kapat

15.01.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
MEHMET ALTAN(maltan@sabah.com.tr )


Şimdi sıra Kıbrıs'ta

Sıranın artık Kıbrıs sorununa geldiği açıkça görülüyor. Kıbrıs sorununun bu sene içinde çözülmesi ihtimali epey yüksek.

Geçen haftaki "Ankara devreden çıkıyor" başlıklı yazının hemen başlangıcında şöyle diyorduk:

"... dış dünya dinamiklerinin Türkiye'deki etkisine biraz dikkat etseler, Amerika tarafından derdest edilerek Türkiye'ye verilen Abdullah Öcalan'ın asılmasının da artık imkânsıza yakın olduğunu görürler. Ayrıca, böyle olmasa bile, ülkenin iç istikrarını yeniden dinamitleyecek bir intikam politikasının topluma yarar sağlamayacağı da açık bir gerçek."

12 Ocak toplantısı da Türkiye'nin belli bir rotadan ayrılmasının kolay olmayacağı öngörüsünü doğruluyor. Aynı mantıkla bakıldığı vakit sıranın Türkiye'nin dünyayla bütünleşmesinde en büyük engel olan Kıbrıs sorununa geldiği görülüyor. Kıbrıs sorununun da bu sene içinde çözülmesi ihtimali epey yüksek.

Korsan Ada
KKTC, varlığını, Türkiye'deki bütün hamasi nutuklara rağmen yeryüzünde hiçbir devletin tanımadığı bir "Korsan Ada" olarak sürdürmekte...

Her türlü denetimin dışında kalan bir Korsan Ada kimliği, bugüne kadar pek çok kişinin işine gelmekteydi. Örneğin, uyuşturucu ile yakalandıktan sonra sırra kadem basan kadının hikayesi gibi Kıbrıslıların çok iyi bildiği bir çok esrarengiz olay yaşandı adada. Hâlâ da yaşanıyor.

Başta İngiltere olmak üzere dünya kamuoyunun da çok sert bir üslupla suçladığı uyuşturucu trafiği sorununa bugüne kadar kimse el atmadı. Bu işlerden çıkarları olanların Kıbrıs'ta "vatan, millet, Sakarya" edebiyatının arkasına gizlenerek, çözümsüzlükte ısrar etmeleri normaldir. Ama galiba artık orada da deniz bitmekte.

Paralar, Paralar
KKTC'nin "Korsan Ada" kimliğinin en son örneğini, Türkiye'de devletin el koyduğu beş bankanın adadaki uzantılarının durumuna bakarak gördük.

Orada şube açan ve bir yılda 20 trilyon toplayan bir bankanın aslında "sanal" olduğu anlaşıldı. Uluslararası hukukun denetiminden uzak yaşayan bir mikro devletin, bankacılık konusundaki hali diğer tüm alanlardaki durumunun da bir göstergesi.

Failleri hâlâ ortaya çıkmayan şaibeli ölümleri bir yana bıraksanız bile, kıyı bankacılığı rezaleti gerçeği sergilemekte.

Görev süresi bu yıl bitecek olan Bill Clinton'un da, İsrail-Filistin-İrlanda-IRA ve son olarak İsrail-Suriye barış görüşmelerinden sonra, barış atağını Kıbrıs'ta da sonuçlandırmak istediği herkesin malumu.

Çıkar barışta
ABD'nin tüm dünyadaki huzursuzlukları büyük bir ısrarla çözmeye çalışması, dünya sisteminin çıkarları açısından zorunlu.

Dünya sisteminin parasal simgesini bilgisayar ve bilgisayar programcılığının oluşturduğu bir dünyada, kapitalist sistem nitelik değiştiriyor.

Artık eskisi gibi kol gücünü sömürmüyor. Kâr oranları azalıyor. Azalan kâr oranları, sistemin, sızıntı olarak nitelediği "parasal kaçakları" denetim altına almasına neden oluyor. Sistemin bugün gelinen noktada gördüğü sızıntılar ise uyuşturucudan nemalanan mafya ve askeri harcamalar. O nedenle Amerikan ordusu Kolombiya'da uyuşturucu baronlarına karşı dövüşüyor, savunma harcamaları da yeryüzünde inişe geçiyor.

Savunma harcamalarının azalması için gerekli olan daha istikrarlı bir dünya ise barış ataklarının çoğalması ile garanti altına alınıyor. Ülkelerin iç sorunlarının çözümü de demokrasinin pekişmesi ile aşılmaya çalışılıyor. Filistin ile İsrail'in barışarak bölgesel huzuru oluşturduğu bir çağda, KKTC'nin Akdeniz'de bitmek bilmeyen bir çözümsüzlük olarak kalması mümkün olabilir mi?

Çözüm kapıda
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan'ın gözetiminde sürdürülen "dolaylı görüşmeler"in ikinci raundu 31 Ocak'ta Cenevre'de başlıyor. Muhtemelen Haziran'da da üçüncü tur başlayacak.

Bu süreçte, dünyanın Kıbrıs Cumhuriyeti'nin temsilcisi olarak gördüğü Rum bölümünün AB'ye adaylığı ile KKTC'de yapılacak başkanlık seçimleri var. "Çözümsüzlük en iyi çözümdür" politikasının uygulayıcısı konumundaki Rauf Denktaş'ın da politik geleceği bu süreçte yeniden belirlenecek.

Kıbrıs Rum kesiminin ekonomik göstergeleri sürekli yukarı çıkarken, KKTC'de yaşayan insanların ağırlaşan koşullardan bunaldığı açık. KKTC'de inkar edilemeyecek bir beceriksizlik ortalıkta gün gibi duruyor.

Türkiye'de KKTC politikasını oluşturanlar, adanın iş dinamizmini yok etmekte hiç bir beis görmediler. "Kıbrıslı Türk" kimliği zamanla ortadan kalktı. Akdeniz'in bu adası kendi kültürel kimliğini geliştirerek coğrafyanın vazgeçilmez parçası olma iddiasını pekiştirmek yerine, Konya'nın folklorunu, Maraş'ın dondurmasını sahiplenerek, kimliğini yitirdi. Ankara'nın yardımları ile yaşamaya alışarak üretimden koptu.

Muhalefeti hain saymak
Ankara, eleştirilerini dile getiren Kıbrıs muhalefetini neredeyse hain saydı. Kurtardığını söylediği insanları temsil edenler ile karşı karşıya geldi.

Son çıkan Aktüel'de Defne Asal'ın Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Mehmet Ali Talat ile yaptığı çok çarpıcı bir konuşma var. Daha öncede "Kıbrıslının ana vatanı Kıbrıs'tır" diyen Mehmet Ali Talat bizim yoksaydığımız şu tespitleri yapıyor: "Ama Kıbrıs Türk halkı artık çözüm istiyor. Çok barışçı olduklarından, Rumları çok sevdiklerinden değil, çözümsüzlük yüzünden çok ciddi sorunlar yaşıyorlar da ondan.

Dünyadan tecrit edilmişler, kendi paraları yok mesela. Bugün bir banka krizi yaşıyoruz, Türkiye'ye el avuç açmış bekliyoruz. Türkiye kendi politikaları nedeniyle parasını değiştiriyor, biz de ona uyuyoruz mecburen, başka çaremiz yok. Burada Türk bankaları mevduat toplayıp, Türkiye'ye götürüyor. Türkiye'den gelen yardımlar bile burada kalmıyor. İşyerleri birer birer Türk işadamlarına satıldı, elden çıktı. Kıbrıslı Türkler üretimden iyice koptu. Türkiye bize ambargo uyguluyor, dünyanın yanı sıra. Hatta belki dünyadan fazla.

Örneğin 95'ten önce narenciyemizi rahatça Avrupa ülkelerine pazarlayabilirken Türkiye'ye satamıyoruz. Arabistan'a canlı hayvan ihraç ederken Türkiye'ye edemiyoruz. Ama Türkiye'den aynı mallar gelebiliyor."

Yeni dönemde herhalde bu değerlendirmeler daha ciddiyet ile dinlenecek. Yeryüzünün Ankara'yı çözüme yönlendirdiği bir süreçte, KKTC'nin iç dengeleri de değişmeye başlıyor galiba. Kurtarıldığını söyleyip, sonra pek de demokratik bir muameleye tabii tutulmayan "Kıbrıslı Türkler" de artık daha yüksek bir sesle konuşmaya başlıyor. Zaten doğrusu da bu.

Kurtardığımızı söylediğimiz insanları "kurtarılmaktan pişman" hale getirmenin, "karanlık işler çeviren" birkaç kişinin dışında kimseye faydası yok çünkü.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır