kapat

07.03.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
1.5 milyona kırmızı badika, yeşil aldinya
Kadıköy çarşısının manav dükkanlarında ömrümde görmediğim, duymadığım zerzevat türleri peyda oldu. Kıvırcığın kırmızısı badika ile yosuna benzeyen aldinya ateş pahası!

KADIKÖY çarşısı üzerine hasbıhalimize geçen hafta noktayı koyamamıştık. İzninizle bu hafta da aynı bahisle başınızı ağrıtmaya devam edeceğim, efendim.

Bu çarşı bütün keşmekeşine, bazı dağınık ve düzensiz hallerine rağmen bir hayli güzelliği içerisinde barındırır. Çarşıda sayıları azalmakla beraber geleneğini, göreneğini, adabını ve kalitesini koruyan müesseseler vardır. Mesela 40 yıllık geçmişe sahip Baylan Pastanesi... Post-modern Avrupai vitrini, ahşap ağırlıklı iç dekorasyonu ile bir zerafet timsalidir. İşletmecisi Hari Lenas da, dört dörtlük bir eski İstanbul beyefendisidir. Makedon asıllı Hari Bey'i daima pastanenin girişindeki kasada görebilirsiniz. Hep işinin başındadır. Baylan'ın kupgriyesi, kremşokolası, supanglezi 40 yıl önce de dillere destandı, bugün de öyle. Lezzetinden, letafetinden hiç bir şey kaybetmiş değil. Bizim gençlik günlerimizde Baylan'da nefis pastaların, tatlıların yanında Fransız konyağı, vermut, cin gibi aperitif içkiler de alınabilirdi. Şimdi değişen tek şey, aperitif içkinin kaldırılmış olması. Bunun nedeni, ne yazık ki insan malzemesinin biraz deformasyona uğramış olması. O günlerde Kadıköy çarşısında dolaşırken kendinizi defiledeymiş gibi hissederdiniz. Son derece temiz ve şık giyimli hanımlar ve beyler alışverişlerini yaptıktan sonra Baylan'da oturur, aperitiflerini alarak dinlenirlerdi. Şimdi aperitif içkilerden hazzeden pek kalmadı. Varsa yoksa bira, rakı... Kadıköy çarşısını da zaten boydan boya birahaneler ve lahmacuncular doldurdu. Şimdi bir de "cağ kebapçıları" çıkmış; döneri kokoreç gibi yatık pişiriyorlar. Çarşıdaki birahaneler iyi havalarda masaları sokaklara da atıyorlar; bir curcunadır gidiyor. Fena oluyor diye söylemiyorum. O da bir renk, bir hoşluk. Genci yaşlısı birasını içip, kokoreçini yiyip eğleniyor. Temizlik kurallarına uyulduktan, buruna değil ağıza içildikten, hadise çıkartılmadıktan sonra, varsın yiyip içsinler. Afiyet şeker olsun. Benim demem o ki, çarşıda eskinin renkleri giderek soluyor.

AKİDELER, LOKUMLAR
"Eski" deyince, Baylan'ın tam karşısındaki Ali Muhittin Hacı Bekir şekercisini de zikretmeliyiz. Baylan ne kadar Avrupai ise, o da o kadar alaturkadır. Pırıl pırıl kavanozlar içerisindeki rengarenk, güzel kokulu akide şekerleri, envai çeşit lokumlar şekercilikte Türk gelenek-göreneğini yansıtır. Bu 2 asırdır böyledir; değişmez. Baylan ile Hacı Bekir, karşılıklı, çok hoş ve dostça bir tezat sergileyerek dururlar. Allah bu kadim müesseseleri çarşıdan eksik etmesin.Çarşıdaki tarihi dükkanları sayarken Yanyalı Fethi Efendi lokantasını unutmak, büyük haksızlık olur. Bu lokantanın kuruluş yılı 1919'dur. Büyük önderimiz Atatürk'ün İstiklal Savaşı'nın kıvılcımını çakmak için Samsun'a ayak bastığı yıl, Yanyalı Fethi Efendi de Kadıköy Çarşısı'nın içinde, işgal altındaki İstanbul'da bobstil batı özentilerine inat, her şeyiyle Türk olan bu lokantayı kurmuş. Lokantasında geleneksel Türk yemeklerinin en güzellerini pişirmiş, yiyenler parmaklarını da beraber yemiş. Bugün de Yanyalı Fethi Efendi Lokantası'nın tencere yemeklerinin üstüne yoktur. Orada yediğim yaprak sarmasının, kuzu kapamanın, hünkarbeğendinin, sakızlı muhallebinin, kabak tatlısının emsalini başka yerde yemiş değilim.

PASTIRMANIN İYİSİ
Kuruluş tarihleri 30 yıldan eski olmamakla beraber çarşıda sattıkları malların kalitesini hiç bozmayan şarküteriler de mevcuttur. Bunlar pastırmanın, tulum peynirinin, beyaz peynirin, sucuğun, zeytinin en iyisini getirirler. Fiyatları belki biraz fazlacadır; ama gözünüz kapalı alışveriş edebilirsiniz. Kadıköylüler bu şarküterileri iyi bilir; bunlar daima, diğerlerinden daha kalabalık olurlar.

Neyse efendim, gelelim alışveriş bahsine. Evden bendenizi bazı nevale ihtiyacını karşılamam için çarşıya göndermişlerdi ya; başladım dolaşmaya. Manavlara göz atarken şimdiye kadar hiç rastlamadığım bazı yeşillik çeşitleri gördüm. Bunlardan biri kıvırcık salataya benziyordu; ama rengi mor-kırmızı arası bir şeydi. Zerzevatçıya, "Oğlum, bu nedir bu?" diye sordum, "Bunun adı kırmızı badika, beybaba" diye cevap verdi. Onun yanında yosuna benzer bir şey duruyordu, yüzümü kızartıp, "Peki şu nedir evladım?" diye onu da sordum.

"O da yeşil aldinya, amcacım..."

Ve minel garaip! Badikalar; aldinyalar... Tanımadığımız, bilmediğimiz zerzevatlar türemiş te haberimiz yok. Yaradana sığınıp "Bunlar nasıl yeniliyor çocuğum?" diye sormaktan kendimi alamadım. Sabırlı bir gençmiş; gülümseyerek cevapladı: "Bunlar salata, beyamca... Kıvırcık gibi doğrayacaksın, limonunu zeytinyağını gezdirip afiyetle yiyeceksin."

"Fiyatları ne kadar bunların?"

"Badika birbuçuk, aldinya iki milyon babacım."

Yumruk kadar şeyler, ama fiyatları çok tuzlu. Bizim harcımız değil. Delikanlıya teşekkür ettim, yoluma yürüdüm.

KİLO İLE LAKERDA
Balıkçılar da cıvıl cıvıl. Tezgahlarda envai çeşit balık. Hele yeni bir balıkçı dükkanı açılmış, devasa bir yer. Dev gibi kılıç balıklarından orkinosa, istakozdan göl kerevitine kadar ne ararsan var. Benim gönlüm camekan içerisinde duran lakerdaya meyletti. Besbelli hakiki torik lakerdasıydı, rengi de pek güzeldi. Kırk yılın başı hovardalık edip, akşama iki duble çakıntının yanında meze yapmak üzere 100 gram lakerda almaya karar verdim. Tezgahtara, "Oğlum, kes bakalım şuradan 100 gram lakerda!" diye buyurdum. Yüzüme tuhaf tuhaf baktı, "100 gram kesemeyiz beyim" dedi.

"Nedenmiş evladım? Niçin kesemiyorsunuz?"

"Böyle, bütün parça halinde veriyoruz."

"Peki bütün parça ne kadar geliyor?"

"En az 750 gram, 1 kilo gelir."

"Bir kilo lakerdayı kim yiyecek evladım? Lakerda dediğin iki-üç çatal ucu yenir. 100 gram bile fazla."

"Valla biz bu şekilde satıyoruz beyim."

Buyrun cenaze namazına. Bunlar herhalde lakerdayı lokantalara, meyhanelere filan satıyorlar. Kiloyla lakerdayı kim eve alır? Hülasa yeni açılan balıkçı dükkanının fiyakası, cilası güzel; lakin ne fayda. İşin raconunu bilmiyorlar. Müşteri ile halisane mtünasebetler kurmaktan haberleri yok. Uzatmayalım, "Lahavle" çektim, yürüdüm gittim.

ARAÇLAR VIZIR VIZIR
Çarşıda canımı sıkan bir husus ta, insanların arasında gezinen, mal indirip boşaltan araba-kamyonet, hatta kamyon bolluğu oldu. Bunca dükkana mal gökten zembille inecek değil; bu araçlar çarşıya elbette ki girecek. Ama bunun bir vakti saati olması lazım. Vatandaşın alışveriş ettiği saatlerde, gündüz gözüyle değil de ortalığın tenhalaştığı saatlerde, mesela gece saat 21.00'den sonra mal indirip bindirmeli değiller mi? Medeni hiç bir ülkede, bu tür semt çarşılarında alışverişin hararetli olduğu saatlerde kamyon-kamyonet dolaştığını göremezsiniz. Bizde de öyle olmalı. Kadıköy'ün muhterem Belediye Başkanı Selami Öztürk Beyefendi bu meseleye lutfedip bir çare bulmalı.

Efendim lafı yine lastik misali uzattık. "Bu haftalık da bu kadar" deyip noktayı koyalım. Sağlıkla, esenlikle, afiyetle kalınız. Müşfik İstanbullu


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır