kapat

24.06.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Binlerce yıllık vadide bir rüya gecesi..

En çok Çetin Ağabey'in (Altan) orada olmasını isterdim.. Yaş kütüğünü 75'lerken, Toroslar'ın bir kayıp vadisinde, adı bugüne dek duyulmadık köyün kadınlarının, şalvar ve başörtüleri ile, kucaklarında bebeleri, nasıl Vivaldi dinlediklerini görse, yıllar önce yazdığı rüyanın bir nebze gerçekleşmesine şahit olsa, herhalde benden çok daha mutlu olurdu..

Konser boyu en çok bu köy kadınlarını izledim..

Vücut dili diye birşey var.. İstanbul'da klasik konserlere, ne kız arkadaşlarımı götürdüm. Klasiği sever görünürler, ama kıpır kıpır kıpırdarlar.. Bitince de "Bitti" diye alkışlarlar..

Arifköy kadınları, nasıl sakin, nasıl keyifli izlediler görmeliydiniz.. Konser boyu kalkıp giden birkaç kişi oldu.. Yani kalkmak, gitmek serbest.. Gidenlerin hepsi kentlilerdi.. Köy kadınları "Bugüne kadar bize Vivaldi çaldınız da dinlemedik mi" der gibiydiler..

Gencecik bir orkesta, Antalya senfoni çaldı, Vivaldi'yi.. Gürer Aykal yönetiminde ve dev solist keman Cihat Aşkın'la..

Ne şeker, ne tatlı bir Gürer vardı o gece.. Nasıl bir halk adamıydı, nasıl onlardan biriydi.. Nasıl onlara anlattı, Vivaldi'nin mevsimlerini..

"Bakın bu ilkbaharda, kuşlar vardır".. Cihat Aşkın'ı gösterdi.. "Bu birinci kuş.." Birinci kemanı gösterdi.. "Bu ikinci kuş.." İkinci kemancıyı gösterdi.. "Bu üçüncü kuş.. Bakın bu kuşlar nasıl ötüyorlar?.."

Üç kemancı da, konçerto içindeki sesleri teker teker dinlettiler..

"Biz orkestra da, ilkbaharın o sağnak, o gök gürültülü, fırtınalı havasıyız"..

Orkestra, Vivaldi'nin notaları ile, yağmuru, gök gürültüsünü, fırtınayı çaldı..

"Şimdi hepsi birden" dedi Gürer.. "Şimdi, kuşları, yağmurları, fırtınaları ile ilkbahar.. Demin dinlediğiniz sesleri şimdi bir arada çalarken, tanımaya çalışın.."

Vivaldi'nin ilkbaharı zaten dünyanın en güzel müziği.. Bir de böyle anlatılınca..

Sonbahar.. Hasat mevsimi.. Köylüler hasat bayramı yapıyor.. Asillerimiz ise tilki avında.. Orkestra, köpekleri ve atları ile avcılar.. "Bakın müzik yolu ile nasıl ateş ediyoruz, tilkiye.. Bazan tek tek.. Bazan hep birlike.. Makinalı tüfek tarakası gibi.."

Dinliyoruz avcıları..

"Tilki de Cihat.. Bakın o da nasıl kaçıyor?.."

Keman nasıl anlatıyor tilkinin kaçışını, vuruluşunu ve ölümünü..

Sonra gene hep birlikte.. Hasat, av, coşku, kovalamaca..

Sonbaharı ilk defa bu kadar severek dinliyorum.. İlk defa bu kadar iyi anlıyorum çünkü.. Ve nasıl coşuyorum, içimden nasıl kalkıp dans etmek geliyor, o hasat bayramında..

Ve kış.. O hüzünlü kış.. İkinci bölüm.. Nasıl duygusal çalıyor Cihat..

Kayanın dibinde bir anfitiyatro.. Tam karşımda kokuları burnuma gelen çam ağaçlarıyla dolu bir yamaç.. Ağaçların hemen üstünde, yusyuvarlak bir ışıldak gibi ay.. Ve Cihat Aşkın'ın aşkı anlatan kemanı..

Bir rüya.. Tek eksik, yanımda sevgilinin olmayışı..

Küçükken annem bir defasında bana ayı göstermiş "Bak Hıncal" demişti.. "Sevdiklerinden uzak olduğunda aya bak.. Onlar da aya bakıyordur mutlak.. Öylece buluşursunuz.."

Aya baktım.. Cihat Aşkın'ın melodileri içime akarken.. Aya baktım, baktım ve birden meltemle dağılmış saçların omzuma yaslandığını hissettim. Bir sıcak nefes duydum boynumda.. Uzattım elimi, okşadım.. okşadım!..

***

Bitmesini istemediğim gece bitti.. Bizi yaklaşık bir kilometre aşağıda bekleyen arabalarımıza doğru, yokuş aşağı iniyoruz.. Yanımda bir müthiş güzellik yürüyor.. Dağınık harika saçları başından aşağı dökülmüş..

Konuşma konusu olsun diye açıyorum..

"Sevdin mi konseri.."

"Çok sevdim" diyor..

"En çok?.."

"En çok ilkbaharı.."

"Ben de en çok ilkbaharı" dedim..

Elimi uzattım, elini tuttum.. Sıcak, yumuşak harika eller.. O dünya güzeli yüzün, böyle elleri olacak tabii..

"Adın ne" dedim..

"Vadi" dedi..

İlk defa duyuyorum, ama isimdeki güzelliğe, şiirselliğe bakın..

Vadi!..

Hem de dünya güzeli bir vadide yürürken, adın anlamını daha iyi anlıyorum..

Çarpıcı.. Gizemli.. Sarp.. Fethedilmesi güç..

"Ben seni çok sevdim Vadi" diyorum.. Avcumun içindeki elini sıkarak..

10 yaşındaki Vadi, 4 bin yılın vadisindeki rüya gecesinin en güzel gerçeği..

Binlerce yıllık geçmişin içinde, pırıl pırıl bir gelecek!..

TEBESSÜM
Fıkra Orhan Şahin'den..

Temel'e bir işe girmek için sağlık raporu lazım olmuş. Gitmiş tam teşekküllü bir hastaneye. Epey muayeneden sonra doktor sormuş.

-Kulaklarınızdan, ya da burnunuzdan bir şikayetiniz var mı? diye.

-He ya, demiş Temel. Özellikle fanilamı çıkarırken çok zorlanıyorum.

Yaşa Serhat!..
Serhat Hürkan.. Bizim mesleğin en asi adamı.. Yankı'da tanıdım onu.. Kışlalı okulundandır. Sonra birlikte çalıştık Gelişim'de.. Harika bir gazetecidir, ama isyancı kafası yüzünden hiçbir yerde uzun kalamadı ve olacağı kadar olamadı.

Serhat bir atletizm aşığıydı. Cebi en delik gazetecilerden olduğu halde, her Dünya Şampiyonası'nda görürdüm onu.. Bir yerlerden denkleştirir, bir kaç kuruş bulur, en ucuz otellerde kalır, ama atletizm izlerdi.

Kitap yazmış.. Atletizm değil.. Şaşırdım görünce.. Futbol..

Nerden çıktı, derken, önsözü okudum..

1998 yazında TRT'de o yıl Fransa'da Dünya Şampiyonası var ya.. Bir futbol programı yapmışlar. Kaptan Ümit Gürtuna.. Konuşmacı Kurthan Hoca.. Araştırmacı da bizim Serhat..

"O programı hazırlarken keşfettim ki, konu bir derya" diyor Serhat.. Program bitmiş, ama araştırma bitmemiş.. Dosyalar, dosyalar..

Bu yıl şubat ayında Ümit Gürtuna bu defa Ümit Yayıncılığın kaptanı olarak Serhat'e talimat vermiş..

"Bu defa kitap.. Euro 2000'e yetişecek.."

Serhat'ın kitabı, Türkiye'de futbolun İzmir'de başlayışı ile açılıyor. İlk futbol işgalin İstanbul'u değil, "Gavur İzmir"in Türk takımlarınca oynanıyor. Yıl 1890!..

Sonra, Galatasaray, Fenerbahçe, Serhat'in takımı Beşiktaş'ın gelişleri..

Sonra siyasete paralel, İnönü - Bayar çekişmesinden yankılanan Güneş günleri..

Sonra ilk profesyonel müessese takımı Adalet.. KİT takımları, PTT'ler, Demirsporlar.. Askeri güçler.. 12 Eylül ve Özal takımları..

Aklınıza ne gelirse..

İkinci bölüm, Dünya futbolu..

İngiltere'de başlayış.. Komşumuz Yunanistan'da İstanbullu takımları.. Kıbrıs.. Mücahitler takımı Çetinkaya..

Asya'da, Sovyetlerde futbol.. Avrupa, Latin ülkeleri.. En zayıf takımlar.. Dünya kupaları ve dünyanın en ünlü stadları..

Serhat, futbolu okuyan, yazan herkesin elinin altında başının ucunda bulunması gereken bir referans kitabı yazmış. Bir bilgi hazinesi..

Ama Serhat'in gazeteciliğinden gelen akıcılık ve enfes üslubu ile birleşince, hem de nasıl keyifle okunan bir kitap ortaya çıkmış, ancak elinize alıp, karıştırmaya başlayınca anlayacaksınız!.

Tecelli'den Abuzittin'e mektuplar
Abuzittin'ciğim

Geçen hafta içime doğmuş. Bakarsın Allah'ın yardımıyla Belçika'yı da geçeriz diye yazmıştım. Aynısı oldu. Gerçi bizim muhterem spor basını galibiyeti başta Hakan, milli takımın şahane oyununa bağlıyor ama bana kalırsa o kadar allahlık kaleciyi bi takımın kalesine ancak zorla Allah Baba kodurtabilirdi. Bi düşün, Rüştü bizim kalede değil de karşı tarafta olsaydı? Vay milli takımın haline.. Yok efendim Hakan 67 santim sıçramış da. Eyfel kulesi olmuş da, roket olup 2 metre 67 santime fırlamış da.. Bi sürü laf.. Ne o golü, ne de ikincisini o günkü Rüştü yemezdi..! Hadi anladık siyasette milleti uyutmak için bir takım numaraların çevrilmesi gerekiyor.. Ama bu spor birader. Sporda insanları uyutmanın gereği ne? Belçika zaten turnuvanın en zayıf ekiplerinden.. Buna rağmen ilk 20-25 dakika neredeyse tek kale oynadılar.. Rüştü mutlak gollük topları çıkarttı.. Adamların 30 şutu var.. Bizim 7! On tane korner atmışlar, bizimkiler iki.. Maçın yüzde 59'unda top onlarda.. Ama maçı biz aldık. Futbol bu! Böyle şeyler olur. Bu maçın özeti: ilk ikisine göre çocuklar daha iyi oynadılar.. Rüştü sahanın yıldızıydı.. Hakan santrafor olduğunu hatırladı.. Allah Baba da "bugün sizinleyim çocuklar" diyince çeyrek finallere çıktık.

Mustafa Denizli de "Hannibal taktiği uyguladım" demiş. (Hannibal: Kartacalı komutan.. M.Ö.: 247-183..) Bu kadar tevazu da fazla... Bu taktiğin biraz revize edildiğini hep birlikte gördük. Televizyonlarda Hakan'ın gollerini ben diyeyim sekizbinüçyüzonsekiz kere sen de onikibinaltıyüzoniki kere yayınlamak, gazetelerde günlerce birinci sayfadan manşet atmak. N'oluyoruz nedir bu cümbüş bu tantana?.. Amerikalılar'dan sonra aya ikinci adamı biz mi çıkardık. Yoksa bilim adamlarımız kanseri yok eden ilaç mı buldu?..

Böyle galibiyetlerden sonra yazarlarımız neredeyse hep birlikte, "Tarih Yazdık!" demeye bayılıyorlar... Ben de kendi kendime diyorum ki; herhalde Atatürk, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman bulutlar üstünden bunları okudukça "Demek tarih böyle yazılıyormuş... Biz niye birer futbol takımı kurup da teknik direktör olmadık" diye hayıflanıyorlardır.

Abuzittinciğim, bi futbol maçında kupa aldık veya çeyrek finale çıktık diye günlerce bayram yapılması benim çok ağırıma gidiyor... Biz bu dünya tarihinde çağ açıp çağ kapayan neslin çocuklarıyız. Galatasaray'ın şampiyonluğu, milli takımın Avrupa Kupası'nda finallare çıkması bizler için çok çok 24 saatlik sevinç olmalı, o kadar!... 600 yıllık geçmişim bir futbol topunun peşinde böylesine perişan sürüklenmemeli..

"Efendim biz şimdi toplumsal sevinç yaşıyoruz milletçe el ele tutuşmuşuz. filan filan..." Bunlar boş laflar kardeşim. Birileri birilerini uyutmakla meşgul.. Bak geçen pazar üniversite sınavları yapıldı.. 300 bin kadar genç okumaya devam edebilecek. Bu yıl da 1 milyondan fazlası işsiz ve mesleksiz sokaklarda kalacak.. Acaba 2-0 yendiğimiz Belçika'da işsiz ve mesleksiz kaç genç var? Orada da böyle artık çağ dışı kalmış üniversiteye giriş sınavları yapılıyor mu? Yoksa gençler daha ortaokuldan yeteneklerine göre yönlendirilip hayata mı hazırlanıyorlar?

Neyse biz işimize bakalım, "Tarih yazalım!" Abuzittin'ciğim.

Bu gece n'aparız? Bana sorarsan Allah Baba "Hadi bakalım çocuklar gene sizinleyim.." derse Portekiz'i de götürürüz.. Ama "Ne haliniz varsa görün" dedimiydi yandık.

Münasip yerlerinden öperim kardeşim.

Güneş

SEVDİĞİM LAFLAR
Çaresi olmayan şeyler düşünülmeye

değmez, ne olmuşsa olmuştur.

Shakespeare (Teşekkürler Alper)

BİZİM DUVAR
Hep senin başının altından çıkıyor

bu sakallar farkında mısın?!

Hakan & Utku

Tatlı!..

Dünyada en tatlı şey

Kadın bir, meyva iki

İkisi birbirine

Öylesine benzer ki..

Kadın var, can eriği,

Kah tatlı, kah buruk.

Kadın var, üzüm gibi,

Yenir olsa da koruk!

Kadın var, vişne gibi,

Reçel yap tabak tabak.

Kadın var, karpuz gibi,

Yandın çıkarsa kabak

Kadın var, kestanedir,

Kış mevsimine sakla,

Kadın var, kavun gibi,

Aman alırken kokla!

Kadın var, incir gibi,

Kuru yenir, yaş yenir.

Kadın var, muz gibi,

Soya soya yenilir.

Kısaca her kadının

Benzeri bir mevyadır.

Ama nikah masasında

Evet! diyen erkeğin

Yediği hep ayvadır..

(Ümit Yaşar Oğuzcan'ın dizeleri

için Ali Rıza Özmen'e teşekkürler..)

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır