kapat

25.06.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


Küreselleşme ve Türkiye...

Geçenlerde bir arkadaşım "Eritre-Etyopya ile arasında niçin savaş çıktığını ve benim ne düşündüğümü" sordu. "Düşünmek bile istemiyorum. Düşündükçe depresif düşüncelere kapılıyorum çünkü. Sınırdaki iki karış toprak parçası, birkaç tepe için hiçbir çözüm bulamayıp, kan dökmeye varacak çatışma içine girenler, tarihin dışına düşüyorlar. Hangi dönemde yaşadığımızı göremiyorlar" diye söylendim...

Küreselleşme (globalizasyon) şaka değil. Bunun ölçülerini yakalayamazsanız, tarihin dışına düşmeniz ve bir dönemde matbaaya karşı çıkıp, Türkiye'nin gelişmesinin gecikmesine neden olmuş "yobazlar"dan farkınız kalmaz. Taşıdığınız şatafatlı sıfatlar, elinizde tuttuğunuz yetkiler ne olurlarsa olsunlar, insan iradesini aşarak hareket eden dinamiklere uzun süre karşı koyamazsınız; ülkenize ve insanlarına yaptığınız tahribatla kalırsınız.

Bu konuda dünyadaki çok sayıda düşünce adamı, büyük enerjisi harcıyorlar. 21.yüzyılın neye benzeyeceğini irdeliyorlar. Dünkü yazıda, Francis Fukuyama'nın bir değerlendirmesine yer vermiştik. Aynı değerlendirmeyi bir öncesindeki cümleyle tekrarlayalım: "Bugün dünya politikası küresel ekonomi etrafında dönüyor. Başlıca uluslararası fay hatları uygarlıklar arasında değil küreselleşmeyi kabul eden ülkeler ile ya onu reddeden (Afganistan ve Kuzey Kore gibi) veya şu ya da bu sebeple onu kurallarıyla oynamayı beceremeyen (Rusya ve Ekvador gibi) ülkeler arasında."

Amerika'nın önemli think-tanklarından Carnegie'nin Morton Abramowitz'den sonra başına geçen Jessica T.Matthews ise "Enformasyon Devrimi" başlıklı makalesinde,, Sanayi Devrimi'nin insanlık tarihinde oynadığı rolle, şimdikini karşılaştırarak daha çarpıcı değerlendirmeler sunuyor:

"Enformasyon Devrimi... özü itibarıyla ilişkileri değiştirmek ve zaman ve mekân içinde sınırları muğlak hale getirmek, yeniden çizmek ve silmek kapasitesine sahip... Örneğin bulunduğumuz yer ile dışarısı arasındaki sınır; pazaryerinde, savaşta ve kişisel kimlikte muğlak hale geliyor. Ulusal sınırları aşan akışkanlık sürdükçe (para akışı, mallar, çevre kirlenmesi, pop kültürü, vs.) iç ve dış politika arasındaki ayrım ortadan kalkıyor. Bir gün, trend, 'biz' ve 'onlar'ın görüşleri arasındaki hassas sınıra bile uzanabilir... Değişen ilişkiler, uluslararası ilişkileri ve teknolojiden kaynaklanan ekonomiyi de dönüşüme uğratıyor. Muazzam miktarlarda enformasyona doğrudan ulaşabilen insanların sayısının artması demek, genelde hükümetlerin, ve özel olarak, iri devlet yapılarının, merkez bankaları, istihbarat servisleri ve benzeri kurumlarıyla, rolünün büyük ölçüde azalması anlamına geliyor. Resmi olmayan aktörler, hem görece hem de mutlak anlamda çok güçlendiler. Gücün, devletten pazaryerine kayması, enformasyonun iletişim hızıyla daha da güç kazandı. Pazarlar, saniyeler içinde tepki verirler. Hükümetler, yapıları icabı, veremezler. Tek sesle konuşma ihtiyacı, ister istemez yavaş olan hiyerarşik karar verme mekanizmasını gerektirir."

Jessica T.Matthews, önümüzdeki onyıllar içinde küreselleşme adını verdiğimiz olgunun, dünyanın geçirdiği muazzam değişikliğin sebebi değil sonucu olduğu sonucuna varılacağını ifade ediyor. Aynı kanaati, iki ay önce katıldığım bir toplantının açış konuşmacısı olan İsrailli devlet adamı Şimon Peres'ten de dinlemiştim. Peres, küreselleşmenin bir sebep değil sonuç olduğunu vurgularken, "Ekonomi küreselleşti, hükümetler milli kaldılar. Bunun kaçınılmaz sonucu ise özelleştirme olarak ortaya çıktı" dedi ve ekledi "Para transferleri internet çağında gümrükler ve sınırlar dinlemiyor. Para kimseye sormadan sınırlar ötesinde akıyor. İçinden geçtiğimiz dünya çapındaki muazzam dönüşüm ve değişiklikler, diplomasinin rolünü bile etkiledi ve hafifletti. Dışişleri bakanlıkları ağır ve hantal mekanizmalar halinde, yeniden rol tarifi yapmak zorundalar..."

Böyle bir dünya tablosunda, son 50 yılın uluslararası şartlarına ve o dönemlerde ortaya ve artık ıskartaya çıkmış değerler sistemine dayalı "milli güvenlik eksenli" devlet yapılarının, dünya liginde kalabilmesi, küme düşmemesi mümkün mü? Türkiye'ye bir de bu "prizma"dan bakmayı deneyin; ve bakalım, kim, nereye, nasıl oturuyor?

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır