kapat

07.04.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )


Parlamento nihayet rüştünü kanıtladı

Hukukun temel ilkeleri, yüzlerce yıl içinde insanlığın ortak aklından süzülerek, toplumsal huzurun güvencesini sağlamak için adeta matematikleşmiş, birtakım vazgeçilmez nirengilerdir.

Bir siyasetçi olarak, o matematiksel nirengilere uymak yerine; onları kendi iradenize göre eğip bükmeye kalktığınız zaman, bir ortaçağ despotizminin ilkelliği içine düşersiniz...

Hukuk bilincinin gelişmiş olduğu bir toplumda, hiçbir siyasetçinin aklına bile gelmez, hukukun temel ilkelerini kendi özel iradesine göre yeniden biçip dikmeye kalkmak; böylesine tuhaf bir terziliğe soyunmak...

Hukukun temel ilkeleri nelerdir? Örneğin "maddesiz suç", "suçlama karşısında savunmasız yargı", "gerekçesiz karar", "yasaların kişilere göre değişik uygulanması" olamaz; türünden evrensel ilkelerdir bunlar...

Bir ülkenin yönetim biçimini belirleyen bir Anayasa, belirli bir kişinin durumuna, yahut çıkarına göre değiştirilebilir mi?

Bir siyasetçi için böyle bir girişimde bulunmak dahi, hukukun temel ilkeleriyle boğaz boğaza gelmek olur...

Nasıl oluyor da Türkiye'de siyasetçiler, hukukun temel ilkeleriyle boğaz boğaza gelmeyi göze alabiliyorlar?

Çünkü efendim tıpkı mutlakiyet, yani padişah efendilerimiz döneminde olduğu gibi; "kuvvetler ayrılığı ilkesine" inanmıyorlar ve kendilerini "kadir-i mutlak"; çevrelerindekileri de, kendilerinin emrine harfi harfine uyması gereken kullar olarak görüyorlar...

Şimdiye kadar izledikleri örnekler hep böyle, liderlik anlayışları böyle, koşullanmaları böyle...

Yürütme erki, yani Hükümet" eşit "Devlet"tir de, "Yasama erki, yani parlamento" sadece göstermelik bir formalite midir?

Maalesef Cumhuriyet döneminde de, Demokrasi döneminde de, "Hükümet", halk kitlelerine sürekli, "Devlet" olarak sunulmuştur. Parlamento'ya ise hükümetlerin her yaptığını onaylamakla yükümlü bir formalite olarak bakılmıştır.

Çünkü çoğunluk partilerinin Meclis Grupları, liderlerinin her dediğini onaylamak zorunda olan birer robot durumuna indirgenmiştir. Madem ki, onların Meclis'e girmelerini, bizzat hazırladıkları aday listeleriyle liderler sağlamaktadır...

Böylece çoğunluk partisinin lideri; hem Hükümet, hem de Meclis iradesinin ta kendisi olmaya başlamıştır...

Bir de buna ülke topraklarının yarısının Hazine'ye ait olduğunu, yani iktidar siyasetçisinin tasarrufu altında bulunduğunu eklerseniz...

Ayrıca Devlet Bankaları da aynı tasarrufun altındaysa...

Türkiye gibi sadece kendi yönetim kadrolarına göre biçimlenmiş bir "kabuk devlet" olgusu, halk kitlelerine hizmet veren "teknik devlet" yapılanmasına dönüşebilir mi?

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Süleyman Bey'in Cumhurbaşkanlığı süresini uzatmak için, Anayasa'nın 101. maddesinde yapılmak istenen değişikliği reddetti...

Meclis'in, lider sultasına karşı rüştünü kanıtlama doğrultusunda attığı önemli bir adımdır bu...

Hangi çağdaş ülkede hangi lider, istikrarı sağlama gerekçesiyle hukukun temel ilkelerini çiğnemeye kalkar?

Diyeceksiniz ki:

- Burası Türkiye...

Evet, öyle...

Zaten Türkiye'nin de, "kabuk bir devlet" görüntüsünden, "teknik bir devlet" biçimlenmesine geçmesi özlemleriyle, onun için akıp gitmedi mi, bizim de ömrümüz?

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır