Yaşadığımız o büyük felaketin, 17 Ağustos depreminin üzerinden neredeyse 1.5 yıl geçti. Ancak hâlâ yaralar sarılamadı. Ölenler öldüğü ile, sağ kalanlar ise kaderleriyle baş başa bırakıldı. Kalıcı konutlar ise, kaplumbağa hızı ile ilerliyor. Bunlar yetmiyormuş gibi bir de depremzede vatandaşla alay eder gibi deprem vergisi alıyorlar.
Emniyet Teşkilatı'nda yıllarca çalışıp, emekli olan polis memuru Necati Vural, emekli ikramiyesi ile aldığı, İzmit'in Körfez ilçesindeki dairesi, depremde yerle bir olduğundan evinden kullanabileceği bir iğnesini bile kurtaramadı. Çareyi geçici olarak Ankara'daki bir yakının yanına sığınmakta buldu. Ankara'ya gitmeden önce Emniyet Teşkilatı'nın yaptığı 500 milyon yardım parası ile Emekli Sandığı'nın yardım olarak yaptığı faizsiz 24 ay vadeli 360 milyon parasını ve kalıcı konutuna yerleşirken hiç eşyası olmadığından birkaç eşya alırım düşüncesiyle, Ziraat Bankası'ndan çektiği 360 milyon kredi ile birlikte toplam 1.5 milyar parasını İzmit-Koçbank Şubesi'ne vadeli olarak yatırdı.
Vadesi dolan parasını 23.08.2000 tarihinde, Kızılay-Koçbank Şubesi'ne giderek çekmek istedi. Ancak çektiği parasının 160 milyon eksik olduğunu fark edip, bankadaki görevli memura parasını eksik olduğunu söylediğinde memur, "Para eksik değil, deprem vergisi olarak kesildi" cevabını verdi. Adamcağız zaten kendisinin depremzede olduğunu söyleyip, kağıdını gösterdiğinde, "O bizim sorunumuz değil, kanunen kesmemiz gerekiyor" dedi. Adamcağız ne yapsın, kanunun kestiği parmak acımaz diyerek kaderine rağzı olup, deprem vergisini ödeyip, bankadan çıktı.
Şimdi bana bir yetkili çıkıp, bunun ne demek olduğunu bir zahmet açıklasın. 140 milyon emekli maaşı alan, üstelik depremzede olan vatandaştan deprem vergisi almak nasıl oluyor ben anlayamadım. Bir anlayan varsa anlatsın...
34 ZK 6455 plaka numaralı halk otobüsünün şoförüne, uzun bir "Yuuuhhh" çekiyorum. Başka bir şey yapamam ki... Elime sopayı alıp, sırtında mı parçalayayım. Zaten benim görevim değil. Geçenlerde Soyak Sitesi'nin üst tarafındaki yan yolda yeşil ışık yanarken yola çıkmak üzere olan bir araba, bu canavarın sürdüğü halk otobüsünün az daha altında kalıyordu. Çünkü herifin ışık, mışık dinlediği yok, tam gaz gidiyor. Olay sabah 07.00 sıralarında oldu. Kırmızı ışıkta yola daldığı yetmiyormuş gibi, normal yoluna gitmek isteyen arabanın şoförünü de dövmeye kalktı. Ne yazık ki yollarımızda bu örneklerden çok miktarda var. Bana kadar ulaşabilenleri teşhir ediyorum. Ya ulaşmayanlar ne yapıyorlar, siz düşünün...