kapat

20.01.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
GÜLAY GÖKTÜRK(gokturk@turk.net )


"İstenmeyen etkiler"

Hiç kimse bütün problemleri birden önüne koyup hepsine karşı birden sadırıya geçerek başarı kazanamaz. Sorunları sıraya koymak, en acilinden başlamak ve mücadele ederken cepheyi daraltmak her akıllı insanın yapacağı şeydir. Düşmanların kendi aralarındaki çelişkiden yararlanmak da savaşın bilinen taktiklerindendir.

Ama kabul edelim ki oldukça tehlikeli bir taktiktir. "Düşmanımın düşmanı dostumdur" kuralını uygularken bir bakarsınız ki, "Düşmanınızın düşmanı olan dost"unuz bu süreç içinde umulmadık biçimde palazlanmış ve belki de eski düşmanınızdan büyük bir tehlike halini almış.

Kürt aşiretlerinin iç çelişkilerinden yararlanarak kimisini yanına çekmek ve onları birbirine kırdırmak Osmanlı'dan bu yana devletin temel politikası oldu.

Devlet son onbeş yıldır PKK'yla mücadelede bu geleneksel politikayı daha da geliştirerek uyguladı. Aşiretler arası çelişkilerden yararlanmakla yetinmedi; başka bazı güçleri de, PKK'ya karşı kullanmaya çalıştı. Ve bugün PKK'nın yenildiği bu koşullarda, kullandığı her gücün yeni bir "sorun" olarak karşısına dikildiğini görüyoruz.

Susurluk çetesi, PKK'yla savaşın "istenmeyen yan etki"lerinden biriydi.

Suça batmış korucular ordusu da öyle...

Bugün baskınlarla başı ezilmeye çalışılan Hizbullah örgütü de öyle...

Bütün bu "istenmeyen sonuçlar", ilkeli mücadelenin, açıklığın ve en önemlisi de, meşru zeminde kalmanın hayati önemini ortaya koyuyor. "Can düşman"ını altetme uğruna da olsa; meşru zeminden kaymanın bedeli mutlaka ama mutlaka ağır biçimde ödeniyor.

***

Türkiye on yıllardır, Kürt sorununu demokrasinin kuralları çerçevesinde, gerçekçi ve doğru bir biçimde ele alamayışının sıkıntısını çekiyor. Burada devletin meseleyi ele alırken, geleneksel fobilerinden bir türlü kurtulamayışının, geleneksel taktikleri bir türlü terkedemeyişinin rolünü defalarca yazdık.

Peki, devlet bunu yapamıyor da; sorunun diğer tarafı yapabiliyor mu? Yani, devletin doğru biçimde ele alamadığı Kürt sorununu Kürtler doğru biçimde ele alabiliyor mu?

Sanırım, PKK'nın yenilgisinden sonra geldiğimiz bu dönüm noktasında, Kürt hareketinin, sorunun bu yanını da tartışması ve çuvaldızı biraz da kendisine batırmasının tam zamanı.

Şimdiye kadar kurulan legal partilerin, bir türlü terörle arasına kesin bir sınır çizememesi, sık sık PKK'nın uzantısı bir görünüm vermesi, Kürt sorununun çözümünde kapsamlı ve tutarlı bir programla ortaya çıkamaması; bölücü değil, birleştirici ve toparlayıcı bir siyasi çizgi oluşturamaması sadece Kürtlerin değil, Türkiye'nin şanssızlığı oldu.

Kurulan partiler çoğu kez, sorunun vahametini ortaya koymakla, Kürtlere yapılan baskıları teşhirle yetindiler. Ama bunun ötesine geçemediler. Düşünülmüş taşınılmış ve olgunlaştırılmış bir siyasi çözüm öneren; bunu somut bir program haline getiren ve hergün ülke koşulları ışığında yeniden gözden geçirerek geliştiren; günlük politik çalışma içinde ete kemiğe büründüren bir siyasi parti olmadığı için, "siyasi çözüm" denilen şey de büyük ölçüde havada ve sahipsiz kaldı.

Şimdi yeni bir dönemin başındayız ve gazetelerde yer alan haberlerden, bu yeni süreçte HADEP'in ihtiyaca cevap veremeyeceğini düşünen iki farklı grubun partileşme çalışmalarını hızlandırdığını öğreniyoruz. Ilımlı tavırlarıyla DEP ve HADEP'ten uzaklaşan eski milletvekili Sırrı Sakık'ın başını çektiği bir grupla, eski DYP milletvekili Abdülmelik Fırat'ın liderliğini yaptığı bir başka grup önümüzdeki dönemde HADEP'e rakip olmaya hazırlanıyorlarmış.

Dileyelim ki kendi aralarındaki bu rekabet, fikir üretimini hızlandırsın ve Türkiye artık fikren, ruhen ve hatta bazen bedenen PKK'nın peşine takılmaktan başka birşey yapmayan bu partileri aşsın. Siyasi çözüm sloganını boş bir slogan olmaktan çıkarıp ayakları yere basan bir politik programa dönüştürebilecek doğru dürüst bir siyasi partiye kavuşabilsin.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır