kapat

15.03.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Çalınan bebek!
Hamide Akgün, süt almak için 7 aylık Tugay'ı evde bırakarak birkaç dakikalığına bakkala gitti. Eve geldiğinde biricik bebeği yoktu. Geçmek bilmeyen 15 saatin sonunda mutlu haber geldi...

Polis kapıyı çaldığında Hamide Akgün, "Bebeğinizin ölüsünü bulduk" demelerini bekliyordu. Ama tam tersi oldu. Küçük Tugay'ı kaçıran esrarengiz kişi, minik bebeği aynı gizlilik içinde boş bir inşaata bırakmıştı..

HAMİDE Akgün o sabah bakkala gidecekti, ekmek ve süt almak için. Apartmanın yanı başındaydı gideceği yer. O yüzden kıyamadı, melekler gibi uyuyan 7 aylık bebeği Tugay'ı uyandırmaya... İstemedi, birkaç dakika için uykusunu bölmek...

Kapıyı çekip dışarı çıktı. Koşarak indi merdivenleri. Çarçabuk söyledi bakkala ne istediğini. Paranın üstünü bile almadan fırlayıp gitti evine. Aklı, Küçük Tugay'daydı çünkü, "Ya beşikten düşerse" diye korkuyordu merdivenleri tırmanırken...

NEDEN KAÇIRILDI?
Nefes nefese girdi, bebeğinin uyuduğu odaya. Sevgiyle baktı beşiğinin içine. İşte o anda beyninden vurulmuşa döndü. Çünkü yoktu Tugay bebek; bıraktığı yerde. Uçup gitmişti sanki, yer yarılmış içine girmişti. Vücudundaki bütün kan çekildi, dünya başına yıkıldı, gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı.

Bir yandan feryad ediyor, bir yandan da evin altını üstüne getiriyordu. Kendi kendine "Belki emekleyip koltuğun, yatağın altına girmiştir" diyordu. Ama o da inanmıyordu bu düşüncesine. Çünkü mini minicikti Tugay, daha ne emekleyebilir, ne de kalkabilirdi beşiğinden... Onun canhıraş feryatlarını duyan komşuları koşup geldi evine. Ne olduğunu anlamaya çalıştılar, "Birazcık nefes al, derdini söyle" dediler. Hamide Akgün, boğazında düğümlenen hıçkırıkların elverdiği kadarıyla söylemeye çalıştı, bebeğinin çalındığını.

Hemen, eşine haber verildi, polis çağırıldı. Eve gelen memurlar, birkaç dakika içinde kapının nasıl açıldığına, bebeğin nasıl çalındığına bir türlü anlam veremediler. Hem kim bilecekti ki, evin o anda boş olacağını? Ayrıca, "Kimden şüpheleniyorsunuz?" sorusunun cevabını veremiyordu Hamide Akgün de, eşi Hasan da. "Biz zengin değiliz. Fidye diye verecek paramız yok. Kim bizim çocuğumuzu kaçırır?" diyorlardı boyunlarını bükerek.

Tam bir bilmeceydi polisin karşılaştığı durum. Ama ellerinden geleni yapacaklardı. Önce, binaya girerken görülen Kızbez Yılmaz ile oğlu Sinan'ı gözaltına aldılar, sorguladılar, mahkemeye çıkardılar. Ancak, hakim, serbest bıraktı, "Bizim çocuğumuz var, niçin başkasınınkini kaçıralım?" diyen anne-oğulu...

Tüm bunlar olup biterken, Hamide Akgün, oğlunun beşiğine sarılmış ağlıyordu. Başladıkları yere dönen polisler ise evin etrafını, sokakları, caddeleri karış karış arıyordu. Herkese soruyorlardı: "Kucağında bir bebek taşıyan kimseyi gördünüz mü?" diye... Ama izi yoktu Tugay bebeğin. Aradan, asırlar gibi uzun gelen 15 saat geçti. Artık umudu tükenmişti Hamide Akgün'ün. "Kıydılar yavruma" diye dövünüyordu kendi kendine... Tam o sırada, polisler geldi kapıya. O; "Bebeğinizin ölüsünü bulduk" demelerini bekliyordu. Ama, tam tersi oldu...

HABER TELEFONLA GELDİ
Gözlerinin içi gülen polislerin anlattığına göre, bir telefon gelmişti karakola. Kısık bir ses aradıklarının nerede olduğunu söylemişti. Anlaşılan, Küçük Tugay, onu çalan esrarengiz el tarafından, yine aynı gizlilik içinde evinin arka sokağındaki boş bir inşaata bırakılmıştı.

Polisler, verilen adrese gittiklerinde elleriyle koymuş gibi bulmuştu Tugay bebeği. Sonra, hemen acı içinde bekleyen annesine vermek için sevinçli haberi, koşa koşa gelmişlerdi kapısına... Minik bebek, karakoldaydı, sağlığı da iyiydi, maşallah...

Hamide Akgün, hiç vakit kaybetmeden koştu, gidip onu bekleyen yavrusunu hasretle bastı bağrına. Ölüp ölüp dirilmişti o ana kadar. Çektiği ıstırabı bir Allah bilirdi, bir de o... Ama şimdi yeniden doğmuş gibiydi. Yavrusunun kokusunu bir kez daha çekmişti ya içine, artık ölse de gam yemezdi...

ZUHAL ERGÜZEL - MUSTAFA ŞEKEROĞLU


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır