?

Kaç ezeli rekabet maçında sevineceğiz, kaç yenilgide dövüneceğiz, kaç Metin, kaç Lefter, kaç Turgay, kaç Bartu efsanemiz olacak?

Daha kaç seçimde oy vereceğiz, daha kaç seçim sonrasında yerineceğiz?

Daha kaç başbakan göreceğiz kimbilir, kaç hükümet, kaç Meclis, kaç yasa, kaç tasa?..

Bir bilen var mı?

Daha kaç savaş göreceğiz, daha kaç terörist, kaç şehit, kaç damla kan, hercai menekşeler gibi boynunu büken kaç can?..

Daha neler yapacağız bu vatan için, kaçımız öleceğiz, kaçımız nutuk söyleyeceğiz, kimbilir?..

Kaç dersten çakacak, kaç dersten geçeceğiz?

Daha kaç saat televizyon seyredeceğiz, kaç kanaldan masal dinleyeceğiz kimbilir?

Bir bilen var mı?

Daha kaç ölüm haberi alacağız, uğursuz saatlerde çalan telefonlardan, kaç kez yanacak ciğerimiz? Kaç doğum haberinde kafesine sığmayacak yüreğimiz?

Kaç yalnızlık, kaç hasret, kaç ayrılık, kaç vuslat, kaç gönül yarası, kaç yaralı aşık narası?

Daha kaç kez sevişeceğiz ay ışıklarında pervasız, kan ter içinde?

Kaç kez bir öpüşte kesilecek nefesimiz, masum günahların ilk hevesinde?

Kaç yağmurda ıslanacağız sırılsıklam, kaç güneşte yanıp kavrulacağız?

Kaç kar örtecek ihanetlerimizi?

Kaç kez diz çöküp, kaç kez direneceğiz?

Bir bilen var mı?

Evet, yaşamak için daha ne kadar vaktimiz var? Daha kaç gece uykuya yatacağız?

Daha kaç şafakta uyanacağız?

Daha kaç kez okşayabileceğiz çocuklarımızın saçını?

Kaç kez sarılabileceğiz anamızın kollarına?

Bir bilen yok.

Ne biz biliyoruz, ne bir başkası...

Lakin yarınlar sonsuzmuş gibi yaşıyoruz hayatı.

Gelecek haftalar, gelecek aylar, gelecek yıllar sigortalı ya ömrümüze...

Hele bir akşam olsun da?

Sabah ola hayrola?

Günler sepete mi girdi? Kalsın bakalım haftaya?

Bu bağ bozumunda da olmadı üzümler... Seneye kısmet, seneye...

Biz ne zaman toplayacağız gönül bağımızın üzümlerini?

Ne zaman salkım salkım barış dereceğiz ülkemizin dağlarından?

Ne zaman dur diyeceğiz hırslarımızın dizginlerine?

Ne zaman seveceğiz, ne zaman bileceğiz kadrini kıymetini sevenlerimizin?

'Hadi Abbas, vakit tamam', dediğinde o ses, çaresizdir zavallı bedenimiz.

Ölüme hükmetmenin mümkünü yoktur biliriz.

Lakin hükmedebiliriz hayata.

'Bugün' avuçlarımızda bahşedilmiş kevser şarabıdır.

Ya bırakırız akar gider ellerimizden, ya yudumlarız, cennetle buluşuruz yaşarken.

***

"Tanrı, kendini düşünmeyi sağladığı için hüzünlü gönülleri sever..."

Tasavvufta hüznün tesellisidir bu sözler.

Ama tasavvuf felsefesi daha da ileri gider. Hüzünler zamanına, yani hazana, yani sonbahara övgüler düzmekle kalmaz. Ölüme de güzellemeler yazar ve der ki: "Ölüm sonucu, ruhun gövdeden ayrılıp geldiği kaynağa dönmesiyle hüzün sona erer, sevinç ve mutluluk başlar."

İşte yine sonbahar...

Yine hüzünler zamanı...

Yapraklar ölüyor. Toprak sararıyor. Gökyüzü kurşuni. Başladı mı şimdi sevinç ve mutluluklar? Ya da, mutlu musunuz?

Zor zenaat sonbaharda mutlu olmak, zor!...

İnananlar mutlu mu?

Ölüme yaklaşırken, korku mu, hüzün mü, sevinç mi kaplar insanın yüreğini?

Hangi duygu ağır basar kapının eşiğinde?

"Melekler Şehri" filminde kalp ameliyatı olan ve hortumlara bağlı yaşayan adam, odadaki Azrail'i fark eder ve şöyle der:

"Git, daha hazır değilim!"

Kim hazır ki?

Ve... Soran mı var hazır olup olmadığını yolculuklara?

Lakin, hüzünler mevsiminde akla takılan ölüm düşüncelerinin kırıntılarından bir sonuç çıkarmak da elzemdir. O sonuç 'umutvar' olmalıdır.

Sonbaharda hüznün zanlısı, güneşin 'gaybubeti'dir... Kaybolup gitmesidir dağların arasında... Oysa 'o' vardır.

Evrenin bir yerlerinde ve yüreğinizin orta yerinde...Yarına ait hayallerimiz varsa... 'Mümin'seniz içinizde hiç batmayan güneşe...

Korkacak ne var ki hüzün mevsimlerinden?..

Gün olur, kırk yıl sonra 'Comandante Che Guevera'nın ölü bedeninin çevresinde genç ve güzel bir kız rakseder durur.

Gün olur, 'ölüm' yok olur.

Yani...

'Hasta Siempre...' yani:

'Sonsuza kadar.'

***

(X) Eski yazılardan sonbahar düşünceleri...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır