kapat

19.09.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
banner
Bizim City
Sizinkiler
Rehber
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )


28 Şubat Erbakan'a yaramış!

İki gün önce Erbakan'ın bazı gazetecilerle yaptığı yemekli toplantıyla ilgili yazıları okuyunca aklına geliverenlerin çoğu dün Ertuğrul Özkök'ün "Oğlum bir bira getir" başlıklı yazısında vardı. Ama konu yine de tamamlanmış değil. Eminim bu konuda daha çok kişinin, söyleyeceği, soracağı çok şey var.

Her cümlesine "Demokrasi, özgürlük, insan hakları" diye başlayan birinin verdiği öğle yemeğinde davetlilere "Ne içersiniz?" diye sormak yerine neden sadece "bol bol portakal suyu ve çay ikram edildiği".. Çeşitli gazetelerden farklı görüşlere sahip yazarlar davet etmek yerine neden çoğunlukla kendisine destek vereceğine emin olduğu isimleri davet etmiş olduğu.. Önce karşı çıktığı 312. maddenin kaldırılmasını, şimdi nasıl istediği şüphesiz Özkök'ün de belirttiği gibi ilk akla gelenler.

En önemli sorulardan birini de toplantıya katılan arkadaşlar; "Demokrasi deyip duruyorsunuz da neden parti içindeki yeni oluşuma bu kadar şiddetle karşı çıkıyorsunuz" diye sormuşlar zaten.. Önce soruyu geçiştirmeye çalışan Erbakan'ın verdiği "Ülkenin selâmeti için çalışan bir partinin yüksek çıkarlarına zarar verecek davranışlar hoş görülemez" cevabının, Hoca ve Refah Partisi'nin demokrasi anlayışını bu arkadaşlara da anlatmış olması sevinilecek bir gelişme. Bugüne kadar Erbakan ve partisindekilerin demokrasi, insan hakları, bireysel özgürlük vb. konulardaki iki yüzlü tutumunu çok daha önce farkeden ve açıklayanlara da onlar karşı çıkıyorlardı, şimdi hakvermiş oldular hiç değilse...

Toplantıya daha çok sayıda gazeteci katılmış olsa herhalde şu sorular da sorulacaktı;

- Konu sadece insanların içecekleri içkiye özgürce karar verme hakları da değil. Refah Partili Belediyelerin hemen hepsinde Ramazan'da restoranlar kapatılıyordu. Bu kuralı ilk kez geçen yıl Ali Müfit Gürtuna bozdu. Bugün demokrasiyi, insan haklarını, inanç özgürlüğünü dilinizden düşürmüyorsunuz ama o zaman bu sizi hiç rahatsız etmiyordu. Aradaki çelişkiyi nasıl açıklayacaksınız?

- Bugün, "Sizin anlayışınıza göre isteyen kadın çalışabilir mi?" diye sorulsa yine "Hayır, kadınların görevi evde oturup, yapabildiğince çok çocuk doğurmaktır" cevabını verirsiniz. Sizin için olması gereken demokrasi kadınlara yasak mı?

- Sizin anlayışınıza göre 12-13 yaşına gelen kızlar saçlarını örtmeden sokağa çıkamıyor. Bireysel insan hakları çocuklara uygulanmıyor mu? (Veya soru şöyle sorulabilir; Üniversitelerde ve resmi dairelerde türbanın serbest bırakılması için kıyametler kopardınız. Kadınların, isterlerse tesettürsüz sokağa çıkma hakkını da aynı şekilde savunuyor musunuz?)

Erbakan 7-8 yıl önce kendisiyle yaptığım bir röportajda "Adil Düzen'i dilinizden düşürmüyorsunuz, bu Adil Düzen içinde demokrasi de yer alacak mı?" soruma..

"Öyle güzel bir rejim olacak ki demokrasiyi aramayacaksınız bile" cevabını vermişti.

Demokrasi.. Demokrasi
Bakıyorum 28 Şubat'tan bu yana her fırsatta demokrasiye sarılıyor. Demek ki 28 Şubat'ın hiç değilse ona pozitif bir etkisi olmuş. Tek eksik, demokrasinin tanımında yaptığı hata..

Demokrasinin olduğu yerde hukuk da vardır ve mevcut hukuka göre "yüksek ülke çıkarlarına" verdiği zarardan dolayı, sarfettiği sözler bir suçtur.. Ve yine hukuka göre suçların cezası vardır. Yani demokrasi onun sandığı gibi bir başıboşluk rejimi değildir, aksine kurallar rejimidir. Aklına gelen herşeyi söyleyerek ülkeyi karmakarışık etmek, düşünce özgürlüğüyle, insan haklarıyla filân açıklanamaz.

Vee.. Aslında başbakanlık yapmış biri bile olsa, hukuk kuralları herkese aynı şekilde uygulanmak zorundadır.

Ama biz alicenap bir milletiz. Zaten yasalarımız ne hırsıza, ne içkili araç kullanarak insan öldürenlere, ne tecavüzcüye, ne de yolsuzluk yapanlara uygulanıyor. Sorumsuz siyasetçilere uygulanmamış ne gam. Unutalım gitsin!

Sağlık Bakanlığı'nda "değişim" mi?
Bir süre önce Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin Türkiye'de siyasi yönetimlerin çok daha dürüst ve şeffaf çalışacağı, haksızlıklara izin verilmeyeceği tarzındaki bir konuşmasına atfen yazdığım bir yazıda "Siz çok güzel konuşuyorsunuz ama Bakanlıklarınızda farklı uygulamalar var. En başarılı isimler bile kadrolaşma adına değiştiriliyor. İhalelere fesat karıştırılıyor. Bu sizi bağlamaz mı?" diye sormuştum. Kadrolaşma için kıyım yapan kuruluşlardan biri de Sağlık Bakanlığı'ydı.

Örnek olarak Bakırköy Devlet Hastanesi'ni yıllardır başarıyla yöneten Dr. Faruk Tuncer'in, hakkında yolsuzluk dosyaları bulunan bir MHP'li doktorla değiştirilmesini göstermiştim. İki doktor, kısa süre içinde birkaç kez yer değiştirdikten sonra mahkeme kararı uygulanmış ve Başhekim Faruk Tuncer Bakanlık tarafından görevine iade edilmiş.

Bu olayda da Sağlık Bakanı Osman Durmuş'u kutluyorum. Demek ki hiç değilse Sağlık Bakanlığı'nda bazı şeyler yavaş yavaş değişiyor. Bize bu ümidi verdiği için Sayın Bakan'a teşekkürler.

Avukatları da ararlar!
F Tipi cezaevlerine ve cezaevi girişinde avukatların aranmasına karşı yapılan gösteride polisle çıkan çatışmalar üzücü.. Avukatların aranması konusundaki itirazlar ise anlaşılmaz. Bu israrın anlamı nedir?

Tam bir kontrol yapılmadığı takdirde cezaevlerine silah, cep telefonu, uyuşturucu gibi istenmeyen malzemelerin girmesi nasıl önlenebilir ki?

Ayrıca, bugüne kadar avukatların cezaevindeki müvekkillerine yasadışı yardımlar yaptıkları, olaylara karıştıkları, bu yüzden cezalandırıldıkları hiç görülmemiş olaylar mı?

Bu sözlerden dolayı avukatlar alınmasınlar, dürüst avukatlara hiçbir sözümüz yok ama her meslekte, her tür insana rastlamak mümkün. Bugün birçok işyeri girişinde elektronik kontrol sistemi çalışıyor. O işyerinde çalışan herkesin elindeki çanta, paket kontrolden geçiriliyor, bunun kime, ne zararı var?

İşin bir de espri tarafı var. Neyse ki Türkiye'de böyle bir önyargı yok ama örneğin Amerika'da avukatların en güvenilmeyen meslek sahiplerinden olduğu kesin. Öyle ki bazı fıkra kitaplarında onlarla ilgili bölümü "Avukatlar ve diğer suçlular" diye ayırmışlar. İşte "Politically incorrect jokes from the net" isimli fıkra kitabından bir avukat fıkrası;

"Önünüzde dört adam duruyor: Adolf Hitler, İdi Amin, Saddam Hüseyin ve bir avukat. Elinizde de içinde sadece, üç kurşun bulunan bir tabanca var. Kimleri vurursunuz?

Cevap: Üç kurşunu da avukata kullanırım."

(İnanın bana, bu en masumuydu!)

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır