kapat

07.03.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Bülent Beye son mektup!..

Bu başbakan Bülent Ecevit'e bu konudaki son açık mektubum.. Daha önce yazmıştım. Turgay Renklikurt da yazmıştı. Öyle anlaşılıyor ki, Sayın Başbakan'ın Süleyman Demirel'i yeniden Cumhurbaşkanı seçtirip kendi işini kolaylamak dışında bir başka hedefi yok..

Oysa daha evvel de yazdık. Eğer Ecevit bastırmazsa, "Eşkiyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz.." dedik.. Ecevit bastırmadı, eşkiya ilk raundu kazandı.

***

Ankara'da bir beş yıldızlık otel.. Odalardan birinin kapısını iki esrarengiz adam çalıyor.. Kapıyı açan Alp Yalman.. Ertesi gün yapılacak kongrede Futbol Federasyonu başkanı adayı..

İki adam Yalman'a "Adaylığını geri al, yoksa senin için iyi olmaz" uyarısını yapıyorlar ve gidiyorlar..

***

Ertesi sabah..

Federasyon kongre kulislerinde, ünlü babaların tetikçileri dolaşıyor.. Bunların amacı, Mustafa Kefeli'yi başkan seçtirmek. (Bugün kaçak yaşayan Kefeli'nin Alaattin Çakıcı'nın kasası olduğu biliniyor.)

Federasyon üyesi Ulusoy ekibinden Şeref Has, Mehmet Ağar'ı arıyor ve tehditleri bildiriyor. Ağar derhal Korkut Eken'i kulise yolluyor. Tetikçiler "Emrin olur ağabey" diye ortadan kayboluyorlar.

Seçim yapılıyor.

Haluk Ulusoy kazanıyor. Futbolla doğmuş büyümüş, Galatasaray Başkanlığında bulunmuş, UEFA'da görev yapmış, üç yabancı dili ana dili gibi bilen, dünya beyefendisi Alp Yalman'a beş oy çıkıyor. Oysa, gene eşkiyanın engellediği bir önceki kongreyi süpürecek durumdaydı ayni Yalman.

Silme Yalman oyları bu defa neden Ulusoy ve Kefeli'ye gidiyor, acaba?..

Ulusoy federasyonu tam çalışmaya başlıyor ki, Alaattin Çakıcı bu defa bizzat devreye giriyor ve asbaşkan Hadi Türkmen'e telefon edip istifa etmesini söylüyor. Türkmen durumu Ulusoy'a anlatıyor. "Ulusoy başının çaresine bak" diyor. Türkmen istifa ediyor. Ulusoy asbaşkanını feda edip paçasını kurtardığını sanıyor.

Çakıcı bu defa Ulusoy'u arayıp istifasını istiyor. Ulusoy "Dünya kupası finallerine bakanla gideceğiz. Skandal olmasın. Dönüşte istifa ederim" diye bir aylık izin alıyor.

Dönüşte yeni bir süre istiyor. Bu defa "22 aralıkta başkanlıkta bir yıllık sürem dolacak. O zaman bazı hukuksal haklar kazanacağım. Ne olur senem dolsun" diye yalvarıyor. Çakıcı "Seni istifa ettirmek için yemin ettim. Yeminimin kefareti, Eyüp Sultanda 100 koyun kes fakirlere dağıt, 22 aralığa kadar kal" diyor.

Haluk Ulusoy'u Ergun Gürsoy Eyüp Sultana götürüyor.. 100 yerine 25 koyun kesip 22 aralığa kadar izin alınıyor. Ağustos ayında Çakıcı yakalanınca, Haluk Ulusoy paçayı kurtarıyor.. Yakalanmasa, bugün Mehmet Ağar - Korkut Eken ikilisi sayesinde koltukta oturan Ulusoy da gidecek, belki de şu anda Kefeli başkan olacaktı.

***

Bay Başbakan durumu size özetledim.

Bakanınız Fikret Ünlü, bu rezaletlerin bir daha yaşanmaması için, yeni bir yasa tasarısı hazırladı ve Meclis'e sundu. Tasarının ruhu "Üye sayısının azaltılması ve mafyanın pek karışamadığı birinci ligin ağırlığının arttırılması"ydı. Futbolu icad eden İngiltere'de başkanı 91 kişi seçerken, Türkiye'de bu rakam, 229'a çıkarılmış, kongreye, tehditlere karşı dayanıksız, rüşvet ve satın alma pazarlıklıklarına ise alabildiğine açık bir yığın adam doldurulmuştu.

Ünlü "Çağdaş ve demokrat" yasa tasarısı ile rezilliği kesip atıyordu.

Ama ne yazık ki, tüm rezaletlerin farkında olduğu halde susup oturan zamanın spor bakanı Yücel Seçkiner ve Haluk Ulusoy başkan olsun ve başkan kalsın diye elinden geleni yapan av arkadaşı Ersin Taranoğlu, son anda devreye girip tasarının kadük kalması için kolları sıvadılar ve alt komisyona yollatarak ilk etabı da kazandılar. Şimdi tasarı bu komisyondan ya "Piç" edilmiş çıkacak, ya da unutturulacak..

Sayın Ecevit,

Herkesçe bilinen şu müthiş pazarlık gücünüzü, futbolun geleceğini tertemiz tutmak için kullanacak mısınız, yoksa "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyerek Türk futbolunun önüne konan bu büyük şansın, belki de bir daha yakalanmamak üzere kaybolup gitmesine seyirci mi kalacaksınız?..

Sporun ahlakı ve bizzat sizin partinizin bakanının onuruna sahip çıkacak mısınız, yoksa siyasal hesaplarınız yüzünden, bir çirkin ödünü daha rezaletlere göz yumarak verecek misiniz?..

Bay Ecevit,

Bu yasa aynen çıkmaz ve yazının başında anlattığım tablolar yeniden yaşanmaya başlarsa, bunun sorumlusu siz, sadece siz olacaksınız..

Bu ülkenin tüm onurlu ve aydınlık spor severleri sizi yakından izliyorlar, haberiniz ola..

Saygılarımla,

Hıncal Uluç

..Ve işte Amerikan Güzeli!..
Bir Tavsiye

Sinema meraklısı ne kadar dostum varsa, hep ayni şeyi söylüyordu bana..

"Amerikan Güzeli hakkında ne yazacaksın çok merak ediyorum?.."

Vallahi ben de merak etmeye başlamıştım..

Birisi geliyor "Felaket" diyordu.. Bir başkası ekliyordu.. "Rezalet.."

Ama bir başkaları da, "Bayıldık" diye anlatıyordu.. "Enfesti.. Bir daha görmek isterim.."

"Sıradan.. Eh işte" diyeni yoktu filmin..

Nefret, ya da aşk..

Atilla Dorsay 4 yıldız birden verince iyice meraklandım.. Eleştirmenler bol Oscar adaylı filmleri pek sevmezler, oldum olası.. Oscar ticarettir.. Ticari film de film değildir.. Gerçi Atilla, hele olgunluk döneminde yazılarına bayıldığım Atilla, bunlardan çok ayrılmıştır ama..

Atilla dedim de..

Geçen hafta yemek yerken masama geldi..

"Haklısın" dedi.. "Israrlı yazıların üzerine filmi tekrar, alıcı gözle seyrettim. Güle Güle kötü film!.."

Ekledi:

"Yanılgılarım yüzünden özür dilemekten çekinmem.. Burada yanıldığımı kabul ediyorum. Sen yaz!.."

Ve Amerikan Güzeli'ni, o dinlemeye doyulmayan "Wind is high" şarkısı ile sona ererken, Atilla'nın dört yıldızına, bir yıldız da ben ekledim.. Amerikan Güzeli, harika bir film..

Çok iyi oynanmış, çok iyi yönetilmiş bir defa.. Bu acımasız bir toplumsal eleştiri filmi.. Ama bu işi yaparken eline tokmağı alıp insanın kafasına kafasına vurmuyor..

Adamlar eleştirmek, mesaj vermek için film yapmıyorlar..

Film yapmak için film yapıyorlar.. Eleştirisi, mesajı kendiliğinden geliyor..

Filmin bir tek kusuru olabilir. Fazla Amerikan.. Filmin havasına girmek için Amerikan yaşam tarzını biraz bilmek gerek..

Bu sebebten garanti veremiyorum bütün okuyuculara "Seveceksiniz" diye..

Giderseniz filmi çok dikkatli izleyin.. Simgelere dikkat ederek..

Mesela..

Kevin Spacey ile karısı (Kadını mı desem Sevgili Vivet) arasında ilişkiler çoktan bitmiş.. Kevin kendi kendini tatmin rüyalarına kızının seksi sınıf arkadaşlarını koyarken, yatak hep gül yapraklarından oluşuyor.. Kızın çıplak vücudunun üzerine hep güller dökülüyor..

Neden gül?..

Karısı herşeyini gül yetiştirmeye vermiş.. Elinde makas, gül kesiyor, gül biçiyor durmadan..

Gül, karısını simgeliyor..

Kevin aslında karısına deliler gibi tutkun.. Bunu hissedemezseniz eğer, filmi boşuna seyretmiş olursunuz..

Kevin aykırı bir tip, evinde, işinde, mahallesinde.. Ama bu simgesel anlatımlarla, giderek fark ediyorsunuz ki, aslında aykırı olanlar çevresindekiler.. Herkes aykırı olunca, tek normal adam, aykırı kalıyor ortada.. Bu ortamda onun yeri yok.. Kalmıyor da zaten..

Amerikan Güzeli'ni hissederek izlemeye çalışın.. Tadına varacaksınız?..

Üçüncü Kuşak!..
Berlin gezisinden aklımda kalan en güzel şey, oradaki üçüncü kuşak..

Finale kalacak on kızı daha doğru seçebilmek için bir gün önce jüri kızlarla toplandı. Herbirine enaz 10 dakika ayırarak sohbet ettik, Avrupa'da doğmuş, Avrupa'da büyümüş Türk kızları ile..

Bakın bunca yıl jürilerde görev yaparım, ben bu kadar iyi yetişmiş 20 güzel kızı ilk defa görüyorum..

En ahret sorularına nasıl soğukkanlı, nasıl kendilerine güvenli yanıt veriyor, şakaları esprileri nasıl ayni şekilde karşılıyorlardı anlatamam..

Müthiş bir "Üçüncü Kuşak" yetişiyor Almanya'da..

Ama Alman olmalarına ramak kalmış..

Eğer bir devlet politikası ile onları benimsemez, kendimize bağlayamazsak, bu müthiş gücü Almanlar kapar ve tıpkı Mehmet Scholl gibi bize karşı oynatıp, gol de attırırlar..

Fethullah Gülen'in okullarına övgü üzerine övgü yağdıran ve her fırsatta teşvik eden Başbakan Bülent Ecevit, tam bir batılı kafa ile yetişen bu üçüncü kuşağı, anavatanlarına bağlamak için birşey düşündü mü acaba?.. Bu harika kızları izlerken bir "Dış Türkler" bakanlığı kurmak için çok geç kaldığımızı farkettim. Dış Türklerden kastım, Türk Cumhuriyetleri değil tabii.. Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları..

Devlet sahiplenmeyince, ya Almanlaşıyor, ya da kimlik bunalımı içinde, terör, irtica örgütlerine, yahut da, narkotik satıcılarına yanaşıyorlar..

Hepsi birbirinden kötü..
Kanal D'nin düzenlediği gece, sunucuları dışında kusursuzdu. Sunuculuk ile oyunculuğun iki ayrı meslek olduğunu öğrendiğimiz gün meseleyi çözeceğiz. Çok iyi iki oyuncu Cem Davran ile Hande Ataizi'nin kendilerini zorlamalarına üzüldüm. Hele Hande, üzerindeki o oriental dansöz kostümü ve yeni yaptırdığı için konuşmasını engelleyen dişleri ile hiç orada olmamalı idi, o gece!..

BİZİM DUVAR
'Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel "Pahalıysa almayın" dedi. İşte

Demirel'in yerine en uygun aday.. En az onun kadar anlaşılmaz konuşuyor.

Hakan&Utku'

SEVDİĞİM LAFLAR
'Her zaman doğruyu söyle; ne dediğini hatırlamak zorunda kalmazsın.

Mark Twain (Teşekkürler Akın)'

TEBESSUM
'Temel 6 Nataşa ile basılınca, komiser karakolda, kendisine bağırıyor.

-Vay, utanmaz adam.. Bir değil, iki değil, üç değil dört değil, ulan beşi de anladım da.. Altı tane ha?..

-Çok teessüf ederim komiser bey, bir Nataşa için kıyamet kopardığına değer mi?.'

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır