kapat

23.03.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Dikkatli olunacak gece..

Galatasaray UEFA Kupasına doğru uzanıyor.. Yarıfinale, finale değil.. Kupanın kendisine..

Bu takımın hakkı aslında şu günlerde Şampiyonlar Ligi kupasına uzanmaktı.. Kazaya uğradılar. Bu gece UEFA Kupasının kulpunu tutacaklar.. İlk maçtaki skor, tur geçmeyi nerdeyse garantiledi.

Amma..

Fatih Terim bu noktada kumar oynamayacak kadar akıllı bir hoca.. Hayır.. Savunma futbolu oynamayacak.. Ölçülü, dengeli, rölanti oynayacak.

Doğrusu da bu..

İstanbul'daki Dortmund maçında da niyeti buydu, ama bu niyet sahaya konamadı.

Galatasaray o gece rölanti futbol oynamadı. Berbat bir futbol oynadı, Dortmund daha berbat oynadığı için de tabela değişmedi.

Rölanti futbol, oyunu yavaşlatarak, topu dolaştırarak ve topa mümkün olduğu kadar fazla sahip olarak oynanır.

Dortmund maçında böyle oynamadı Galatasaray.. Maçı banddan izleyin elinizde kronometre ile.. Topun Galatasaray'da arka arkaya 30 saniye kalmadığını göreceksiniz. Topa basma, ayağa oynama, dolaştırma, top kaybı riskinin en az olduğu, yana, hafif geriye paslarla oynama yerine tam tersini yaptılar. Kaptıkları topu hemen ileriye, mümkün olan en ileriye attılar..

Taca atsalar daha iyiydi. Tac oyunu durdurur, kronometreyi ilerletir. Savunmaya yer ve nefes alma fırsatı tanır. Oysa rastgele ileri vurduğun top, duvar tenisi gibi anında geri gelir ve çoğu zaman seni gafil de avlar..

Bunları tekrar yazmamın sebebi var. Çünkü hem TV'de açık açık anlattığım, hem de köşemde yazdığım halde, çok açık seçik dediklerimi anlamayanlar, daha doğrusu ben ne yazarsam yazayım, herşeyi kendi istedikleri gibi anlayan okuyucularım var. Bu yazı biraz da onlara..

Beni, ilk maçta turu nerdeyse geçen takımın kendi sahasında riske girmesini savunacak kadar geri zekalı sandıkları için..

Hücum ve savunma futbolunun olduğu gibi, rölanti futbol, zamana oynanan futbolun da kuralları vardır. Bu kuralları uygulamaz ve topu sadece en uzağa atarsanız, bunun adı, mahalle futbolu olur. Turu geçmeniz de size değil, rakip takımın hünerine kalır..

Şimdi, Mallorca, kendi sahasında çok kötü oynadığı için 4-1 yenilmedi. Zaman zaman futbol olarak Galatasaray'dan da iyiydi.

Tabelaya yansıyan skor, Galatasaray'ın Mallorca ile arasındaki klas farkının ifadesiydi. Bir de Galatasaray'ın bugüne dek ilk kez izlediğimiz, inanılmaz ekonomik golcülüğünün.. Dört golün dördü de çok usta işi, çok akıllı topla oynamalar ve vuruşlarla geldi.

Buna karşılık, kanat akınlarında insanın yüreğini ağzına getiren açıklar verdi Galatasaray.. Lauren ve Stankoviç'i durdurmak mümkün olmadı..

Hadi sağda Ümit Galatasaray'ın zaten yumuşak karnı.. Ama solda, son haftaların en formda futbolcusu Ergün'ün düştüğü durum dikkat çekiciydi.

Şimdi Galatasaray, hem de, takımın en büyük gücü olduğu tartışılmaz o müthiş orta üçlüsünün iki adamından (Emre ve Suat) mahrum olduğu maçta, herhalde daha fazla sıkışacak.

Terim bu kanat akınlarına, kademeli önlem alma durumunda bizce.. Ve de topa mümkün olduğunca fazla sahip olmanın önemini futbolcularına anlatmalı.. Gol aramadığın için top kaybı riskine girerek, tehlikeli paslar ve çalımlara baş vurmanın gereği yok..

Topun boş, ama Galatasaray'ın ayağında dolaştığı her an, zamanı sarı kırmızılılar için işletecek.

Enaz 4-0 kazanma zorundaki rakip her türlü riski göze alıp hücum edeceğinden, hızlı ve fırsatçı Arif'e de gün doğacak..

Kağıt üzerinde kolay görünüyor değil mi?.

Akılcı oynarsan, sahada da kolay!.. Bir son not.. Galatasaray dünyanın en ucuz sarı kart gören takımı.. Terim, yıllardır bu sorumsuzluğu önleyemiyor. İlk maçta Hakan'ın gördüğü o "Aptalca" kart, bu dünya çapındaki santrforun geçen yıldan ders almadığını, takımın Şampiyonlar Liginden elenmesinde baş rolü oynadığının bilincinde bulunmadığını gösteriyor.

Böyle bir aptalca kart daha, Hakan'ın şimdi finalde sahaya çıkmasını engelleyecek. Buyrun size maçın üzerine bir de "Kart" stresi..

Ateş olmayan yerde.

"Nihayet Fenerbahçe de Avrupa Birliği'ne katıldı. Ve bunu Türkiye'den önce becerdi. Ne mutlu onlara.. Bu Fener açısından çok büyük bir başarıdır. Galatasaray Mallorca'ya 4 attı, ertesi gün Adana Fener'e 4 atınca, Avrupalı olmadılar da, ne oldular?.. Ha İspanyollar, ha Fener, ne farkları var, ikisi de 4 yedikten sonra.."

Ben söylesem, dövmeseniz de söverdiniz en azından, Fenerli dostlar.. Oysa Ömer Çavuşoğlu söyledi.. Hani Galatasaray bayrağından yumruğunu geçiren holigan Fenerli.. Star'daki yazısından naklettim. Çavuşoğlu "Biz" diye yazmış.. Ben "Onlar" diye çevirdim o kadar.. Fenerbahçe ile ilgili en hoş hicivleri gene Fenerlilerin yapması, alkışlanacak bir mizah düzeyine yükseldiklerini gösteriyor.

Hatırlarsınız, ilk ben kaleme aldığım için, bana yamanan "Biz annemizin liginde oynuyoruz" söylemi de bir ünlü Fenerbahçeli'ye aitti, aslında..

Annelerinin liginde oynaya oynaya, Avrupalı olmanın bir yolunu da buldular sonunda..

Bir de yüzleri kızarmadan "En büyük taraftar, futbolcular sahtekar" diye bağırıyorlar..

Kampı basıp, futbolcuları rehin alacaksın.. Kaptanı döveceksin.. Hem de kendi takımına "Fener kümeye" diye bağırmaya utanmayacaksın..

Sonra "Yenilsen de yensen de gönlümüz sende" şarkıları söyleyeceksin. Ve futbolcular sahtekar olacak öyle mi?..

Asıl sahtekar, kendilerine "Taraftar" adı veren bu adamlardır. Klüp başkanı her maç için, haraç, bedava bilet verirse, ondan büyük yok. Vermeyince, kendi başkanına sövgü..

Dün Faruk Süren'e sövenler bugün "En büyük başkan el salla" diye bağırıyor. Dün Aziz Yıldırım için yer gök inletenler, bugün ona sövüyorlar..

Sebeb sadece, avanta, para ve haraç..

Ve koskoca tribünler bu bir avuç haraççının peşinden gidiyorlar.. Acı olan da bu..

Selçuk Yula, hem de nasıl ayıp etti.. Önce televizyonlarda, sonra köşesindeki yazısında..

Açık seçik dedi ki..

"Moldovan, Galatasaray maçında oynamamak için kırmızı kart gördü. Bunu da Galatasaray'da oynayan vatandaşları Hagi ve Popescu sağladılar.."

Kendisi de futbolcu kökenli bir insanın, hem de dünyaca ünlü üç meslekdaşına bu kadar çirkin yaklaşımını anlamanın imkanı yok..

Ayrıca Selçuk, iki takıma bak.. Mantığı var mı?.. Komplo teorisi üretirken bile insanın mantıklı dayanakları olmalı..

Geriye birşey kalıyor. Gerçekten çok sevdiğim Selçuk Yula için..

"Herkesi nasıl bilirsin.."

Galatasaray'da oynadığı sırada Fener için mi çalışıyordu acaba, gizli gizli.. İsmail Cem ve Toschack dahil işi bilen pek çok kişi, Avrupa konusunda, Galatasaray'ın Türkiye'den önde olduğunu söyledi..

Doğrudur..

Türkiye'nin Avrupalı olup olmadığını hala tartışıyor adamlar..

Ama Galatasaray Avrupa takımı, hatta Avrupa'nın en iyi takımlarından biri olarak ilan edildi bile..

En şirin itiraz da İlhan Selçuk'tan geldi.

"Galatasaray Avrupa takımlarını yeniyor diye Avrupalı mı olduk?.

Yalnız futbolda değil, demokrasi ve özgürlük yarışmasında da batıyı sollamadan uygarlık liginde şampiyon olamayız.

`Avrupa'ya geçirmek' başka iş..

AB'ye girmek başka!.."

Hay Allah layığını versin İlhan Ağbi!..

Seyirci niye gelsin ki..

Galatasaray büyük başarılarını seyirci olarak tribüne yansıtamamaktan şikayetçi..

Peki o seyircinin gelmesi için ne yapıyor?..

Tersine gelmemek için ne lazımsa yaşanıyor Ali Sami Yen'de..

Milyonlar, hatta milyarları peşin verip kart alanları hele kapalı tribünlerde bir saate yaklaşan kuyruk bekliyor.. İçeri giriyorsun yerine birileri oturmuş. Kapalıda yerine oturanı uyarınca, bir de dayak yeme tehliken var.

Koltuklar kırık, pis.. Islak.. Oturmanın imkanı yok..

Kartın yoksa rezillik daha büyük.. O zaman karaborsacının kucağına düşüyorsun. Eğer içerde bir işbirlikçi olmasa, bu kadar bilet karaborsaya düşmez. Bu bile araştırılmıyor.

Her önemli maç öncesi kapılar kapatıldığı için ellerinde biletle kapıda kalanlar var. Bu nasıl bir rezilliktir..

Geliyorsun bilet bulacağın belli değil. Karaborsadan bilet alıyorsun içeri gireceğin belli değil. İçeri giriyorsun, yerine oturacağın belli değil.. Acil çıkman gerekse, kapılar içerden kilitli, görevli ortada yok. Bir panikte yüzlerce insan ölür.. Tuvalete gitmek mümkün değil, gidersen de leş!..

Televizyon başında oturup keyif yapmak dururken bu kadar işkenceyi, hem de kendi paranla çekmene, kendi paranla rezil olmana değer mi?.

Bir başka rezillik daha..

Ali Sami Yen bir yankesiciler cenneti oldu.. Burada çalınan cep telefonun haddi hesabı yok..

Çalmak da o kadar kolay ki.. Maç biter bitmez herkes telefona saldırıp merdivene koşuyor. Yankesici merdivenin altında avını kolluyor. Telefonu nereye koydu?. Sonra millet zaten birbirini ite kaka aşağı inerken, o tersine yukarı tırmanıyor. Tırmanırken de seçtiği kurbanını, telefonunu koyduğu taraftan göğüslüyor. Ve cep telefonu anında cep değiştiriyor..

Şimdi bunu ben biliyorum, polis bilmez mi?.. Bu olayın olduğu merdivenin iki adım ötesinde yüzlerce polis var. Ama onların işi, Şeref Tribününden çıkanların rahatını sağlamak, vatandaşa yardımcı olmak değil?..

Galatasaray'ın özel güvenlik kuvvetleri mi?..

Çıkışlarda onlar ortada bile görünmüyorlar.

O zaman kendi önleminizi kendiniz alın. Yerinizden kalkıp merdivene giderken telefonunuz cebinizde, eliniz de cebinizin üstünde olsun. Sakın ola elde telefon, çıkışa yaklaşıp onu nereye koyduğunuzu kimselere göstermeyin.

Siz inerken, iniş yığınlarını yararak yukarı çıkmaya çalışanlara da dikkat edin. Bunlar acil görevli mörevli değiller. Ne işleri var o an yukarda, bir sorun bakalım?.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır