kapat

24.06.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
NEBİL ÖZGENTÜRK(nebilo@sabah.com.tr )


Mehmet Efe...

Her meslek ve erbabdan bir başkaymış eski zaman adamları yahu! Eşkıyası da zaptiyesi de valisi de mafyası da halkı da çetesi de "derin devlet"i de!

Aslında köfteci Kamil'le, otopark kahyası Hasan'ın, dünkü gazete manşetlerini süsleyen "hesaplaşma"yla hiç ilgileri yoktu..

Pisi pisine, kör ve kalleş birer kurşunla yaşamlarını kaybettiler..

Ne hazin bir hikaye!

Yiğitliğin, civanmertliğin, raconun değil pusu, entrika ve kalleşliğin hakim olduğu bir dönemden geçiyoruz..

Tam bu dönemde "İzmir Dergisi"nde çok anlamlı bi yazı çıktı karşıma..

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina'nın, "uygar ve nitelikli bir kentsel ortam oluşturma" amacıyla, İzmir'in kültür hayatına armağan ettiği ve yayın yönetmenliğini Ünal Ersözlü'nün yaptığı "İzmir Dergisi"nde kentleşme bilincine dair pek çok güzel yazıyla birlikte, "Çakırcalı" adıyla maruf "Mehmet Efe"nin hayatının anlatıldığı bir deneme okudum..

Veysel Çolak imzalı yazıda Çakırcalı türküsü hatırlatılırken, Ege'nin ünlü eşkıyalarından "Çakırcalı Mehmet Efe"nin yaptıklarından, ettiklerinden sözediliyor.. Bu ilginç portreyi okurken, doğrusu ister istemez Çakırcalı Mehmet Efe'ye az da olsa sempatiyle bakmaya, yiğitliğini, mertliğini, gözüpekliğini ve dahi raconlarını saygıyla karşılamaya başlıyorsunuz..

Yetinmedim, Çakırcalı Mehmet Efe kitabının yazarı (9 Eylül Üniversitesi öğretim üyesi) Sabri Yetkin'i aradım. Sahi, yıllardır türküsünü çığırdığımız "Çakırcalı" Mehmet Efe, "ol yiğit bi kişi" miydi, Robin Hood misali, zenginden alıp yoksula mı verirdi, dönemin (devir Abdülhamit devri!) aşağılık, hırsız ve namussuz kimi zaptiyelerine aman vermedi mi, yöre halkı tarafından çok mu sevildi? Ya da şimdiki "kalleşçe efelenenler"in tersine "yiğitliğin kitabı"nı mı yazdı?

Dedim ya, "İzmir Dergisi"ndeki Çolak ve "Çakırcalı" kitabının yazarı Yetkin'den okuyup dinlediğim kadarıyla bence evet ama isterseniz Çakırcalı'nın minik bi portresini de ben aktarayım, siz karar verin..

İnanın ki, her meslek ve erbabdan, bir başkaymış eski zaman adamları yahu!

Zaptiyesi de, valisi de, eşkıyası da, mafyası da, halkı da hatta "derin devlet"i de !

Yiğitliğin yerlerde fazlaca sürünmediği yıllar..

1900'lü yılların başı..
Egeli bir eşkiya hüküm sürer Ödemiş, Aydın ve havalisinde.. Çakırcalı Mehmet Efe.. Babası da yıllarca "Osmanlı" devletine aman dedirten, yine dağı mesken edinmiş Yörük Ahmet'tir.. Yörük Ahmet Efe ki Abdülhamit Han'ın talimatıyla "Ruslara karşı vuruşmak" amacıyla önce mapushaneden salınmış ancak bir süre sonra yine "aynı" talimatla (pusu kurularak!) öldürtülmüş.(1883)

İşte, Çakırcalı Mehmet Efe de "öç alma hırsıyla" palazlanmaya, dağa çıkmaya hazırlanır bu yıllarda.

Beş kişilik bir çete kurar. (O günlere ait bir türkü dizesi: Çakırcalı Mehmet Efe çıktı dağa/ Osmanlı mertse gelse yakalasa ya!)

Ve dağa çıkmasıyla birlikte kendince zulüm yapan, zalim davranan ağalara ve kolluk amirlerine karşı savaşa başladı.. İşbirlikçi ağaların köyünü basıp ganimet topluyordu, hırsızlık yapan, köylünün malına ırzına göz koyan zaptiyenin önünü kesiyordu sıkça.. Ele geçirdiği mal ve paraların bir kısmını garibanlara dağıtıyordu. Bazen de aynı zalim ve gaddarları, çeşme ve cami yapmaya zorluyordu. Fakat ilginçtir, köylünün malını ve emeğini zorla kendi zimmetine geçiren ağaların, haksız servet edinenlerin çiftliğini bastığında, evin hanımlarına ait zimmet eşyasına dokunmuyordu; çoluğa, çocuğa, masuma da el kaldırmıyordu.... Hatta kendi adamları da olsa ırza, namusa göz koyanların hesabını anında görüyordu..

