kapat

15.01.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.

NEBİL ÖZGENTÜRK(nebilo@sabah.com.tr )


Mühür Gözlüm...

Büyük bestelerin sahibi, büyük türkü ustası Neşet Ertaş, sadece üç günlüğüne gelebilmişti Almanya'dan.. Acele işi vardı çünkü.. Hafta sonunda, Köln'de bir "Anadolu düğünü'nde çalıp söyleyecekti bir "profesyonel" olarak...

Sahnede parmakları tutmaz olduğunda "Mühür Gözlüm"ü de bestelemişti, "Kara gözlüm efkârlanma gül gayrı"yı da, "Tatlı dillim güler yüzlüm"ü de...

Koca İstanbul'da tek göz odalı kiralık kondusunda bir başına ve beş parasız kalıp, sahnelere çıkamaz olduğunda ise, ardında "Kendim ettim kendim buldum", "Zülüf Dökülmüş Yüze", "Zahidem", "Gönül Dağı" gibi yüzlerce türkü bırakmıştı..

Evet.. 1970'lerin ortaları..

Ne yapabilirdi başka, nasıl davrabilirdi? Gerekeni yaptı ve hısım akrabalardan birinin sayesinde uydurduğu "gurbetçi pasaportu"yla çekip gitti bu diyardan.

Önce, parmaklarındaki "hasarı" tamir ettirecek, ardından, "gurbetçi düğünleri"nde türkü yakıp karınca kararınca geçimini sağlayacaktı Avrupa kapılarında..

Birkaç yıl sürdü tedavisi, borca harca girdi bu arada..

Başka da çaresi yoktu ki..

Öyle ya, 5 yaşından 35 yaşına kadar bağlamanın teline vurmasına, yüreğinin derinliklerinden gelen sesine ve onca besteye rağmen kıyıda köşede bir birikmişliği de olamamıştı ki..

Peki nasıl olsundu ki?

Çığlık çığlığa haykırdığı türkülerin sonunu "garibim" diye bağlayan bir koca adamın telif peşinde koşacak halı mı vardı?

Bestelerini, kendi bestesi diye kaydedip plak yapan mı istersiniz, plak kapağına adını bile koymaya tenezzül etmeyen mi istersiniz, "paranı vereceğiz" diye kasetlerini yapıp sonra ortadan kaybolan İMÇ soyguncuları mı istersin...

Ne ararsanız vardı "geniş" çevresinde..

Bi de üstüne hak, hukuk, kayıt ve vefadan bihaber devletin kültür makamları da eklenince.. "Türkü Baba" iyice bir garip, bir başına kalmıştı o yıllarda işte..

Zaten, daha kısa bir zaman önce türkülerinden birinde şöyle haykırmıştı..

"Ey garip gönlüm dertli yoldaşım/ Neden belli değil, baharın kışın/Var mıdır sormazlar ekmeğin aşın/ Zengin isen ya bey derler ya paşa/Fukara isen ya abdal derler, ya çingen hâşâ/Sen de bir insansın, insanlar gibi/Haksız kazancınan sürmedin de mi/İnsanlığın kuralları böyle mi?..."

***

Evet, kuralsızlığa isyan eden adamın adı Neşet Ertaş'tı..

Bayram Bilge Toker, hafta başında Kanal 7'deki programına ne iyi etti de bulup çıkardı Ertaş'ı..

O gece, pekçok Ertaş hayranı gibi ben de donup kaldım ekran başında.. Yıllar sonra bir kez daha dinledim "Telli Turnam"ı, "Nar Tanesi"ni,"Mapushanelere Güneş Doğmuyor"u..

(Acaba mapus damındakiler de dinleyebilmişler midir şu akıp giden türküyü.. "Hapishanelere güneş doğmuyor/Eşim dostum hiç yanıma gelmiyor/Birer birer yoklamayı yaparlar/Akşam olup kapıları kaparlar/Bitmiyor geceler olmaz sabahlar..)

Sonradan öğrendim ki (telefon trafiğinden) program epeyi uzatılmış..

Zülfü Ağabey de bir sonraki günkü yazısını, "Neşet Ertaş, bozkırdan esen seher yeli gibi içimizi ferahlattı" diye bitiriyordu...

***

Alamanyalardan üç gün için Türkiye'ye gelmişti Neşet Usta..

Bu kısa zaman içinde hem üç beş dost görecek hem de "Kalan Müzik-Hasan Saltık" tarafından ardı ardına yayınlanacak olan "Neşet Ertaş Külliyatı"na ilişkin çalışmalar yapacaktı.. Bu "Külliyat" ki Neşet Ertaş, belki de ilk kez "profesyonel" bir muhatap olarak görülüyordu böylece ve az biraz kırgınlığı gideriliyordu.. Hasan'ı arayıp rica ettim, "Bir hoş beş edelim ustayla, buluştur bizi" dedim..

Aramamdan üç saat sonra bir kahve ortamı hazırdı bile..

İMÇ Plakçılar Çarşısı'nın kadir kıymet bilir prodüktörlerinden Hasan Saltık, o kadar keyifli o kadar gururluydu ki biz Ertaş'la daha söze başlamadan işin teknik kısımlarına ilişkin bilgiler verdi ardı ardına..

Ertaş'ın taş plakları temizleniyormuş bir bir, korsan kasetçiler dahi taranıyor ve "usta"da dahi olmayan kimi türkü kayıtları toparlanıyormuş.. (Kalan Müzik Koordinatörü Melih Duygulu, Ertaş'ın yaklaşık 300 bestesi olduğunu söylüyor)

Yani özetle, "hiçbir şey eskisi gibi olmayacak", herşey bir bir açığa çıkacak ve güzelliklere de çirkinliklere de kayıt düşülecek, ak koyun kara koyun belli olacaktı artık. Ve "bozkırın yürek paralayıcı sesi" Neşet Ertaş, kuşaktan kuşağa ses vermeye devam edecekti...

***

Sahi, nasıl olmuştu da bir sahne akşamında Neşet Hoca'nın parmakları tutmaz olmuştu.. İşte geçen akşam merakla bunu sordum önce..

O kadar sakin o kadar mütevazı konuşuyordu ki, her üç kelimede bir "efendim" diye hitap ederek, tam bir Anadolu efendisi haliyle ve kırgın olduklarının (şimdinin pek çok ünlüsü)ismini vermeden ama "ne yapalım kaderimizmiş bu çektiğimiz çileler" diyerek anlatmaya başladı..

Önce, babasını yani hocasını..

Babası mı? Muharrem Ertaş tabii.. Bozlak geleneğinin en büyük temsilcisi.. ("Bozlak"ın kelime anlamı, feryat etmek, sızlamak) Yanık sesi ve sazıyla efsaneleşen bir türkü ustası.. Fransa'da kimi üniversitelerde araştırmalara konu olan halk müziği sanatçısı..(Bizde olacak hali yok ya!) Ve 70 yıllık yaşamı çile ve yoksullukla geçip, yine aynı biçimde biten bir ademoğlu!

"Beş yaşındam itibaren babamla köy köy düğün düğün dolaşır dururduk.." diyor Neşet Ertaş..

Sünnet törenlerinde, düğünlerde çalıp söylemişler yıllarca. (Bir de düğün meydanında yörenin geleneğine uygun zil takıp oynamış ve köçeklik yapmış Neşet Ertaş. Bir şiirinde bu yıllarını şöyle ifade eder; Babam saz çalarken bana zil verdi, oynadım meydanda köçek dediler!)

Düğün yerinde kurulan sofralarda içki içer olmuşlar haliyle.. Biraz mecburiyetten biraz da ayıp olur duygusuyla tabii. Ve yıllar içinde zorunlu onca kadeh, sağlığına yansımış ve genç yaşında parmaklar hassasiyetini yitirmiş..

Almanya'ya gittikten üç yıl sonra yine kavuşmuş parmaklarına ve..

Hayat devam etmiş..
Peki neden ordasınız hâlâ, neden apar topar dönüyorsunuz şimdi diyorum Usta'ya.. Verdiği cevapla şaşırıyorum..

Yarım asırdır bu ülkenin dağlarına ovalarına ses veren 62 yaşındaki Neşet Ertaş, bir "profesyonel" olarak Almanya'da bu hafta sonu bir düğünde daha çalıp söyleyecek. Katıldığı ve katılacağı pek çok "düğün" gibi..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır