kapat

26.03.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


Atatürk'ü yeniden yorumlamak...

Türkiye, 2000 yılında, belki hiçbir dönemde olmadığı kadar Batı dünyasında ilgi konusu. Özellikle, "AB aday üyeliği" statüsüyle birlikte, gerek Amerika'da, gerekse Avrupa'da Türkiye üzerine yapılan çalışmalarda dikkat çeken bir artış var.

Bu ilgi, henüz "medyatik" bir ilgi değil. Yani, Amerika'da ve Avrupa ülkelerinde herkes her dakika Türkiye'yi konuşuyor, Türkiye'yi izliyor ve Türkiye'de olan-bitenlerden haberdar anlamına gelecek bir ilgi söz konusu değil. Ancak, bu ülkelerde görevi gereği Türkiye ile ilgilenmek olanlar, bir dizi "Türkiye uzmanı" dikkatlerini her zamankinden fazla Türkiye'ye çevirmiş durumdalar ve bunlar belli sıklıkla biraraya gelip, Türkiye üzerinde çalışıyor, Türkiye'yi tartışıyorlar.

Uzmanlık alanları, Avrasya, İslam dünyası, Rusya ve Avrupa olanlar da, Türkiye'yi ilgi alanlarının içine almaya başlıyorlar. Bu arada, Türkiye ile ilgili "uzman yayınları" da artıyor. Bunlardan biri pek taze olarak, Washington'un ünlü think-tanklarından Brookings Institution tarafından yayımlandı. Kitabın ilginç özelliği bir ünlü Washington think-tankı tarafından yayımlanmış olmasına karşılık, yazarının "Türkiye uzmanı" bir Alman olması. Heinz Kramer. Kitabın adı "A Changing Turkey- The Challenge to Europe and the United States" (Değişen bir Türkiye- Avrupa ve Amerika için sorunsal).

Kitabı, geçen yılın yaz aylarından beri merakla bekliyordum. Yayımlanacağı o sıra duyurulmuştu. Daha sonra sonbaharda yayımlanacağı bildirildi. En sonunda, 2000 baharına sarktı. Belli ki, Heinz Kramer, başdöndürücü gelişmelerin gerisinde kalmamak için, yayımı sürekli ertelemiş ve son gelişmeleri de dahil etmek istemiş. Büyük ölçüde bunu gerçekleştirmiş de. Yine de, Aralık 1999 Helsinki Zirve kararı, yani Türkiye'nin resmen "AB adayı" olduğu kitapta yer almıyor.

Bu ciddi bir eksiklik sayılabilecek olsa da, Türkiye'yi çok iyi tanıyan ve izleyen ve üstelik yakınlık duyan bir uzmanın, en hayat” sorunlara ilişkin "kalıcı değer" taşıyan değerlendirmeleri nedeniyle değerli bir kitap.

Kitabın ilk bölümü "Kemalist modelin erozyonu" başlığını taşıyor ve kitap bu bölümle ve şu cümlelerle başlıyor:

"Bir yüzyılın üç çeyreği Kemalizm Türk Cumhuriyeti'nin resmi ideolojisi oldu. Fakat son on yıl içinde, gelecek millenium için bu ideolojinin halâ geçerlilik taşıyabileceğini ilişkin kuşkular yükseldi. Mustafa Kemal'in modern bir Türkiye kurma çabalarında ona yol gösteren ilkeler, ülkenin içinden geçtiği o dönemde işlevseldiler. Eski Osmanlı İmparatorluğu'nun kalbi Anadolu'da ondokuzuncu yüzyıl Avrupa standartlarına uygun bir ulus-devlet yaratmak için kullanılabilirlerdi. Bununla birlikte, zamanla, Türkiye'nin demokratik konsolidasyona engel haline gelmeye başladılar. Çünkü ülkenin yönetici çevreleri, politikalarını, liberal demokratik nitelikle olan yerine bu ilkelerin otoriter yorumuna dayandırdılar. Oysa, "Kemalizmin altı oku"nun kavramsal açıklığı, bu yorumun liberal demokratik bir nitelikle yapılabilmesi açısından teorik olarak imkân dahilindeydi."

Devamı da daha da dikkat çekici:

"... Türkiye'nin demokratik geçiş dönemi ve İkinci Dünya Savaşı'nın ardından çok partili parlamenter sisteme geçerek bunu konsolide etmesinin tarihi, toplumun gelişmesinin ve kitlelerin üzerindeki vesayetini terketmekte isteksiz olan ve bu isteksizliğini cumhuriyet'in kurucusunun ilkelerinin korunması gerektiğiyle açıklamakta halâ ısrar eden bir devlet elitinden kurtulmasının tarihidir. Cumhuriyet'in kuruluş ilkelerini yorumlarken, elit, Atatürk'ün girişiminin özündeki ileri karakteri görmezden gelmiştir.

Bu, birçok Türk ve yabancı gözlemcinin, özellikle soğuk savaşın sona ermesinden itibaren, açık ve demokratik bir sistemi yürütmek ve mülti-etnik ve mülti-kültürel bir topluma sahip büyük ölçüde sağlamlaşmış bir ulus-devleti devam ettirmekte, Kemalizmin modası geçmiş bir ideolojik zemin teşkil ettiği sonucuna vardırmıştır. Gerçekte gereken, yeni yerel ve uluslararası gerçekler ışığında Atatürk'ün siyasi mirasının yeniden yorumlanmasıdır. Türk yönetiminin önünde duran en önemli siyasi ve entellektüel görevlerden biri budur."

Bunu yapabilecek çapta yönetici aranıyor. Mevcutlar beceremiyor.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır