kapat

28.03.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
GÜLAY GÖKTÜRK(gokturk@turk.net )


67+5 neyi çözecek?

Sayın Cumhurbaşkanımızın kendisi bu sıralar "uzatmalar"la fazla ilgili olduğundan, +5 formülünü her derde deva bir sihirli formül sanmaya başladı anlaşılan.

Önceki gün üniversite rektörleriyle yaptığı toplantıda devlet üniversitelerinin öğretim üyesi ihtiyacını da yine bir +5 formülüyle halletmeyi önermiş: Bu defaki formül 67+5... Yani 67 yaşında emekliliği gelen öğretim üyelerinden isteyenler 72 yaşına kadar çalışabilecekler.

İlahi Demirel...

Mevcut profesörler 72 değil, 82 yaşına, hatta ölünceye kadar çalışsalar ne olacak...

Biten, tükenen bir kaynağın üzerine gelecek inşa edilebilir mi? Arkadan taze kan gelmedikçe, aynı miktar kanı gittikçe büyüyen ve genişleyen bir sistemde dolaştırıp durmakla bir organizma hayatiyetini sürdürebilir mi? Türkiye bilgi çağını, 70'lik profesörlerin dişlerini sıkıp beş yıl daha çalışmaya devam etmeleriyle yakalayabilir mi?

Benim emekliliği gelmiş profesörlerin beş yıl daha çalışmasına hiçbir itirazım yok. Üniversitelerde yaşanan büyük öğretim üyesi açığının çözümünü bu kadar palyatif tedbirlerde arayan bir anlayışın 30 yıldır Türkiye'yi nasıl yönettiğine şaşıyorum sadece.

***

Sorun belli; Parasızlık, üniversiteleri yavaş yavaş öldürüyor.

Üniversitelerin içi boşalıyor. Devlet üniversitelerinin sahip olduğu öğretim üyelerinin en iyileri, yüksek ücretlerle birbiri ardına açılan vakıf üniversitelerine transfer oluyor. Düşük ücretler yüzünden üniversite öğretim üyeleri kadrolarına yapılan yeni müracaatlar hızla düşüyor. Eskiden bir araştırma görevlisi kadrosu için 500 müracaat gelen kimi üniversitelere şimdi müracaat sayısı onu-yirmiyi geçmiyor. Ve bu kan kaybı karşısında hiçbir şey yapılamıyor... Çünkü üniversiteler bu değerli öğretim üyelerini ellerinde tutmak için maddi-manevi hiçbir araca sahip değil.

Çözüm de belli; Paralı yüksek öğrenime bir an önce geçilmesi...

Eminim ki, bu çözümü önceki gün o toplantıya katılan 72 rektör de, YÖK yetkilileri de, Cumhurbaşkanı da, Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri de gayet iyi biliyorlar. Bakıyoruz; eveliyor, geviliyor, mahçup bir biçimde konuya kenarından köşesinden giriyor ama cesurca ortaya çıkıp lafı eğip bükmeden gerçeği haykıramıyorlar.

"Bu ülke, üniversite eğitimini tamamen parasız yapacak kadar zengin bir ülke değil, bakın İngiltere bile paralı yüksek öğretime geçti. Zengin ülkelerin bile yapamadığını biz nasıl yapacağız?" diyemiyorlar.

Bunu diyemedikleri için Demirel hâlâ kalkıp "Devletin bunu (düşük öğretim üyesi maaşlarını) düzeltmesi lazımdır. Türkiye Parlamentosu'nun, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin bunu düzeltmesi lazımdır. Çok kısa zamanda düzeltmesi lazımdır" gibilerden laflar edebiliyor. Yükseköğretim bütçesinin konsolide bütçe içindeki payının yüzde 2.8'den yüzde 2.2'ye düştüğü koşullarda, bu lafların ne kadar boşlukta kaldığını kimse söylemiyor.

Açık söyleyelim: "Bugün üniversite krizini çözebilmek için en fazla ihtiyaç duyduğumuz şey, gerçeği söyleme cesaretine sahip insanlardır. Biz bu cesareti en başta üniversitelerde yaşanan çıkmazı herkesten iyi bilen rektörlerden beklemeliyiz. Rektörlerimizin artık, Demirel "Devletin bunu düzeltmesi lazım" dediğinde, "devlet hangi parayla ve kimin parasıyla düzeltecek" diye sorabilmesi, tartışmayı açabilmesi lazımdır. Birilerinin kötü kişi olma korkusunu bir kenara bırakıp acı gerçekleri bir balyoz sertliğiyle kafalara vurması lazımdır.

İşte ancak o zaman; yüksek öğretimde artık gidecek yer kalmadığı ve radikal kararlar alma gereğinin kapıya dayandığı bütün çıplaklığıyla sergilendiği zaman, bazı şeyleri daha rahat tartışabiliriz.

"Sosyal adalet" adına savunulan bugünkü sistemin nasıl bir sosyal adaletsizlik ürettiğini de, "hak" kavramının yozlaşmasını da, bedava eğitimin hak olup olmadığını da, eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacak gerçekçi burs yöntemlerini de serinkanlılıkla konuşabiliriz.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır