İnsanın Ömer Seyfettin gibi bağırası geliyor, "Alın diyetini verdiğiniz kolu" diye.. Bir Avrupa Birliği'ne girme uğruna egemenlik haklarımızdan vazgeçiyoruz nerdeyse..
Yahu biz Kurtuluş Savaşı'nı kendi kararlarımızı kendimiz verelim diye yapmadık mı?..
Oysa ne kadar kolaydı, mesela Amerika'nın mandasını kabul etmek, zerre kan dökmeden küçük Amerika olmak..
Ama biz savaştık..
Başımızı dik tutmak için..
Şimdi..
Şimdi Avrupa tam bir dominyon muamelesi yapmaya başladı bize..
"Apo'yu asmayın.."
Emriniz olur, sahip..
"İdam cezasını kaldırın.."
Başüstüne, sahip..
"Kürtçe eğitime, kürtçe televizyona izin verin.."
Tamam, sahip!..
"Seçilmişleri tutuklayamazsınız, derhal serbest bırakın.."
Bir yanlışlıktır oldu, kusura bakma sahip!..
Vay anasını Sayın seyirciler..
Yürütme, yasama derken, yargı da Avrupa'nın emrine girdi.. Koskoca DGM, apar topar nasıl tahliye etti, adamları iki günde.. Türkiye'de hukuka, yasalara gerek yok. Meclis'i toplayıp Anayasa dahil hepsini iptal edelim..
"Bu ülkeyi Avrupalılar, Avrupa Birliği normlarına göre yönetir" diyelim, herkesin içi rahat etsin..
Bu ülkede doğru varsa, biz karar veririz.. Yanlış varsa, ona da biz karar veririz.. Dışardan empoze etmeler başladı mı, egemenlik hakları birer ikişer elden gider..
Giderek ülke elden gider..
İnsan Hakları Derneği ve onun eşsiz kahraman başkanı Akın Birdal Efendi resmen bildiri yayınlıyor ve diyor ki..
"Üç Kürt ilinin belediye başkanı.."
Bu ülkede, ne zamandan beri Kürt illeri var, diye soran yok.. O zaman Adapazarı Çerkes ili olsun.. Trabzon Lazistan.. Toroslarda Türkmen illeri kurulsun.
Avrupa Birliği'nin Dışişleri Bakanları bu ülkeyi ziyaretlerinde, resmi ziyaretten önce, işte bu Akın Birdal ve onun derneğini ziyaret ediyorlar.. Ankara'yı yok farzedip "Kürt İlleri"nin yerel yönetimleri ile toplantılar yapıyorlar.
Leyla Zana ile görüşme istekleri kabul edilmeyince, programlarını iptal edip ülkelerine dönüyorlar.
Güçlenmiş Türkiye başlarına bela olur.. Oysa bölerlerse, düğün bayram..
Bu ülkedeki tatlı su demokratları, senteller, genteller ve demokrat kukuletası takmış hainler nasıl çanak tutuyorlar, Türkiye'nin bölünmesine.. Nasıl çanak tutuyorlar, ulusal egemenliğin yerini Avrupa gücünün almasına..
İran, irtica ihraç ediyor Türkiye'ye derken, Avrupa'nın dehşet verici amacı ne ona bakan yok..
Uygarlık maskesi altında, Türkiye'nin bağımsızlığı ve ülke bütünlüğü, alenen, resmen ve hiç çekinmeden, hiç utanmadan zıpkınlanıyor..
En az Hizbullah kadar, hatta uygar ve çağdaş görünüşleri ile kitleleleri aldatma şanslarının daha yüksek olması yüzünden, belki daha da tehlikeli, kendilerine "Demokrat" adı veren uşak ruhlu müridler de, babalarının İstiklal Savaşı öncesinde içlerinde kalan "Mandacı" ukdesini gerçekleştirebilmek için Türkiye'nin altına mayın döşüyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin salonunda tüm milletvekillerinin karşısında, kocaman kocaman yazan bir söz var..
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.."
Kayıtsız.. Şartsız..
Avrupa, kayıt ve şart sürerse, o Meclis ayağa kalkmalıdır..
"Alın diyetini verdiğiniz kolu" diyerek..
Bu ülkeyi "Ya istiklal, ya ölüm" diyenler kurdu..
"Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet
Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal"
diyenler yaşatacak..
Efendim Agora Meyhanesi adlı şiir, Onur Şenli adlı, zamanın tıp öğrencisinin. İlk olarak okulun Neşter adlı gazetesinde yayınlanmış. Sonra da Ege Ekspres'te..
Figen Korucu, Eflatun Nuri'den nakletmişti, Agora Meyhanesi'nin öyküsünü..
Meğer tam bir hikayeymiş. Ne Agora diye bir meyhane var İzmir'de şiirden önce, ne de fırın ve fırıncı.. O zaman cumartesi öğleden sonraları okullarda şiir matineleri düzenlenir, iyi şiir yazan ve okuyanlar kızların gözüne girerlerdi. Şenli'nin şiiri de ilk kez, bu matinelerden birinde duyulmuş.. Bütün bunları Yeni Asır'da Erkin Ustam yazdı, geçen hafta sonu da, işin doğrusunu öğrendik..