İki elin parmaklarını geçmeyecek kadar yayınevinin bir o kadar kitabı bu egzos kokusunu kurdela niyetine kapaklarına iliştirmiş...
TÜYAP Kitap Fuarı'nın sanırım ikinci yılı...
Nadir Nadi Cumhuriyet gazetesinin başyazarı, Uğur Mumcu her yazısı ile sarsıntılar yaratan yine bir Cumhuriyet yazarı... Oktay Akbal da öyle... YAZKO Yayınları arasında çıkan "Nereye Uçar Gökyüzü" kitabımla Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü almışım o yıl ve ben de Cumhuriyet ailesi içindeyim.
Oktay Akbal ile benim değil de Nadir Nadi ve Uğur Mumcu'nun önünde müthiş bir kuyruk... Garajı dolduran arabaların arasında dolaşan "kuyruk", "Intercontinental" otelinin sol ucundan Cihangir'e doğru yol alıyor.
O günler de bir günlermiş işte... İşte, bir otelin bodrum katında, elbette TÜYAP Kitap Fuarı'nın o zamanki genel koordinatörü Demirtaş Ceyhun'un karşılıksız özverisiyle 12 Eylül'ün kara karanlığına meydan okurcasına açılan fuar yarın 19. yılını tamamlamak üzere...
TÜYAP, bu geçen zaman içinde, nitelikleri ve nicelikleri üzerinde hiç durulmadan hep Frankfurt Uluslararası Kitap Fuarı ile kıyaslandı. Fakat TÜYAP Kitap Fuarı'nın şimdiki koordinatörü Deniz Kavukçuoğlu'nun "Binyıl Kitap" ekinde söylediklerinde hiç mi gerçek payı yok?
"Uluslararası kitap piyasasına sunacağımız yazar sayısı onu-onbeşi geçmiyor. Biz yalnızca telif hakkı satın alan bir ülkeyiz. Gücümüzü, koşullarımızı biraz abartıyormuşuz gibi geliyor bana." TÜYAP Kitap Fuarı, bu abartının göstergesi olarak bile dünün karanlığından yarının aydınlığına açılan pencere kimliğini koruyor. Bu kimliğiyle 20. yılına ulaştı.
Bir sivil kurumun, önemli bir etkinliği bağımsızlığını koruyarak yirmi yıl sürdürmesi az şey mi?
Düşünelim biraz da...
Şiirin 'Garip' halleri
Üç gün sonra, yani 14 kasım "Garip" şiirinin isim babası Orhan Veli'nin 50. ölüm yılı. Şair Sunay Akın, "Adam Sanat" dergisinin bu ay çıkan 178. sayısındaki "Garip" başlıklı şiirinde Orhan Veli'nin ölümünden sonra yapılan bir başka "garip"liğe dikkat çekiyor.
Akın'ın şiirini okuyalım:
Şiirden kovduğu uyağın
dönüp dolaşıp
sonunda mezar taşına
konması ne
garip:
Orhan Veli
1914 Ğ 1950
Bu şiir, yine "Garip"in kurucularından Melih Cevdet Anday'ın, (öteki şair de Oktay Rifat'tır) başından geçen bir olayı hatırlattı bana.
Melih Cevdet, Edremit dolaylarında yedeksubay olarak askerliğini yapmaktadır. Bir gün, mahfelde otururken bölüğünün albayı tarafından çağrılır. Albay, "Otur teğmenim" der, "duydum ki şiirde yenilikler yapıyormuşsunuz. Nedir bu yenilikler?"
Melih Cevdet, masaya ilişirken "Efendim" diye söze başlar, "şiirden kafiyeyi, vezni attık, artık şiirde teşbih, istiare, mazmun olmayacak." Albay "Yaşşa teğmen" diye sevincini açığa vurur, "zaten ben de bu dediklerinin hiçbirini sevmem."
Tıpkı Türk Dil Kurumu Ödülü'ne değer bulunan "Sancı... Sancı..." romanında olduğu gibi... Tanıdık yüzlerin, bildik olayların, yaşadığımız mekânların iç içe geçtiği şiirsel bir roman da denilebilir "Yalnızlıktan Devren Kiralık" için...
Tosuner'in bol diyaloglarla örülü olan, bu yüzden bir solukta okunan bu romanı yanında bir de "hikâye" armağanı var okurlarına: "Güneş Giderken"...
Geçen yıl Sait Faik Hikâye Armağanı'na oybirliğiyle alan ve ilk baskısı Yapı Kredi Yayınları tarafından 1998'de yapılan "Güneş Giderken" kitabında Tosuner'in sekiz hikâyesi yer almakta. "Ey kısa ömrüm nasıl geçersen geç!" diyen ağustosböcekleri ile incelen güneş ışığının altında yaşamın seslerinden gitgide uzaklaşan insanların hikâyeleri...