Yol yaptırıyor, köprü yaptırıyor, evlendirdiği gençler oluyordu sıkça..

Ve her kuşatmadan sağ kurtulduğu gibi, halk tarafından göklere çıkarılıyordu..

Zaptiyelerden, ağalardan bıkan halk, mecburen umudu Mehmet Efe'de görüyordu.

İlginçtir, Helen komitacılarına karşı da saf duruyordu Çakırcalı Mehmet Efe. Yeni yeni filizlenen "Helenik" akımların ve destekçilerinin düşmanı kesilmişti. Yöre halkına dağıtmak amacıyla kendince vergi alıyordu onlardan.

Ama ihanetleri hiç affetmiyordu Mehmet Efe.. Tüm kaçışları, sürüklenişleri boyunca yerini yurdunu bildirenlere, dost görünüp kapı aralığından ihbar edenlere hiç aman vermiyordu.

Tabii ki 40 yaşına geldiğinde yakalanıp vuruluyor ve kafası kesiliyordu 1912 yılında.. Ama yine bir ihanet sonucu!

(Çakırcalı Mehmet Efe'nin en yakını tarafından kolluk kuvvetleri adına öldürülmesi ise bütün ihanetleri düşündürüyor. Veysel Çolak, Çakırcalı'nın türkülerde "efsanevi" bir biçimde yaşatılmasının nedenini bu burukluğa bağlıyor.)

Mehmet Efe'nin yakalanması için Sultan tarafından görevlendirilen ancak yıllarca yakalayamayan Ali Paşa'nın kayıtlara geçmiş bir açıklaması:

"Çakırcalı dağlık ve köylülük aleminde kendisine hakltan ve köylü çemberinden bir sevgi oluşturmuş ki halkın sevgisini kırmadan yakalamak mümkün değildir!"

Dönemin İzmir Konsolosu Paul Blanc da bir hatırlatmada şunları söylemeden edemiyor;

Çakırcalı Mehmet Efe, hiç de sıradan bir eşkiya değil, üç silahşörlerimiz gibi onurlu bir insandır!"

***

Evet, kıssadan hisse..

Her meslek ve erbabdan bir başkaymış eski zaman adamları yahu!

Eşkıyası da zaptiyesi de valisi de mafyası da halkı da çetesi de "derin devlet"i de!

Cengiz Hoca...

Gezgin Charles Fellows tarafından 1838 yılında keşfinden sonra unutulan ve 1900'lü yıllarda çok az meslek adamının gezip gördüğü Arykanda, ismi ile olduğu kadar buluntularıyla da M.Ö. 2000 başlarından beri iskan edilmiş bir kent. Kimi antik yazarlarca, ahalisi, tembellik ve safahata düşkünlükleriyle tanımlanan Arykanda, tarihin hiçbir döneminde politik, ekonomik ve askeri açıdan ön planda olmamıştır.

Ve parlak dönemlerdeki zenginliğini sedir kerestesi, av hayvanları, şarapçılık ve yol güzergahı olması nedeniyle kervan ve yolculuklardan elde etmiştir.

Evet.. "Antik" bir yazı girişi değil mi..

Kısa da olsa bu bilgileri bize Arkeolog Prof. Cengiz Bayburtoğlu verdi.. Cengiz Hoca, dile kolay, tam 30 yıldır Finike dağlarındaki Arykanda antik kentinin kazılarıyla haşır neşir.. Bıkmadan usanmadan ve dahi izin yapmadan!

Bu ülkenin "güzel insan"larından biri kısacası..

Ve Cengiz Hoca, kazıyla, bulguyla yetinmedi bir de ortaya çıkardığı bu "ilginç kent"de büyük bir konsere imkan hazırladı. Kadir Dursun denen genç bir adamın da yoğun girişimleriyle geçen hafta sonu Arykanda'nın anfi tiyatrosunda Gürer Aykal'ın yönettiği orkestra (mekana ve mevsime uygun olarak) inanılmaz bir konser verdi.. Vivaldi'nin Dört Mevsimler'i ay ışığı fonunda tekrar tekrar icra edildi..

Şimdi "Arif Köyü" adını alan Arykanda'da, köy halkı, yurdun dört bir yanından gelen sanatseverler; Aykal'ı, konserin fikir babalarından Fikret Otyam'ı ve düzenleyicileri çok alkışladı ama en çok alkışı Cengiz Bayburtoğlu aldı..

Sabırlı çalışmasından ve tevazuundan dolayı...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır