kapat

15.07.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
iku
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Erdal Acar diye biri..

Bu adı ilk kez Sergen'le beraber duymuş ve kızmıştım. Sergen'in Beşiktaş'a baş kaldırmasının ardındaki adamdı. Sergen o günden beri iflah olmadı.

Daha sonra Emel Yıldırım ile duydum, daha da kızdım.. Evliydi, ailesi vardı, Emel'e takılmıştı. Ondan da çocuk sahibi olmuştu..

Ardından, İstanbul'un en hızlı playboyu olarak ortaya çıktı. Tüm magazin dergi ve programlarının baş malzemesiydi. Her hafta başka bir dilberin tadına bakıyordu.

Televizyondaki hallerine bakıyordum.. "Tipik bir kıro" diye yorum yapıyordum.. Sonra etrafımdaki tanıdık kızlar da Erdal'ı cazip bulduklarını söylemeye başlayınca, daha da kızdım.

Baba parası ile yaşıyan bu kıroda ne buluyorlar, diye..

Benim kızmam birşeyi değiştirmiyordu tabii.. Erdal bir yanda yasal karısı, öte yanda, resmen ilan edilmiş metresi kendisini beklerken, keyfinin istediği gibi yaşamaya devam ediyor, pek çok erkeğin, uzaktan içini çekerek ancak bakabildiği güzelleri birbiri ardına koynuna sokuyordu.

Oturup bir daha düşündüm..

Erdal'a gerçekten kızıyor muyum, yoksa, usul usul kıskançlık krizleri geçiriyorum da, kendimi bile aldatmak için, kızarmış gibi mi yapıyorum, diye..

Galiba ikincisi..

Çünkü bugün gayet iyi biliyorum ki, Erdal'a kızmaya hakkım yok..

"Erdal karısını aldatıyor.. Erdal Emel'i aldatıyor" diye yazanlar ve söyleyenler büyük bir yanılgı içinde.. Erdal kimseyi aldatmıyor.. Herşeyi apaçık, gizlemeden, saklamadan yapıyor.

Hele Emel.. Onun yaptığını aynen ona yapıyorlar.. Ağzını açamıyor tabii..

Evdeki kadınlar, onun her gece canının istediği bir başka dilberle gününü gün ettiğini ve etmeye devam edeceğini bile bile bekliyorlar.

Onlar böylesine aşağılanmayı, böylesine müptezel bir yaşamı kabullendiklerine göre Erdal'a kızmaya kimin ne hakkı var?..

Hele ötekiler..

Bir gece, bilemedin bir hafta kullanılıp atılacaklarını, kızdırdıkları zaman dayak yiyeceklerini bile bile, adamın koynuna girmek için yarışan onlar değil mi?..

Gerçek bu.. Erdal bunları elde etmek için uğraşmıyor bile..

Kadınlar uğraşıyor.. Gittiği yerleri belleyip gözüne çarpmak için oralara taşınmaya başlıyorlar. Erdal bakıp da beğenirse, işaret ediyor sadece..

Sonrası, daha o gece, püfü de kandil, tumba yatak..

Civarda dolanıp dikkati hala çekemeyenler, tersine metod kullanıyor.. "Bu kıro kim ben kim, haddini bilsin" lafları ediyorlar, sağda solda, ki Erdal gurur meselesi yapsın.. Gülüyor Erdal.. "Madem istedin, gel bakalım kızım" diyor..

O bom bom atan kız, anında yatakta..

Erdal onun da keyfini çıkarıyor önce.. Sonra dövüyor ve kapının önüne koyuyor..

Şimdi kızlar niye Erdal'ın peşinde.. Niyeyi Hafta Sonu'danki fevkalade zekice bulunmuş manşet açıklıyor:

"Bir kat!.. Bir yat!.."

"Yat" denizdeki tekne, yanlış anlamayın(!) sakın..

Hadi kızın bakalım Erdal'a..

Erkek olarak değil, kadın olarak, hatta feminist olarak kızın da görelim..

Duygu Asena, Seda Güler, kızsınlar bakalım, nasıl kızıyorlarsa..

Ben artık Erdal Acar'a hiç ama hiç kızmıyorum..

Adam genç.. Gücü yerinde.. Adam paralı.. Adam yakışıklı.. Adam sağlıklı.. Bunların hepsine sahip olup da hakkını vermese kızmam gerek asıl.. Etrafında pervane olan, "Acaba beni de koynuna alır mı" diye çırpınan kızlara bakmayıp, sırtını dönse neler demezdik onun için düşünsenize..

Erdal'ı kıskanmakta özgürüz.. Ama kızma hakkımız yok!..

Bir kat!.. Bir yat!..

Alan razı, yatan razı.. Size ne?..

BİZİM DUVAR
Sıcaklar yüzünden atasözleri

de değişti:

Güneş giren eve doktor girer.

Hakan & Utku

TEBESSÜM
Fıkra Hadi Yeldan'dan

İşçi emeklisi, SSK doktoruna çıkar.

-Doktor bey, bir haftadır dışarı çıkamıyorum.

Doktor elini cüzdanına atar:

-Amca, al şu parayı da önce bir

karnını doyur..

Erdal'ın parası..
Sevgili kardeşim Fatih (Altaylı) Erdal Acar olayına başka açıdan bakıyor.. "Erdal bu paraları nerden buluyor" diyor.. Vergi kayıtlarını soruyor.. Doğrudur.. Sevgililerine büyük bir bonkörlükle armağan ettiği o çok pahalı hediyelerin parasını babasından bile alsa, vergisi var.. Var da, bugüne kadar kim ödemiş?.. Bugün binlerce genç kız, ya da delikanlı babasının aldığı otomobile biniyor. Yasal olarak intikal vergisi ödenmesi lazım.. Ödenmiş mi?.. Bir tane ödenmişti.. Kimseye uygulanmayan kural, Erdal Acar'a niye uygulansın ki?..

Babasının parası ilginç.. Turan Salman yazıyordu, ordan okudum..

Baba İsmet Acar "Ben 38 yaşında zengin oldum" demiş.. İsmet de, eski defterleri bir karıştırmış ki, İsmet Acar o tarihte sendikacı.. Sendikacı demek işçi demek.. Bir işçi 38 yaşında Beykoz'un yarısını parselleyecek servete nasıl ulaşır, bu bitmez tükenmez arsaların üzerine nasıl bir villalar şehri diker, onu araştırmacı gazetecilerin araştırması gerek..

Sendika ağalığı derlerdi de inanmazdık o zamanlar.. Meğer, Güneydoğu ağalığından iyiymiş..

Acar Kent'in nasıl yapıldığına gelince..

Ankara dönüşü yanıma Atilla Karaosmanoğlu hocam düştü uçakta.. Mülkiye'de hocam, apartmanda komşumdu. Albay babamın, o zamanlar gücü buzdolabı almaya yetmediği için, yaz sıcaklarında soğuk su içmek için onlara gider, canım annesinden bir tencere buz alırdım.. Buz dolabı sahibi olmak ayrıcalıktı mahallede, o zamanlar..

1990'da Amerika'dan kesin dönüş yaparken, bir arkadaşının tavsiyesi ile Acar Kent'te bir villaya girmiş.. 1993'te teslim edilme sözü vermişler..

Teslim tarihi 1999!.. Altı yıl gecikme.. Ve dolar bazında 5 misli daha pahalı..

"Güya bitmiş.. Evi baştan aşağı yeniden yapıyorum" dedi, dertli Atilla Hocam.. Dünya Bankası'nın başında dünyaya ekonomi dersleri veren Hocam, kendi ekonomisini allak bullak etmiş, Acar Kent yüzünden..

Bilmem anlatabildim mi?..

SEVDİĞİM LAFLAR
Hiç kimse karşısında aşağılık kompleksine kapılma. Kendini hiç kimseden büyük görme. Unutma, her insan, senin bir başka çeşidindir. Hiç kimsenin günahı sana ait değildir. Kimsenin masumiyeti de..

William Saroyan

(1908- 1981)

Tecelli'den Abuzittin'e mektuplar

Abuzittin'ciğim
Kemal Sunal aramızdan ayrılalı iki hafta oluyor. Rahmetli, meğer ne kadar çok seviliyormuş. Yıllar önce ilk karşılaştığımızda da, bi gün böylesine şöhrete ulaşacağı hiç aklıma gelmemişti.

1970'lerdi. Malum, TV'de, tek kanal var. Tele-Spor diye bi proğram yapıyoruz. Kemal Sunal geldi. Parodi bölümlerine katkıda bulunabileceğini söyledi.

Elinde de bi iki tekst vardı.

O zamanlarda, galiba, daha hiç film yapmamıştı. Tiyatro ağırlıklı çalışıyordu ve pek bilen yoktu.

Tele-Spor da komediyi Ali Poyrazoğlu ve arkadaşları götürüyordu. Zaman zaman da Şener Şen, Zeki - Metin ikilisi konuk sanatçılardı.

Biz, Şener Şen'le proğramı daha zenginleştirmek istiyorduk ama çok titiz çalıştığından, kendimizi O'na uyduramıyorduk.

Uzatmayalım, bu kadroda Kemal Sunal'a yer bulamamıştık.

Bi kaç yıl içinde Kemal Sunal önce sinemaların sonra da TV'lerin kralı oldu.

Böyle büyük bi komedyeni keşfedememek bi TV yapımcısı için ne büyük hata! Allah'tan artık bu işin içinde değilim, kimbilir daha ne hatalar yapardım!? Hep aklıma takılır? Mesela, Kemal Sunal gibi milyonları güldüren bi adam: Düşünebiliyormusun aynı film TV'lerde onbeşinci kez gösteriliyor ve hala insanlar kahkahalarla gülüyor.. Reyting rekorları kırılıyor.

Peki bu filmler neden Fransa'da, İtalya'da, İngiltere'de gösterilmiyor? Neden Amerikadaki TV kanalları Sunal'ın filmlerini yayınlamıyor? Bi tanıtım, organizasyon eksikliği mi var? Yoksa bizim komediler çok üst seviyede de adamların kafası mı basmıyor?

Herhalde sonuncusudur!

Gazetelerde rahmetlinin uçaktan korktuğunu okudum. Bu bende de var.

Baba Recep'te de vardı. (Bugünlerde Beşiktaşlı baba Recep'i çok anmaya başladım.. Hayırdır inşallah acaba o da beni mi özledi?!

Hani sana 0-0 lık Napoli'deki Türkiye-İtalya maçını yazmıştım. Adamlar tek kale oynayıp tek gol atamamışlardı.

Uçakla (THY) dönüyoruz. Kaptan pilot jest yapmış, milli takım şerefine viskiler, şaraplar, biralar şirketten.

Baba Şükrü'nün tek içmediği yer de uçak.. Korkudan içemiyor. Millet korkusunu bastırmak için içer tam tersi.. Korkudan içmiyor..

Bi ara kaptan pilot, kokpitden çıktı. Baba Şükrü'ye doğru geldi.

Tam o sırada uçak sallanınca kaptan da hafif sendeledi ve Şükrü'nün omuzunu tutunarak:

"-Nasılsın baba?" diye sordu.

Baba, şöyle bi alttan baktı.. Rahmetli küfürlü konuşmayı severdi ve kimseye de batmazdı.

"-Ulan, dedi, kabin memuru sarhoş, hostesler sarhoş, teknisyen sarhoş,

ikinci pilot sarhoş kaptan da sarhoş, bu pezevengin uçağını Yeşilköy'e ben mi indireceğim?"

Herşeye rağmen sağsalim indiydik..

Münasip yerlerinden öperim.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır