kapat

15.07.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
iku
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


İkisi de birbirinden felâket

Böyle bakan olmaz

Böyle başhekim olmaz

Televizyonlarda yayınlanan en büyük rezaletlerden biri yine Sağlık Bakanı Osman Durmuş'a nasip oldu. Durmuş bakan olduğu günden beri gerek sözleri gerekse tavırlarıyla sürekli skandal yaratıyor ve tepki topluyor.

Ama izlediğimiz kadarıyla Durmuş bunların hiçbirine aldırmıyor. O aldırmadığı gibi partisi de hiç aldırmıyor, çünkü Durmuş önemli bir işi başarıyor. Sağlık Bakanlığı'nı tepeden tırnağa MHP'lileştiriyor.

Durmuş'un Trabzon'da yarattığı rezalet affedilecek gibi değil. Hiçbir bakanın, hatta Cumhurbaşkanı'nın, sorumluluk verdiği, makam verdiği bir yöneticiye herkesin içinde böylesine hakaret etmeye hakkı olamaz.

Durmuş, o rezalet anından sonra "devlet ciddiyetinden" ve "Türk törelerinden" söz etti. Bu ne ciddiyetle ne de törelerle bağdaşır.

Bakan padişah değil ki, kapılarda karşılansın, ayrıca bunasıl bir egodur ki emrindeki herkesin karşısında el pençe divan durmasını bekliyor.

Tabii bu rezalette bakana yanlış bilgi verilmesinin de etkisi olabilir. Osman Durmuş bakanlık makamına oturduğu günden beri hastanelerde yöneticilik yapan ve MHP'li olmayan herkesi tek tek temizliyor. Trabzon Numune Hastanesi Başhekimi de MHP'li değil. Meğer DYP'den milletvekili adayı olmak istemiş.

Bu nedenle başhekimlikten alınmış, ama yapılan usülsüz olduğu için İdari Mahkeme Başhekimi görevine iade etmiş. Başhekim Mehmet Usta görevine döndüğü gün "geçici" görevle "Sahra Hastanesi'ne" yere atanmış. Usta bu görevi bitince tekrar hastaneye dönmüş. Bakanın hastane ziyaretinden sadece 10 dakika önce, tekrar görevden alındığını belirten talimat Usta'nın önüne konmuş.

Belli ki, yanındaki adamları Osman Durmuş'a "Başhekimi hallettik" dediler. Ama şans bu ya, Başhekim makamından çıkmadan Osman Durmuş içeri girmiş. Hiç beklemediği anda karşısında başhekimi gören Osman Durmuş da sinirlenmiş.

Devlet kimlerin elinde..

Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un ağır hakaretlerine uğrayan Trabzon Numune Hastanesi Başhekimi Mehmet Usta, olay gününü akşamı Show Tv Ana Haber bültenine çıktı.

Başhekimi ekrandan izlerken içim sızladı. Kendi kendime "İşte Türkiye'de bu yüzden hiçbir şey değişmiyor, insanlar yaptıklarının arkasında adam gibi durmayı beceremeyince, eski tas eski hamam zihniyeti hep egemen oluyor" diye geçirdim.

Mehmet Usta'nın, ekranda, nezaketsiz bir bakanın ağır hakaretlerine karşı makam odasında koyduğu tavrı sürdüreceğini sandım, ama yanıldığımı hemen anladım.

Çünkü başhekim onurunu koruyacağı yerde tam tersine bakana yağcılık, hatta yalakalık yapmaya kalkarak, onurunu kendi kendine ayaklar altına aldı.

Meğer başhekim Kuşadası'nda tatil yapıyormuş, bakanın Trabzon'a geleceğini duyunca, tatil trafiğinin olumsuzluğuna rağmen gece yarısı bulduğu bir otobüsle, aktarmalar yaparak 27 saatte Trabzon'a gelmiş. "Bir sağlık bakanını karşılamanın onurunu yaşamak için" sadece traş olup doğruca hastaneye koşmuş. Bakanı karşılayıp saygılar sunmak ve onur kazanmak için kapıya doğru gidiyormuş ki, eline görevden alındığına ilişkin faks emri tutuşturulmuş. Çok şaşırdığı için donup kalmış, o sırada atik davranıp kapıya koşamamış ve sayın! bakan içeri girivermiş, yoksa karşılamamak gibi bir şey yokmuş.

Ayıptır yahu. Yakışır mı bir başhekime böylesine boyun eğmek.

Diyebilirsiniz ki "Adam devlet memuru, bakan aleyhine nasıl konuşsun?"

Ben bakan aleyhine konuşmasını tavsiye etmiyorum ki, ama madem daha olay gecesi soluğu televizyonda alıyorsun, o zaman öğle üzeri yaptığının arkasında dur, adam gibi dur. Ya da ortadan toz ol.

Başhekim Mehmet Usta DYP'den milletvekekili olmak istemiş. Çok şükür seçilmemiş.

Orman yangınlarına karşı Türk- Yunan işbirliği yapılsın
Orman yangınlarını TV ekranlarından yüreğimiz sızlayarak acıyla izliyoruz. Elbette tedbirsizlik ve hatta kasıt da var ama, şurası da biliniyor ki, bu kadar sıcak havada pekçok orman kendiliğinden de tutuşuyor. Şu ya da bu nedenle, hiç önemli değil, bir karış ormanımızı bile fedâ edemeyeceğimize göre, ne yapıp ne edip orman yangınlarına anında müdahale edebilecek organizasyonu sağlamamız gerek. Dün yine orman yangınlarını konuşurken ANAP Bursa milletvekili Kenan Sönmez "Ege'deki orman yangınlarına karşı Türkiye ile Yunanistan ortak çalışma yapmalı" önerisini getirdi. Sönmez "Dikkat ediyor musunuz, bir bizde bir de Yunanlılar'da orman yangını çıkıyor. Eğer ortak bir söndürme kurtarma organizasyonu kurulursa, hem müdahale gücü artar, hem de maliyet düşer" dedi. Bu öneri bana çok cazip geldi. Üstelik pek çok alanda artık eski düşmanlıkları bir kenara bırakan iki ülkenin, geleceğimizi yok eden orman yangınlarına karşı da birlikte hareket etmesi, dostluk ve barış ortamını da pekiştirir. Ormanlar hem bizim, hem çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği.

"Kemaal bak ne çalıyor"
Cep telefonları çok yaygınlaştı, ama hâlâ "telefon kullanma adabını" beceremiyoruz. Gülünecek mi, ağlanacak mı bir olay yazmak istiyorum. İstanbul Açık Hava Tiyatrosu. Tıklım tıklım dolu. Süregelen caz festivalinin konukları izleyicilere bir müzik ziyafeti çekiyor. Açıkhava olduğundan mı nedir, pekçok kişi "cep telefonunu kapatmayı" düşünmemiş. Konserse konser, ha kapalı salonda ha açık havada ne farkeder. Cep telefonu çalanların kimi utanıp telaşla cihazını kapatıyor, ancak kimi hiç oralı bile olmuyor, fısır fısır da olsa konuşmasını yapıp telefonu tekrar ve kapatmadan cebine koyuyor. O sırada bir kadın, cep telefonu çıkarıyor, numarayı çeviriyor, bekliyor, karşı taraf açınca yakınındaki herkesin duyacağı biçimde "alo" diye adeta haykırıyor. Sonra da ekliyor "Kemal bak ne çalıyor?" O Kemal her kimse, kadının yukarı doğru kalkan ve sahneye doğru yöneltilen telefonundan gelen müziği dinliyor bir süre. Kadının arkasında oturan bir kişi "Hanımefendi, biraz ayıp olmuyor mu?" diye uyarmaya kalkıyor. "Kemal'e müzik dinleten kadın" baskın çıkıyor "Canım size ne, bu Kemal'in en sevdiği parça, bir daha böyle fırsatı nasıl bulabilirim ki?" Ne diyeyim, zaman çok değişti, değişti değişmesine de biz yeni cep telefonu adabını öğrenelim. Bu arada, SABAH olarak biz de neredeyse bir milyon kişiye cep telefonu kazandırdık. Ayrıcalık olmaz, bizden telefon alanlar da sanat etkinliklerinde, kapalı toplantılarda, sinemalarda telefonlarını kapatsınlar. Bir iki saat kapalı kalmakla telefonlara birşey olmaz.

Günün modası ANAP ile DYP'yi biraraya getirmek. Böylelikle iki partinin toplamının oylara yansıyacağı ve bu şekilde daha istikrarlı bir siyasi yapı kurulacağı sanılıyor herhalde. O konuda çok emin olmamak gerek. Bu iş biraz Fenerbahçe ile Galatasaray'ı tek takım haline getirmek gibi bir şey. Ayrıca bu tür birleşmelerden her zaman sonuç çıkmıyor. SHP ile CHP birleşti, CHP barajı bile aşamadı.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır