Kurulu düzen, değişime geçit vermek istemiyor. Sanki Türkiye'ye rağmen kendini korumak istiyor.
Cepheleşme mantığına dayalı yapılar, düşmanlarının yok olmasına katlanamaz. Çünkü o zaman kendi varlığı anlamsızlaşır.
Fazilet Partisi genel başkanlığına adaylığını koyan Abdullah Gül, seçildiği takdirde köklü değişimler getirecek görüşler açıkladı.
Mesela "Seçilirsem, Erbakan'ın FP üzerindeki hakimiyetine son vereceğim. Parti Balgat'tan değil, parti organları tarafından yürütülecektir" dedi.
Çok önemli bir şey daha söyledi:
"İnsanın tabii ki imanı, inancı olur, bunlar farklı şeylerdir. Ama ülkeyi yöneteceğimiz zaman elimizdeki referanslar şüphesiz ki demokrasi, Anayasa ve kanunlar olacaktır.."
Yani Gül, Fazilet'in "Referansımız İslâm'dır" diyen bir parti olmayacağını, "din partisi" olmayacağını söylüyor.
Bu ülke geleceği için umut verici bir değişimin ışığı değil mi?. Sağduyulu bir tercihin desteklenmeye layık adımları değil mi?
Evet ama Yargıtay Başsavcısı Savaş'ın memnuniyeti tam aksi yönde oldu.
Başsavcı "Fazilet Partisi, sayın Gül'ün itirafında belirtildiği gibi Erbakan tarafından yönetilmektedir. Bu iddianın kanıtlanmasına yardımcı olduğu için sayın Abdullah Gül'e çok teşekkür ediyorum" dedi.
Bülbülü, eti için kesip yeme yanlışına tipik bir örnekle karşı karşıyayız..
Başsavcı Savaş, keşke Abdullah Gül'ü kongre arifesinde "ihbarcı" konumuna düşürecek biçimde teşhir etmeseydi.
Çünkü bu yanlış Fazilet dünyasında Gül'e oy kaybettirecek, sonuçta demokrasimizin değişime bağlı kazanımlarına zarar verecektir.
Burada toplumun çıkarları ile Vural Savaş'ın kısa vadeli beklentileri çelişiyor.
Biz değişimin peşindeyiz, Savaş ise Fazilet'in uzaktan kumandalı dinci parti kimliğini kanıtlamak peşinde..
Ama yargı, pişmanlığın ve değişimin kapısını kapatmamalıdır.
Çünkü bu, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile bütünleşmesini sabote etmenin günahını işlemek oluyor!
"Enflasyonla mücadele bilincinin topluma yayılması gerekiyor. Ekonomik Sosyal Konseyi toplayacağım.."
Bunu, 312. maddenin işgal ettiği gündemi değiştirmek amacıyla mı yapacak, yoksa enflasyonla mücadele rotasına sokulan devlet gemisinin kaptan köprüsüne çıkma zamanının geldiğine inandığı için mi?.
Dileriz ikincisidir..
Çünkü birincisi, seyretmekten bıktığımız bir siyasi manevra, ikincisi ise istikrara baş koymuş bir devlet adamı icraatıdır.
Ve enflasyonla mücadelenin kazanılacağından artık Başbakan'ın da emin olmaya başladığı müjdesi..