kapat

23.03.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Askerin ölümü
Hüseyin Sözer, birliğinden izin alıp ailesini karşılamak için istasyona gitti. Tren perona yanaştığında sabırsızca onlara koştu. İşte o anda hızla gelen başka bir tren, alıp götürdü onu bu dünyadan...

Bayramdı o gün, hasret giderme zamanıydı. Asker Hüseyin için de sevdiği insanlara kavuşma zamanı... Elinde tezkeresiyle dönmeyi hayal ettiği evine, İstanbul'a; cansız bedenini getirdiler bir tabut içinde...

İSTANBULLU gencecik bir askerdi Hüseyin Sözer. Adapazarı 15. Kolordu Ordu Donatım 4. Kademe Komutanlığı'nda görevliydi; yaşı gelir gelmez, koşup gitmişti vatan için görevine. O da herkes gibi özlem çekiyordu; onun da evinin kokusu burnunda tütüyordu ama başkaca sıkıntısı yoktu doğrusu... Tezkeresini almasına da birkaç ay kalmıştı.

Araya bayram girince, biraz yüreği burkuldu önce. O da isterdi, bayramı evinde ailesiyle birlikte geçirmeyi... Sonra, babası telefon etti hiç ummadığı bir zamanda, "Biz geliyoruz" dedi: "Annenle birlikte seni ziyaret edeceğiz." Üzüntüsü mutluluğa dönüştü Hüseyin'in. Sevinçten havalara uçuverdi...

GÖZLERİ AİLESİNİ ARADI
Neyse ki çabuk geldi iple çektiği zaman. O sabah, erkenden, annesiyle babasını karşılamak için tren istasyonuna koştu. Bir an önce gelsin istiyordu kara tren. Sonra uzayıp giden rayların üzerinde göründü lokomotif, ardında salına salına gelen vagonlarıyla. Gittikçe yakınlaştı, büyüdü, büyüdü...

Tren durunca yavaş yavaş inmeye başladı içindeki yolcular. Her biri, onları bekleyen bir başkasıyla kucaklaşıyordu. İstasyonun dört bir yanında, ayrı ayrı öyküler yaşanıyordu; hepsinin başı farklı, sonu farklı ama "o anı" aynı... Hüseyin'in gözleri vagonların kapısında beliren her yolcuyu tarıyor, annesiyle babasını arıyordu. En sonunda gördü onları, basamaklardan inmeye çalışıyorlardı, ağır ağır.

İçinde sabırsızca yanan ateş, onu öne fırlattı, hemen. Boşa harcanacak bir saniyesi bile yoktu onun. Ne kadar önce kucaklaşırsa anacığıyla, o kadar çok birlikte olabilirlerdi çünkü. Kalbi hem tutturduğu koşunun temposundan, hem heyecandan, hem sevinçten güm güm atıyordu.

ANNESİNİN FERYADI
Gözleri, sevdiklerine kilitlenmişti, başka birşeyi görmüyordu. Ne etraftakileri, ne de hızla yaklaşan treni... Hüseyin ailesiyle kendisi arasında duran soğuk ve demirden raylara adımını atar atmaz acı bir siren sesi duydu. Başını çevirip sesin geldiği yöne baktı ve donup kaldı.

Kollara umutsuzca uzandı annesine doğru, gözleri donuklaştı, ama olduğu yerden kıpırdayamadı. Ölümün soğuk nefesi dondurmuştu onu, ne ileri ne geri gidebiliyordu. Hızını kesemeyen Haydarpaşa-Adapazarı Ekspresi, kaçınılmaz sonun "kötü" karakter oyuncusu oldu, istemeden...

Tekerlekleri, kıvılcımlar çıkartarak durmak istedi ama başaramadı. "O" an, gencecik bir asker ölüyor, ailesi ise bu acı sona tanık oluyordu. Trenin çarpıp paramparça ettiği beden savruldu, kahverengi çakıl taşlarının üzerine düştü. Boş bir çuval gibi... Hüseyin'in yeşil üniforması kan içindeydi artık...

Herkes susmuş, korkunç manzara karşısında kıpırdayamaz hale gelmişti. Az önce sevinçli gülüşmelerin yaşandığı istasyonda sessizlik hakimdi artık. Ölümün sessizliği... İlk şok dalgasının hüküm sürdüğü birkaç saniye geçince, acı bir feryat koptu ve peronun her taşını yerinden oynattı.

Bir kadın, bir ana, ağlıyordu hıçkırarak. Yüreğinden, gözlerinin önünde ölen oğlu için kopan ağıt, duduklarından dökülüyor, önce gözyaşlarına, sonra havaya karışıyordu. O sahne ki hiç unutulmayacaktı ve hiçbir zaman tarifine kelimeler yetmeyecekti. Sevincin acıya, heyecanın dehşete, mutluluğun gözyaşına dönüştüğü andı o.

TRENLE GELEN TRAJEDİ
Bir tren sevdiklerini getirmişti Hüseyin'e... Ve bir diğeri, onu alıp götürmüştü sevdiklerinden... Trajedinin izleri, resmi görevliler tarafından silindi. Ölümün lekeleri temizlendi. Asker Hüseyin'in cenazesi kaldırıldı, silah arkadaşları tarafından usulca.

Sonra bir tabutun içinde yola çıkartıldı evine doğru... Hüseyin, elinde tezkeresi, gülen gözlerle döneceği İstanbul'a, cansız gidiyordu ne yazık ki. Ve üzerinde uzun yıllar geçirmeyi hayal ettiği, yuvasını kurmayı düşlediği toprağın altına girdi... Gözyaşları arasında, ağıtlar arasında...

MURAT UYGUN-GÜNGÖR KARAKUŞ


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır