Biz tükürdük, biz yalıyoruz...

Meclislerin kuruluşuna egemen olan değerler, o ülkenin siyaset felsefesini ve ilkelerini oluştururlar. Rejimin esaslarını, siyasetin ahlakını, toplumun hedeflerini, devletin ve yurttaşın sorumluluklarını belirler.

Hepsinin özeti siyasi akıldır...

Önceki gün soruşturma raporlarının Meclis görüşmesi, hukukun siyaset uğruna perişan edilişinin örneklerini sergiledi. Sonunda kısmi de olsa siyasi aklın örneğini gördük.

Artık bundan sonra rakibi hakkında soruşturma önergesi verenler, hukuk peşinde koştuklarına kimseyi inandıramazlar. Hele bazı sözcülerin soruşturma raporunu okuma gereğini duymadan eleştirmeye meraklanmaları doğrusu ibret vericiydi.

En gerçekçi itiraf Ayvaz Gökdemir'indi "Biz tükürdük; biz yalıyoruz..."

***

Gündemdeki soru, bu durumdan hükümetin etkilenip etkilenmeyeceğidir.

Önümüzdeki Perşembe günü son iki soruşturma raporu üzerinde yapılacak görüşmelerle durum açıklığa kavuşacak. Ecevit'in ve Bahçeli'nin istekleri doğrultusunda Mesut Yılmaz'ın hükümete girmesi söz konusudur.

Bu görüşmeler sonrasında Yılmaz'ın hükümete girmesiyle artık soruşturmalar bardağındaki fırtınanın dindiğini gösterecek.

Yılmaz'ın kabineye girmesiyle ortaya çıkacak yeni durum, hükümetin güçlenmesi biçiminde yorumlanıyor.

Önce hükümet, deneyimli bir siyaset adamının doğrudan etkinliğini ve katkısını sağlanmış olacak. Kültür Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık yapmış bir tecrübenin kabineye katkısının büyüklüğü açıktır.

Sanırım en fazla devlet ve hükümet başkanı ile tanışmış ve görüşmüş siyaset planlamış parti lideri Mesut Yılmaz'dır. Bu tecrübe bugünkü hükümet için çok önemli bir avantajdır.

Kuşku yok ki, kabinedeki ANAP'lı bakanların hükümet içi çalışmaları ve uyumu da yeni bir ciddiyet ve disiplin kazanacaktır.

Bu disiplinin diğer bakanları da etkilemesi kaçınılmazdır.

***

Soruşturma raporlarının Meclis görüşmesi gösterdi ki, Türkiye'nin birinci sorunu siyasettir.

Önceki gün Demirel'in TÜSİAD konuşmasını dinledim. Bu konuşma, Demirel'in sahaya çıkışının ilk örneğidir. Türkiye sorunlarını artık bürokratların hazırladığı Çankaya raporlarından değil, ev ziyaretine gelen halktan, esnaftan, tüccardan dinleyerek öğrenmekte...

TÜSİAD konuşmasında ülkenin birinci meselesi olarak ekonomiyi göstermesi, feryatlı Güniz Sokak ziyaretlerinin verdiği heyecanın sonucu gibi görünüyordu.

Türkiye'nin birinci meselesinin siyaset olduğunu en iyi bilenlerin başında Demirel gelir. Buna rağmen, TÜSİAD'ı sadece ekonomiyi tartışan kurum gibi değerlendirerek sorun sıralamasını değiştirmesi çok etkileyici değildi. Gerçi ekonominin düzelmesini, siyasi istikrara bağlayan elektrik (orta yolcu) üslubu ile durumu idare etti; ama, vurucu etkinliği sağlamadı.

Başkanlık sistemini yeniden önermesi, aslında Türkiye'nin birinci meselesinin siyaset olduğunu ortaya koyuyordu. Parlamenter sisteminin kendini dinamitlediği bu siyasi soruşturmalar karşısında tavırsız görünmeyi tercih etti.

Belki de durumu hâlâ nazik görüp dokunmak istemedi... Ne de olsa usta siyasetçidir.

***

Tekrar başa dönelim.

Temel felsefesi ve amacı aydınlanmamış, metodu karmaşık, sonuçları meçhul bir yeni dünya eşiğindeyiz. Eğer geleceğimizi hâlâ siyasi nakaratlar ve büyülü vaatlerle tartışıyorsak bilin ki Türkiye, kendini bu köhne siyaset yorgunluğundan kurtaramamıştır.

Unutmayın; yeni yüzyıl bugüne kadar yaşanmış bütün deneylerden farklı değerlerle insanlığın karşısına yeni sorunlar getiriyor.

Demirel bunları dile getirirken, Meclis dokuz saat bir sistem suistimalini yaşadı.

Ayvaz Gökdemir doğru söylüyor: "Biz tükürüp, biz yalıyoruz..."