kapat

24.06.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Türk Yunan dostluğu Şimdi başlıyor

Fenerbahçeli basketbolcu İbrahim Kutluay'ın Yunan AEK takımına transfer olması çok hoş bir gelişme.

Yıllardır kapı komşumuz Yunanistan'la düşman duygular içinde yaşamanın iki ülkeye de fayda sağlamadığını yazar, söyleriz ama siyasetçileri aşamayız.

Son bir yıldır iki ülke arasındaki dostluk ilişkileri giderek siyasetçileri aşıyor, onlar da iki ülke halkının istekleri doğrultusunda iyi ilişkiler içine girmeye başladılar.

Bu aşamaya gelindikten sonra Türkiye ile Yunanistan arasında çok güzel gelişmeler oldu. Sanatçılar gidip geldiler karşılıklı, siyasetçiler daha dostane havada masasa oturdular.

Ancak İbrahim Kutluay'ın transferi bana göre hepsinin üzerine çıktı. Çünkü ilk kez iki ülke arasında gerçek anlamda organik bir bağ kurulmuş oldu.

İbrahim Kutluay çok başarılı bir sporcu. AEK ise dünya çapında bir basketbol takımı, üstelik bu yıl Avrupa Şampiyonası'nda yine iddialı. İlk kez bir Türk sporcu Yunan takımının forması altında Avrupa salonlarında oynayacak. Yunanlı seyirciler bir Türk'ün atacağı basketlerle havalara sıçrayacak. İbrahim Kutluay'ın zafer kazanılan bir maçtan sonra belki açacağı Türk bayrağı çılgınca alkışlanacak. Ne hoş.

Fenerbahçe'ye sitem
Fenerbahçe çok iyi bir basketbolcusunu Yunanistan'a kaptırdı. Gerekçe çok basit, "İbrahim Kutluay fazla naz yapmış." O halde haddinin bildirilmesi gerek, bizdeki yönetici anlayışı bu. İbrahim Kutluay gencecik bir sporcu. Deyin ki biraz naz yaptı, ne olur yani?

Denizli'ye "yuh" çektirenler
Bizim spor basını yazdı mı, bilemiyorum, yazdılarsa, özür dileyerek tekrarlamak isiyorum.

İsveç'le maça çıkıyoruz. Stadta her iki takımın oyuncu ve yönetici kadroları anons ediliyor.

Rüştü'den başlayarak adı okunan her futbolcudan sonra Türk seyirciler gök gürültüsünü andıran bir sesle "oley" diye bağırıyorlar.

Sıra Teknik Direktör Mustafa Denizli'ye geliyor. Uğultu halinde "yuh" sesleri yükseliyor.

Bu ayıp ötesi bir şey.
Bu arada, eğer hislerim beni yanıltmıyorsa, Denizli'ye yönelik aşırı tepkinin ardında Galatasaraylılar ve Galatasaraylı medya var. Anlaşıldığı kadarıyla Denizli'nin bu yıl Fenerbahçe'yi yönetecek olması nedeniyle erken başlatılan bir yıpratma kampanyası sürdürülüyor.

Bu Milli Takıma da Fenerbahçe'ye de haksızlık. Ayrıca, şunu da unutmamak gerek. Denizli Avrupa 2000'den önce Fenerbahçe ile anlaştı. Fatih Terim, bundan önceki Avrupa finalleri sırasında Galatasaray ile anlaşmıştı.

İsimleri ve kulüpleri, "fanatik taraftar" psikolojisi içinde yıpratmayalım. Akşam çok önemli bir maça çıkıyoruz, takımı bugün rahat bırakın bari.

İki La Fontaine masalı
Güvercinin biri ağzında peynirle bir dalda duruyormuş. Kurdun biri aşağından geçerken ağzı sulanmış, aklına La Fontaine masalı gelmiş, peyniri kapmak için güvercine seslenmiş; "Güvercin kardeş sesin çok güzel diyorlar, bana bir şarkı söylesene." Güvercin başını sallamış, sonra ağzındaki peyniri pençesine taktıktan sonra kurda şöyle demiş; "Sen karıştırıyorsun, masala göre benim karga, senin tilki olman gerek, ayrıca git o La Fontain'e söyle, artık zaman değişti, yemezler."

İkinci fıkra: Yine güvercinin biri dalda oturmuş, ağzında peynir. Kurdun biri geçiyor, ağzı sulanmış, peyniri kapmak istiyor. Seslenmiş güvercine "Sesin çok güzelmiş, bir şarkı söylesene" diye. Güvercin peyniri pençesine taktıktan sonra ötmeye başlamış. Peyniri kapamadığı için öfkelenen kurt "Hay ben bu La Fontaine'in" demiş.

Deniz Otobüsleri de cıvıtıyor
Araç taşıyan İstanbul Deniz Otobüsleri en iyi çalışan kuruluşlardan biri. İstanbul'u Yalova ve Bandırma'ya bir köprü gibi bağlıyor. Üstelik diğer kitle ulaşım araçlarına göre çok daha modern, sistem bilgisayarla denetleniyor.

Ancak son günlerde, özellikle tatil mevsiminin başlamasıyla Deniz Otobüsleri'nden şikayetler almaya başladım.

Şikayetlerin odak noktası, önceden alınmış araç biletlerine önem verilmemesi. Diyelim ki Yalova'ya gideceksiniz, bir iki gün önceden aracınız için bilet alıyorsunuz, hareket saatinde iskeleye geliyorsunuz, ama sizi "doldu" gerekçesiyle içeri almıyorlar.

Oysa bilet satışı bilgisayarla olduğu için deniz otobüsüne kaç araç gireceği belli, demek ki fazla bilet satılıyor, önce gelen biniyor, diğerleri açıkta kalıyor.

Sordum, gerekçe olarak "Geç kalanların yerine yedekler alınıyor" dediler. "Peki geç kalmamak için kaç dakika önce gelmek gerek?" soruma "45 dakika" cevabını verdiler. E insaf. Yurtiçi uçaklarda bile bu süre 20 dakika.

Sonuç olarak Deniz Otobüsü işini de cıvıtmışlar ya, insanın canını sıkan bu.

MGK nedir, ne değildir?...
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girebilmesi için bazı kriterleri kabul etmesi gerek. Sadece kabul etmek de yetmiyor, bunların hayata geçirilmesi de zorunlu. Bu nedenle zaman zaman bizi rahatsız etse de Batılı ülkeler Türkiye'ye bu kriterlere uymak adına baskı yapıyor.

Son günlerde gizliden gizliye sürdürülen bir tartışma var. Türkiye'nin Avrupa kriterlerine uyum göstermesi konusunda "merkezi tam tarif edilmeyen" direniş görülüyor.

Gazetelere bu konu "MGK karşı çıktı" şeklinde yansıyor. Oysa bu kavram yanlış. Daha doğrusu, kulağı tersten göstermek gibi bir şey. Bu nedenle size MGK'nın yani Milli Güvenlik Kurulu'nun ne olup ne olmadığını anlatmak istiyorum.

MGK bir anayasal kuruluş. Anayasamızın 118'inci maddesinde tarif ediliyor.

Girişi şöyle: "Milli Güvenlik Kurulu Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri Bakanları, Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanlığı'ndan kurulur.

Gündemin özelliğine göre kurul toplantılarına ilgili bakan ve kişiler çağrılıp görüşleri alınabilir."

118'inci maddede daha sonra kurulun milli güvenlik siyasetini tayin ettiği, alınacak kararların bakanlar kuruluna tavsiye edileceği anlatılıyor.

Maddeye göre Cumhurbaşkanı olmadığı zamanlarda kurula Başbakan başkanlık ediyor.

Şimdi dönelim konumuza. Son günlerin tartışması Dışişleri Bakanlığı'nın Kopenhag Kriterleri için yaptığı hazırlıktan kaynaklandı. Gazete ve televizyonlar haberi "MGK karşı çıktı" başlıklarıyla veriyor.

Maddeyi yukarıda okudunuz, Dışişleri Bakanı kurulun doğal üyesi, Dışişlerinin hazırladığı bir rapor aynı zamanda hükümeti de bağlar. O halde "MGK karşı çıktı" derken, asıl söylemek istediğimizi anlatamamış oluyoruz. Çünkü belli ki karşı çıkan Milli Güvenlik Kurulu değil, bu kurulun askeri kanadı. Herşeyi yerli yerine koymalıyız. Bir konuda destek veriyorsak bu yağcılık, karşı çıkıyorsak korkaklık kokmamalı.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır