kapat

24.06.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


Sınıfta kalanlar...

Mesut Yılmaz'ın Yüce Divan'a gönderilmesine ilişkin TBMM'deki oylamalar sonucunda, ANAP lideri ve eski Başbakan aklanmış mı oldu? Hayır olmadı. Tam tersine, Türkiye'nin en canalıcı sorunlarının başında gelen "yolsuzluklar" konusunun, siyas” hesaplara kolayca kurban edilebileceği ortaya çıkmış oldu. Mesut Yılmaz, durumu "şeklen" kurtardı ama "kamu vicdanı"nda aklanmadı.

Koalisyon hükümeti ve artık siyas” terminolojide eş anlama sokulan "istikrar" güvence altına alınmış mı oldu? Şeklen evet ama fiilen hayır. Bu hükümetin, kedinin pisliğini örtercesine, "istikrar" adı verilen "zamk"ın çözülmemesi uğruna "yolsuzluklar"ın üstünü örtmekteki gayretkeşliği ortaya çıkmış oldu. Böylesine hayat” bir konuda adım atma niyeti olmayan bir hükümetin, Türkiye'nin önemli dönüşümlerine imza atmayacağının itiraf belgesi de böylece yayınlanmış oldu.

Peki ya Mesut Yılmaz'ın 20 Haziran tarihli o zehir zemberek grup konuşmasına ne demeli? Bizlerin 10 yıldır döne döne yazdığı ve o yüzden şimşekleri çektiği ne kadar tez varsa, onları dile getirdi. Söylediği herşey doğruydu. Ama yetmiyor. Mesut Yılmaz'ın TBMM Genel Kurul öncesi yaptığı bu konuşma, belki de bir "rüşvet-i kelâm" idi ve bunca yıldır savunduğumuz "doğrular"ın gücü bu sayede de kanıtlandı ama sırf bunları söyledi diye, Mesut Yılmaz'a "kefil" olacağımız da kimsenin aklından geçmesin.

Doğrular, güçlerini doğru olmaktan alırlar. Ancak, bu olgu, doğruların yanlış ağızlarda ifade bulmasını engellemiyor. Mesut Yılmaz, doğruları vurguladı; fakat doğruları vurgulamak için "yanlış kişi"dir.

Zaten sözün, Türkiye'de fazla değeri kalmadı. Sözünün arkasında ne kadar durulduğu ve durulabildiği önemli. Söz ile sözü sarfeden kişinin kişiliği arasında bir uyum varsa, söz o zaman değer taşıyor. Aksi halde, söz olarak kalıyor, uçup gidiyor. Türkçe'de "ayinesi iştir kişinin, lâfza bakılmaz" deyişi boşuna değildir.

Örnek mi istiyorsunuz; "Türkiye'nin Avrupa yolu Diyarbakır'dan geçer" diyerek, Kürt meselesi konusunda en anlamlı vurgulardan birini yapan Mesut Yılmaz değil miydi? Onca kez Başbakanlık yaptı. İhalelere gösterdiği ilginin kaçını bu konuda gösterdi. Ayrıca, partisi hükümet ortağı. O sözleri sarfettikten bu yana, o sözlerinin doğrultusunda Güneydoğu'ya ilişkin hangi projeleri hükümete benimsetmeye uğraştı? Ne yaptı?

Son günlerin bir başka ilginç göstergesi TÜSİAD ile ilgili. TÜSİAD yönetiminin, "istikrar" bozulacak korkusuyla eteklerinin tutuştuğu anlaşılıyor. Hükümet ortaklarına "rahat mı battı" türünden mesajlar gönderdikleri biliniyor. TBMM'deki oylama sonucundan en derin ve rahat nefesi TÜSİAD'ın içine çektiği de belli.

Ne var ki, TÜSİAD türü "serbest piyasa ekonomisi" dayanaklı bir işadamları örgütünü dünyada bulabilmek de imkânsız. Globalizasyon (küreselleşme) döneminde yolsuzluklar konusunda, ekonominin icap ettirdiği rasyonalite açısından en duyarlı olanlar, gözünü globalizasyona diken işadamları. Bizdekiler, "güçlü merkez” devlet yapısı"ndaki en ufak sarsıntıda, şiddetli depreme tutuluyorlar.

TÜSİAD'la bağlantılı addedilen bir kuruluş, uluslararası bağlantılar kurarak, sonbaharda İstanbul'da bir büyük "yolsuzluklara karşı atılım" ve "şeffaflaşma" toplantısı yapacak. Öyle bir toplantıda, TÜSİAD'ın kafasına bu performansı vurulmaz mı?

Francis Fukuyama'nın Foreign Policy dergisinde yayımlanan son makalesinde "anti-Huntingtonian" bir değerlendirmesi var. Şöyle diyor: "Başlıca uluslararası fay hatları uygarlıklar arasında değil, globalizasyonu kabul eden ülkeler ile ya onu reddeden (Afganistan ve Kuzey Kore gibi) veya şu ya da bu sebeple oyunu kurallarıyla oynamayı beceremeyen ülkeler (Rusya ve Ekvador gibi) arasında."

Rusya ve Ekvador gibi ülkelere Türkiye'yi de dahil etmek mümkün. Ve, bunda TÜSİAD gibilerinin büyük vebali var. İşin ilginç yanı, Türkiye, AB'ye aday üye. Hem AB'ye aday üye, hem de globalizasyonun kurallarını becerememek birarada olmaz.

Türkiye, nasılsa yolunu bulacak; yolsuzluklardan ve yolsuzluklar üzerine oturmuş istikrar zihniyetinden kurtulduğu ölçüde yolunu bulacak.

Bugünkü kirli oyunun aktörlerine "sicil" veriliyor. Günü kurtarsalar da, "yarın"dan kaçıp kurtulamazlar...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır